İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk dostu olmanın koşulları

Yelda

İnternette eşcinseller hakkındaki haberleri tararken ucansupurge.org sitesinde geziyordum. 15-22 Ekim 2004 tarihli bir haber rotamı değiştirmeme, bu haftaki sütunumu planladığımdan başka bir konuya ayırmama neden oldu.

Türkiye’nin AB üyeliğini adeta koşulsuz destekleyen Avrupa Yeşilleri kongrelerini İstanbul’da toplamış: ‘AB’deki Türkiye: Ortak Bir Gelecek’. Bu konferansta Türk kadınlar Yeşiller’i ayrımcılık yapmakla suçlamışlar. Nedeni de, efendim niye Türkiye’ye geldiklerinde Diyarbakır’ı da ziyaret ediyorlarmış, dost dediğin böyle mi yaparmış.

Türk dostu sayılmak istiyorsanız Kürt dostu olmayacaksınız, Ermeni dostu da, Yunan dostu da: ‘AB’de Türkiye ile ilgili olarak eli sopalı, Hıristiyanları kesen Osmanlı İmparatorluğu fotoğraflarına yer veriliyor. Laik Türkiye Cumhuriyeti bu şekilde anılırken Yunanistan’ın Kıbrıs ve Girit’te neler yaptığı hiç anlatılmıyor’ demiş Prof. Dr. Necla Arat da o toplantıda. Hani, Gözaltında Cinsel Şiddet ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Projesi yöneticisi Avukat Eren Keskin’e karşı Genelkurmay Başkanlığı ile birlikte suç duyurusunda bulunan Necla Arat.

Yeşiller Grubu’ndan AP İnsan Hakları Komitesi Başkanı Helene Flautre, böyle milliyetçi sorular yöneltmeye devam ettikçe AB üyeliği rüyanızda kalmaya mahkum, dememiş. Diplomatça cevap vermek nezaket gereği, tamam, ama bir de devamını izleyin: ‘Milliyetçi düşüncelerden uzaklaşmamız lazım. Bu bizim ortak mücadelemiz. Fransa’da Türkiye ile ilgili söylenenleri duyduğumda da utanıyorum’ demiş.

AB’nin üyelik için Türkiye’ye koşullar öne sürdüğü zannediledursun, zaman içinde öyle bir noktaya geliniyor ki, Türk tarafının koşulları yerine getiriliyor galiba.

Arada neler olduysa, 2006 itibariyle bugün milliyetçi Türk basını kendisinden memnuniyetle söz ediyor; Ermenileri azarladığı, Kıbrıslı Rumlara yüz vermediği için:

– Matsakis, AB’den yüz bulamadı. KKTC’ye girmek isterken ‘bayrak çaldığı’ için geçen hafta tutuklanan ve dokunulmazlığı göz önüne alınarak serbest bırakılan Avrupa Parlamentosu Rum milletvekili Marios Matsakis, AP Dış İlişkiler Komisyonu’na bağlı İnsan Hakları Alt Komisyonu’nun toplantısında Türkiye’yi şikayet etti, ‘AB toprağında Türkiye’nin kendisini tutukladığını’, AP’nin buna en sert şekilde tepki göstermesini istedi, ancak destek bulamadı.

İnsan Hakları Alt Komisyonu Başkanı ve Yeşiller Grubu üyesi Fransız vekil Helene Flautre, ‘Yaşadıklarını öğrenmiş olduk’ deyip Matsakis’e, ‘bir AP üyesinin daha önce Rusya’da da tutuklandığını’ hatırlattı ve durumu normal karşıladığı yönünde ifadelerde bulundu. (ABHaber 07.01.2006)

– Brüksel’de 23 Mart’ta TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri ile AP İnsan Hakları Alt Komitesi’nin oturumunda sözde Ermeni soykırımı ile ilgili sorulara izin verilmemesini eleştiren Avrupa Ermeni Federasyonu’na, Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komitesi Başkanı Helene Flautre’den sert tepki geldi. Flautre, Avrupa Ermeni Federasyonu’nun suçlamalarının ağır olduğuna dikkati çekerek, eğer gerekli düzeltme yapılmazsa yasal yollara başvuracağını açıkladı.

(ABHaber 28.03.2006)

Avrupa’daki Ermenilerin web sayfalarından www.yevrobatsi.org 1915 Ermeni soykırımını tanıyan Fransa’da soykırım inkarının suç sayılıp sayılamayacağına dair tartışmalara, aralarında benim de bulunduğum bazı Türk aydınlarını dahil etmişti. Söz konusu soruyu yönelten dostlara verdiğim cevabımı burada tekrarlamak istiyorum:

‘Bir soykırım parlamentoda tanındığında, soykırım inkarının suç olması aslında bu tanımanın otomatik sonucu olmalı. Tanımanın ardından gelmesi gereken adım ise genç kuşaklara gerçeği aktarmak, yani okullarda ders programlarına bu konuyu almak. Eğer inkarcılığın, kurbanlara, onların yakınlarına hakaretin bir yaptırımı olmayacaksa ne demeye meclisler bunu karar altına alsın. Bu nedenle Fransa’daki girişimi desteklediğim gibi, yaşadığım ülke Almanya’da da benzeri bir karar alınmasının tutarlılık gereği olduğunu duşunuyorum. Böylece mesela Doğu Perinçek’in Isviçre’ye, Almanya’ya çıkartma yapıp Ermenilere hakaret etmesinin önü alınabilecektir.

Ben ifade özgürlüğünün, halklar arasında nefret ve hınç duygusu yayabilme özgürlüğüne dönüştürülmesini özgürlüğün suistimali olarak görüyorum.

Kararların tutarlı sonuçlarının uygulanmasında mağdurların durumunu mu esas alacağız, yoksa failin cezasını çekmeye hazır olmasını mı bekleyeceğiz? Türkiye’de herkesin 1915 hakkında konuşuyor olması, ahlaken ve politik olarak gelinmesi gereken noktaya bir 90 yıl daha geçmeden varılacağını göstermiyor.

Türkiye’yi izlediğimde orada gördüğüm, demokratikleşme süreci değil, azgınlaşan ırkçılık, antisemitizm; gündelik yaşama islamın daha fazla damgasını basması, gericiliğin soldan da destek bulup meşrulaşması. Ve her ne şekilde olursa olsun, AB’ye girme arzusu. Gereğini ve sorumluluklarını yerine getirmeden, bir fetihçi gibi AB’ye girme. Turkçede bu arzunun dile getirilişi de zaten tecavüzcünün penetrasyonu gibi.’

Yorumlar kapatıldı.