İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Paranoya

Ragıp Zarakolu

Herhalde artık suyu iyice ısınan dünyanın sonunu paronoik devletler getirecek. Lübnan ateşler içinde yine. Çoklu toplumsal yaşamın her şeye karşın ayakta kalmış örneklerinden biri olan Lübnan ateşler içinde…

Yine Lübnan ödüyor global it dalaşlarının bedelini.

Ve Lübnan’daki yangın bizdeki savaş tam tamları çalanları da heyecanlandırdı.

Medya manşetleri isterik savaş çağrıları ile doldu.

Barışa bir şans tanımanın tam zamanı iken.

Ulusal güvenlik devletlerini paronoik devletler olarak da tanımlayabiliriz.

Korku ile girilen akıl dışı, aşırı defansif ruh hali, daha sonra ajite olmayı, manik depresyonu, ve çılgınca bir saldırganlığı getirir.

Ulusal Güvenlik Dokrini aslında irrasyonal, akıl dışı bir düşünce tarzıdır.

Yarattığı tüm düşmanlar, tehdit oluşturmaları bakımından sanaldır.

Ama işin acı olan yanı sosyal olarak onların var olmalarıdır.

Birden bir gurup toplumsal nefretin odağı haline getirilir.

Aşırı savunma eğilimi aşırı saldırganlığa dönüşür.

Şiddete şiddetle yanıt, arkasından helozoni bir şiddet tırmanmasını getirir.

Toplu delirmede, aklın son zerreleri de yiter.

Orta Doğu, bugün geçmişin, ilk dünya savaşını tutuşturan Balkanlarını hatırlatıyor.

Eskiden Balkanlaştırma diye bir deyim vardı.

1970’li yıllarda Afrika analizleri için kullanılmıştı.

Bu, büyük güçlerin, hegemonya kavgalarını, çoklu toplumları parçalayarak sürdürmesinin bir tanımlaması idi.

Ama buna olanak hazırlayan ise, tek bir grubun elinde olan merkezi yönetimin körlüğü, yok saymacılığı idi.

Lübnan, büyük güçler elini çektikten sonra, yaralarını hayli sarmış, yeniden çok renkli yaşamını kurmuştu.

Lübnan yine yıkıldı.

Hıristiyan fundemantilizminin etkisinde olan Bush, Hıristiyanlığın doğduğu topraklarda, Hıristiyan toplumlarının tamamen silinmesini getirdi.

İsrail’in oluşumunun, bin yıllardır, Arap dünyasının parçası olan Yahudi toplumlarının sonunu getirmesi gibi.

Herkes göç ettirilen 700 bin Filistinliden bahsediyor, ama Arap ülkelerinden göç ettirilen her biri yaşadığı ülkenin parçası olmuş, Yahudi toplumlarından bahseden yok…

Türkiye İsrail’i, Amerika’dan da önce tanımıştı. Belki de, kendi Yahudi nüfusundan kurtulma fırsatı olduğu için, belki de Arap karşıtlığından…

Avrupa, İsrail’in oluşumu ile, sağ kalan Yahudi halkının geri dönüşünden kendini korumuş oldu, vicdanını temizledi ucuz yoldan…

İki milliyetçilik, vaat edilmiş topraklar için amansız bir kavga veriyor, ve bu amansız savaş mantığını yitiriyor.

Sadece kin ve nefret egemen oluyor.

Musa’nın göze göz, dişe diş anlayışı ile nereye varılabilir ki…

Yahudi düğününü, çocuk kreşini, yolcu otobüsünü bombalayan kafa ile, sivil Filistin halkını, Lübnan halkını bombardıman eden aynı mantık bir yerde.

İkisi de karşıdakinin şiddetine destek veriyor sonuçta.

Sanki kim kimi yıldırırsa, o galip gelecek.

Ama sonu yok böyle bir galibiyetin…

Yahudileri denize dökeceğiz sloganı, yıllardır, bir Arap nefret denizinde yaşayan İsrail devletinin paronoyasını güçlendirdi sadece…

Ama İsrail’in sınır tanımayan şiddeti de bu nefret denizini daha da kabarttı.

Savaş politikaları, İsrail toplumu için en büyük tehdit bence.

Ah, Gandhi nerelerdesin?

Ama senin şiddete karşı çağrılarını kendi toplumun dinledi mi ki?

Üstüne üstlük sana kurşun sıktı.

Ey Akıl, ey Vicdan nerelerdesin?

Yorumlar kapatıldı.