İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Pasif değil aktif vatandaşlık

Genel olarak iğneyle kuyu kazmak olarak adlandırılabilecek AB’yle müzakere sürecinde, Türk halkı neler yapabilir? Nasıl katkı sağlayıp fırsatlardan yararlanabilir?

LEVENT KIRVAL

3 Ekim 2005 sonrasında başlayan süreçle, AB ile 1949 yılındaki Schuman deklarasyonu sonrasında başlayan Avrupa bütünleşmesi hareketinin yıllar içinde gelişen hukuki yapısına uyumu müzakere etmeye başladık. 50 yılı aşan bir sürede AB derinleşti ve genişledi. Bugün itibarıyla da hayatın her alanını detaylı olarak hukuk kurallarına bağlayan, binlerce sayfalık bir mevzuata (AB Müktesebatı) sahip. Türkiye, özellikle 1996 yılında hayata geçen Gümrük Birliği nedeniyle bu mevzuatın ekonomik kısımlarına önemli ölçüde uyum sağlamış durumda. Ancak, AB zaman içinde daha da derinleşmeye ve yeni mevzuat alanları oluşturmaya devam etti. İşte müzakereler, yıllar içinde gelişen ve derinleşen bu mevzuata uyumu içeriyor. Tarımdan sanayiye, balıkçılıktan otomotive, turizmden taşımacılığa hayatın tüm alanlarını kapsayan bu mevzuata uyum Türkiye’nin dönüşüm ve kalkınma sürecindeki en önemli adımı teşkil edecek. Peki, genel olarak iğneyle kuyu kazmak olarak adlandırılabilecek bu uzun süreçte, Türk halkı neler yapabilir? Nasıl katkı sağlayıp fırsatlardan yararlanabilir?

Nerelerde?

Bu süreçte öncelikle, AB Komisyonu’nun yapısını anlamakta yarar var. AB Komisyonu Birliğin yürütme organı konumunda müktesebat başlıkları ile ilgilenen Genel Müdürlükler’den (Directorate General-DG) oluşuyor. Mesela Ticaret Genel Müdürlüğü (DG Trade) müzakereler sürecinde AB’nin ticaret mevzuatı ile Türkiye’nin ticaret mevzuatı arasındaki uyumu inceliyor. Müzakere başlıklarının kapatılabileceğini, aday ülkenin bu başlığa uyum sağladığını, Komisyon Başkanı’na öneriyor. AB Komisyonu’nun önerisi ile siyasal otorite durumundaki AB Konseyi, başlıkların kapatılmasını oyluyor ve üye ülkeler oybirliği ile o başlıkta aday ülkenin AB mevzuatına uyum sağladığına karar veriyorlar. Bugün itibarıyla sayısı 34 olan tüm bu başlıklar kapatıldığında tam üyelik için artık bir engel kalmıyor ve aday ülkenin siyasal katılımı yine Konsey aracılığıyla teyid edilerek, katılım antlaşması imzalanıyor. Tabii bu noktada Türkiye’nin tam üyeliği konusunun referanduma götürülmesi meselesi var, ancak Konsey’in Türkiye’nin tam üyeliğini kabul ettiği bir durumda referandumlardan olumlu sonuç çıkması için AB’nin de çok uğraşacağını söyleyebiliriz.

AB’nin resmi web sitesi olan www.europa.eu.int ve AB Komisonu Türkiye temsilciliğinin web sitesi olan www.deltur.cec.eu.int adreslerinden kurumların yapısı hakkında bireyler çok ayrıntılı bilgi edinebilirler. Yine halihazırda Taksim’de bulunan AB Bilgi Merkezi (www.deltur.cec.eu.int/abbm.html) Birlik’le ilgili temel bilgilerin alınabileceği ilk adreslerden birisi. Türk özel sektörünün AB konularındaki ihtisas kuruluşu İktisadi Kalkınma Vakfı da (www.ikv.org.tr) oldukça zengin bir kütüphaneye ve müzakere başlıkları hakkında çalışan uzmanlara sahip en yetkin birimlerden. Üniversitelerdeki AB Bilgi Merkezleri, AB Araştırma Merkezleri ve Uluslararası İlişkiler Bölümleri de bireyleri soruları çerçevesinde aydınlatabilme yetilerinin yanı sıra lisans ve yüksek lisans programları ile AB konularında akademik eğitim veriyorlar.

Halka ihtiyaç var

AB müzakere sürecini yaşamış diğer ülkelerin çoğunda bir AB Bakanlığı hayata geçirildi. Söz konusu bakanlık, ülkedeki diğer kamu kuruluşları ile koordinasyonu sağlayarak başmüzakereci ile birlikte müzakere masasına oturuyordu. Ancak Türkiye’deki yapı biraz farklı. Başbakanlığa bağlı durumdaki AB Genel Sekreterliği müzakere sürecindeki teknik hazırlıklardan ve kamunun koordinasyonundan sorumlu. Buna ek olarak, özel sektörden de görüş alıyor ve müzakere pozisyonu belirlenmesinde teknik destek veriyor. Devlet Planlama Teşkilatı ise müzakere sürecinde uygulamadan sorumlu en önemli kurum. Zira müzakere başlıkları çerçevesinde oluşan mevzuatın hayata geçirilmesini DPT sağlayacak. Dışişleri Bakanlığı ise müzakere sürecini başmüzakereci önderliğinde ve ABGS, DPT desteği ile yürütüyor.

Ancak unutulmamalı ki, Türk heyeti toplumdan gelen tepkiler çerçevesinde masaya oturacak ve müzakere edecek. Sözgelimi Türk çiftçisi organik tarıma geçmede daha fazla zamana ve finansal desteğe ihtiyaç duyuyorsa, AB bu konuda müzakere sürecinde daha azını önerse de, Türk heyetinin bu konuda masada savaşabilmesi için toplumsal katkıya ihtiyaç var. Burada, örgütlü bir sivil toplum şüphesiz çok önemli ve AB sivil toplumun gelişmesi ile ilgili olarak da önemli ölçüde fon sağlıyor. Açılan ihalelere ve fonlara ulaşabilmek için AB Komisyonu Türkiye Temsilciliği ile temasa geçilebileceği gibi, AB Komisyonu Europeaid (www.europa.eu.int/comm/europeaid/index_en.htm) biriminden de bilgi alınabilir. Sürece toplumsal katkı aynı zamanda üniversiteler ve eğitim kurumları aracılığıyla da olmalı. AB’nin eğitimle ilgili program ve ajansları da özellikle bu noktada önem arz ediyor. AB’nin bu tür program ve ajanslarının Türkiye’deki işleyişinden sorumlu durumdaki DPT’ye bağlı Ulusal Ajans (

www.ua.gov.tr) bu konuda başvuru yapılacak birinci kuruluş.

Lobi faaliyetleri

Türkiye’deki örgütlenmeye ek olarak AB kurumlarının kurumsal yapıları hakkında bilgi sahibi olmak da çok önemli. Özellikle Brüksel’de MEP’ler (Avrupa Parlamentosu Milletvekilleri) ve Komisyon bürokratları lobi faaliyetleri için hedef alınması gereken kişilerin başında geliyor. Avrupa Parlamentosu bugün itibarıyla Birliğin en önemli yasama birimlerinden birisi haline geldi. Bu bağlamda, Türkiye’deki kurumların lobi faaliyetlerini Brüksel ve hatta Lüksemburg’a kaydırmalarında yarar var. Bazen, kararlar, Brüksel’de bir kafede dahi alınabiliyor. Entelektüel Türklerin bu şehirlerde daha fazla bulunması da şüphesiz lobi faaliyeti açısından önemli. Şirketler ve kurumlar özellikle gençlere burs imkanları sağlayarak ve çalışanlarının Brüksel’e AB eğitimine göndererek hatta ofislerini bu şehirlerde kurarak bu lobi faaliyetine katkıda bulunabilirler. Ayrıca, üye ülkeler Konsey’de müktesebat başlıkları ile ilgili son kararı alıyor olacaklar. Bu çerçevede 25 üye ülkede (hatta mevcut aday ülkeler olan Bulgaristan, Romanya ve Hırvatistan’da bile) lobi faaliyetlerini artırmakta fayda var. Özellikle siyasileri hedef alan bu faaliyetler, söz konusu liderlerin AB kurumlarında karar alırlarken Türkiye lehine adım atmalarını sağlayabilecek.

Bugün Türkiye’ye açık olan çoğu fon, Türkiye’den ne yazık ki yeterli başvuru olmadığı için iptal ediliyor. Bu çerçevede, bireylerin kendilerinin aktif olarak sürece katılmak için devamlı bilgilerini artırma yönünde çaba göstermeleri zaruri. Müzakere süreci, aynı zamanda pasif vatandaşlıktan aktif vatandaşlığa geçişi de beraberinde getirecek. Zira, müzakere edilen ve kapatılan her başlık, bireylerin hayatını doğrudan etkileyecek ve değiştirecek. Bu çerçevede, sürece katılmayan bireylerin eleştiri yapma hakkı da pek olmayacak. Sonuç olarak, AB ile tam üyelik müzakereleri sürecinin ağlamayan çocuğa meme verilmediği ve bireylere çok iş düşen bir süreç olduğunu artık hepimiz öğrenmeliyiz.

LEVENT KIRVAL: Yrd. Doç. Dr., İstanbul Doğuş Üni.

Yorumlar kapatıldı.