İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırım müzesi önünde kurban kanı

Bu milletin, uğruna kan dökülmeyince kimseye ve hiçbir şeye bakanım, sevdiğim, vatanım, kadınım, dostum demeye gönlü yok

YILDIRIM TÜRKER

Akla fikre, yüreğin pusulasına sadakati olan herkes bu haber karşısında durup acı ve utançla yutkunmuştur. Bu birlikte hatırlayacağımız olayın kapkara bir mizah öyküsü olma ihtimali de yüksek. Lâkin böyle bir öyküye gülebilmek için yanılmıyorsam gerekli mesafeye sahip değiliz. Sonuçta bizi bize anlatan, bunu yaparken de hiç şefkatli davranmayan bir öykü malzemesi, söz konusu olan.

Geçtiğimiz hafta Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesindeki Kültür Merkezi’nin açılış törenine katılmış. Daha sonra da ‘çeşitli incelemelerde bulunmak üzere’ karayoluyla Iğdır’a geçmiş. Valiyi ziyaret ettikten sonra Karakoyunlu ilçesindeki Soykırım Anıtı ve Açıkhava Müzesi’ni gezmiş.

Burada bir ‘flashback’le Soykırım Anıtı’nın temeline bakalım. 1995 yılının Nisan ayında Iğdır’da düzenlenen “Tarihi Gerçekler ve Ermeniler” konulu sempozyuma çeşitli ülkelerden bilim ve siyaset adamı katılmış. Aralarından Azerbaycanlı Mimar Prof. Dr. Cafer Gayisi’nin Ermeniler tarafından katledilen Türkler hatırasına hazırladığı anıt projesi katılanları coşkuya gark edince, inşa edilmesinin gerekliliği sempozyumun sonuç bildirisinde şöyle vurgulanmış: “Doğu Anadolu’da geçmişte kaybettiğimiz bir milyondan fazla şehidimizin aziz hatırasını gelecek kuşaklara aktaracak ve 24 Nisan’ı katliam günü olarak kabul edenlere ve onlarcası dünyanın birçok yerinde açılan sözde soykırım anıtlarına cevap verecek bir şehitler anıtının Iğdır’da açılması ve Oba Köyü’nde bir şehitlik düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Iğdır’da inşa edilecek bu anıt; geçmişteki kötü günleri ve bizleri düşman eden sömürgeci devletleri sürekli aklımızda tutmamızı sağlayacak, geleceğimize dostluk, iyi komşuluk ve işbirliği temelinde ışık tutacaktır.” Bu metnin söylem analizi apayrı bir dava konusu. Ama kime hitap ettiği, kimi hedef aldığı belirsiz metnin sanki ilk cümlesi ile ikinci cümlesi bambaşka insanlar tarafından yazılmış. “Uluslararası” “bilimsel” bir sempozyumun sonuç bildirisine pek uygun değil ‘şehitlerimizin aziz hatırası’, ‘sözde’lere cevap vermek’ gibi ifadeler.

Soykırım Anıtı Müzesi’ni gezerken Ermeni çetecilerinin fotoğraflarını inceledikten sonra sayın bakan, “Ermeniler de pek düşkünmüş fotoğraf çektirmeye” diyesi olmuş. Besbelli laf olsun diye söylenmiş bu sözlerden sonra müze çıkışı karşılaşacağı tablonun insana, “Türkler de pek düşkünmüş kan dökmeye” dedirtebileceğini bilse ne yapardı kim bilir.

Çünkü müze çıkışında kendisini bekleyen bir kurbanlık koyun kasaplar tarafından yere devrilip boğazına çökülmüş bile. Bakan, “Kesmeyin” diye haykırmış. Ama ona kurban kesmeye ant içmiş gözü dönmüşlerin “Azat!” duyacak halleri yok ya, vurmuşlar bıçağı, soykırım müzesinin kaldırımını kan gölüne çevirivermişler. Bakan, öfkeyle oradan uzaklaşmış.

Bu milletin, uğruna kan dökülmeyince kimseye ve hiçbir şeye bakanım, sevdiğim, vatanım, kadınım, dostum demeye gönlü yok. Şehitlik ve kurbanlık kültürünün hayatımızı rehin almışlığından söz etmenin anlamı kaldı mı?

Bir türlü pıhtılaşmayan kan tutkusuyla sevgisini, saygısını, iyi dileklerini, düşmanlığını, namusunu kanla sınayan, kanla sunan, kanla kutsayan bir kültürün vahşileri miyiz yoksa?

Soykırım gibi ağır mı ağır, insanın geçmişini tutsak, geleceğini rehin tutan bir dönemecin anısına dikilmiş anıtın kapısını kana bulayacak kadar kör mü vicdanlar? Bu kadar mı dokunmuyor, üstünden akıp gidiyor bütün ibretlik çabaları?

Yasını kanla yatıştırmaya, herkesin şahadete zorlandığı bir dünyanın kapılarını aralamaya çalışmanın ne kadar yüceltildiğini görüyoruz.

Bakan, ‘gerçek soykırım’ mağdurlarını temsilen bulunduğu anıtın kapısında kanla kutsanıyor.

Talep etmediği, onaylamadığı halde onun için kurban kesenler hep olacak. Çünkü o, kurbanlık kültürünün bekçisi olan otoriteyi temsil ediyor.

O gün orada yaşananlar, soykırım tartışmalarını da düşündürüyor.

Bizzat emir verenler, karşı çıkanlar, görmezden gelenler, kanın dökülmesine engel olamayınca yanından yürüyüp geçenler ile bir bütün olan otorite ve bendelerinin yüzü, soykırım anıtının önündeki kana yansıyor. Kana yansıyan, şanlı bir bayrağa ilham vermeyebilir, ama orada hayatımızın çıkmazları üstüne okunacak çok şey var.

Yorumlar kapatıldı.