İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir arada yaşayan türküler

Ferhat Kentel

Bu memlekette, İstanbul’da gene güzel bir şey oldu… Hatta çok güzel bir şey…

Şamiram Efsanesi’nden “Dzamtel”, Yunus Emre’den “Aşkın Aldı Benden Beni” ve “Behey Kardeş Hakkı Bulam Mı Dersin”, Bebo Operası’ndan “Köroğluin Yerkı”, Köroğlu’ndan “Aman Kırat, Canım Kırat”, Neşet Ertaş’tan “Yanıyorum”, Karacaoğlan’dan “Ben Meylimi Üç Güzele Düşürdüm”, Kusan Şahen’den “Zepür Gı Tırnam”, Pir Sultan Abdal’dan “Söyleşi”, Aşık Mahzuni Şerif’ten “Dargın Mahkum”, Kusan Aşod’dan “Sarvori Yerkı” ve “Zov Arek”, Hakkari’den “Elo Dino”, Kusan Havasi’den “İnç İnç Asem”, geleneksel-anonim “Gırung”, Pir Sultan Abdal’dan “Sarı Tamburam”, Sayat Nova’dan “Kamança”, Ali Ekber Çiçek’ten “Böyle İkrar İken Böyle Yolunan”, Ali Baran’dan ve Dersim’den “Demmê”, Hozatlı Ahmet Dede’den “Ala Gözlü Nazlı Pirim”, Kusan Şeram’dan “Bardezum Varter Patsvadtz”, Sayat Nova’dan “Kani Vur Can İm”, Adana’dan “Develioğlu”, Kaçkar’dan “Yol Havası”, Hopa’dan “Heyamo”, Tokat’tan “Burçak Tarlası” ve Arto Tunçboyacıyan’dan “Düşüncem Rüzgar Olsun”…

Ermenice, Türkçe, Kürtçe şarkılar, türküler… “Mahlemize aşık geldi” adını verdikleri konserde, 17 Temmuz akşamı Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava sahnesinde 100 insan birlikte bu türküleri söylediler… Sayat Nova Korosu, Kardeş Türküler, Ruhi Su Dostlar Korosu içiçe geçti… 100 insanın her biri kendi anadilinin yanısıra, diğerlerinin anadilinden söyledi…

Bir araya gelmiş, içiçe geçmiş korolar türkülerin diline göre işbölümü yapmadılar. Yani Ermeni olanlar Ermenice, Türk olanlar Türkçe, Kürt olanlar Kürtçe söyleyecekler diye kategorize olmadılar. Seslerinin niteliğine göre ayrıştılar; soprano, tenor, alto, bas oldukları için bazan bir türküyle, bazan başka türküyle öne çıktılar. Ve ne zaman Türkçe, ne zaman Ermenice, ne zaman Kürtçe söylediler; önemini kaybetti.

Kemençeler, tulumlar, duduklar, gitarlar, perküsyonlar, udlar, kemanlar, akordeonlar, bağlamalar, flütler, klarnetler birbirleriyle söyleşti… Koro, sololarla konuştu; “bir ağaç gibi tek ve hür… ve bir orman gibi kardeşçesine…”

Konserle birlikte Anadolu’nun hikayesini anlattı Pakrat Estukyan… Anadolu’da yaşadıkları farklı bölgelere, sahip oldukları farklı anadillere rağmen, birbirlerinden çoğu zaman habersiz aşıkların taşıdıkları ortak kalbi anlattı. İşte o ortak kalbi ve duyguları sahnedeki 100 müzik insanı yoğunlaştırıp kulaklarımıza, oradan da gönlümüze üfledi.

Hüznü, sevinci, aşkı, coşkuyu dinlerken zenginleştiğimi hissettim. Anladığım dilden, benim bir parçam olan türkülerin her zaman verdiği keyiften başka bir boyut eklendi. Kendi bildiğim türkünün, diğer türkülerle nasıl çoğaldığını gördüm. Duyargalarıma yeni uçlar eklendi; yeni kapılar açıldı…

Bu yazı aslında burada bitmeliydi… Ama mesleki deformasyon var kaderde; çaresiz, ders çıkarmam lazım, bütün bu yaşadığım sıcak duyguları soğutmak pahasına…

Açık Hava Tiyatrosu’nda 17 Temmuz akşamı yaşanan şey bir arada yaşamanın nasıl düşünülebileceğine dair eşsiz bir örnek verdi. Kalıplara sokan kategoriler ve tanımlamalarla sağlanan bir arada yaşamaktan değil; ütopik bir gelecek kurgusundan da değil; gerçekten, bugün bir arada yaşamaktan bahsediyorum.

Sadece güçlü olanın metazori bir biçimde dayattığı dilin sosyalize olması yerine, herkesin, herkese ait dili gönüllü olarak öğrenmesiyle gerçekleşecek bir sosyalizasyon ve bu sosyalizasyonla sağlanacak olan “bir arada yaşamak”…

Zor mu diyorsunuz? Dayatmayla öğretilen ve sadece “…miş gibi” yapmak, bir tarafımıza yapıştırmakta zorlanırken sekiz takla attığımız, hayatta kalmak için taktik olarak kullandığımız ama aslında vücudumuzun, aklımızın, kalbimizin reddettiği sosyalliklerden daha zor değil…

Üstelik tecrübelerle sabit… Anadolu’nun bir çok yerinde insanlar yakın zamanlara kadar böyle bir sosyalizasyon içinde yaşıyorlardı… Ve hâlâ, her şeye rağmen böyle yaşamaya devam edenler var…

Sayat Nova Korosu, Ruhi Su Dostlar Korosu, Kardeş Türküler işte bunu yaptı… Birbirlerinin dilinde türkülerini söylediler ve çoğaldılar, dinleyenleri de çoğalttılar. Belediye’nin Açık Hava Tiyatrosu’nu ücretsiz vermesi ön koşulu hazırlamaya yetti. Yani birilerinin kalkıp, programlar, müfredatlar falan hazırlamasına bile gerek yok…

* * *

Ortadoğu’da İsrail Filistin’e, ABD Irak’a kan kustururken; bizim Güneydoğu’muz, sonucu nereye varacağı belli olmayan bir ateş çemberine doğru yeniden sokulurken 100 kişinin şarkılar, türküler söylemesi ve 3-5 bin kişinin onlarla beraber hüznü, sevinci, coşkuyu yaşaması üzerine yazı yazmak abes gibi görünebilir. Kanla beslenen, yüzyılımızın küresel katillerine karşı başka bir dili inatla kurmaya çalışmak tabii ki gerekli ama böyle bir dil insanların kardeşçesine paylaştıkları türkülerde hayat bulabiliyor… İşte bu yüzden, bu yaşam sevincinden bahsetmek abes değil… Ve bütün savaş tanrısı özentilerine karşı mücadele etmek için yeni savaş tanrıları kılığına bürünüp onların dilinden konuşmak yerine; onlara rağmen bir arada yaşama örneklerini, insanların ta derinliklerindeki bir arada yaşama arzusunu ve kapasitesini dile getirmek çok daha güçlü bir direniş imkanı veriyor…

Yorumlar kapatıldı.