İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni fobisi, devlet, linç kültürü

DOĞAN GENÇ*

Bir Pazar günü Tarabya’da bir kilisede Ermeni cemaatine mensup bir grup insanla söyleşerek, hayatımın en güzel ziyaretini yapmış oldum. Devamında yapılan mangal parti de ziyarete ayrı bir anlam kattı. Hayli verimli ve keyifli geçen bu ziyaretten bir gün sonra Ülkede Özgür Gündem gazetesindeki habere göre, Fener Rum Patriği Bartholomeos tarafından Türkiye’ye davet edilen dünya Ermenilerinin dini cemaat lideri Ecmiadzin Gatogigosunersisyan’ın 19-25 Haziran tarihleri arasında Türkiye’ye gelmesi istihbarat birimlerini harekete geçirmişti. Yine aynı habere göre istihbarat birimleri tarafından hazırlanan raporda, Ermenilerin dini liderinin Türkiye’ye yapacağı ziyaret esnasında bazı çevrelerin tepkisel ve provokasyon gösterilerinde bulunabileceği belirtiliyordu.

Bütün olanlara karşı şaşkın ve üzgünüm. 1915’te yaşananlar nedeniyle özür borçlu olduğumuz bu halk, h‰l‰ atalarının yaşadıkları soykırımın başka bir biçimiyle karşı karşıya.

Yaptığımız ziyaret esnasında cemaate mensup bir arkadaş yaşadıkları mekanların zaman zaman taşlandığını söyledi. Bu söylediği, yaşadıklarından küçük bir örnekti. Dünyada bütün toplumlar kendi tarihleriyle yüzleşiyorken, Türkiye’de halen ilkel ve çağ dışı yöntem bütün ağırlığıyla devam ediyordu.

Benim de bizzat yaşadığım bir örnek var. 1975’de Erzincan’da Çayırlı ilçesine bağlı (Ermenice) Ekerek köyü, bir süre sonra ismi Türkçeleştirilerek Çilligöl köyü oldu, benim doğduğum köy olan Ekerek’in o dönem en yaşlı amcası olan Cebeli Amca’nın anlattığı o dönemdeki yaşanan zulmü dile getirir bir dolu hikaye vardı. Yine Cebeli Amca’dan Ekerek’in hayvancılık yapılan yer anlamına geldiğini öğrenmiştim. Cebeli Amca’ın şu sözleri hiç aklımdan çıkmadı:

‘Kürtlerle Ermeniler beraber köyde yaşamımızı sürdürüyorduk. Bir süre sonra köye askerler gelip gitmeye başladı. Zaten ne olduysa ondan sonra oldu, herkes birbirine düşman olmaya başladı.’

Yine insanın kanını donduran o acılı günleri gözleri yaşlı şöyle anlatmıştı:

‘Yine bir gün köye çok sayıda asker geldi. Ermeni erkekleri duymuş ve çoğu dağlara çıkmıştı. Kadınlar ve çocuklar ise kendilerini köyün yanındaki Kürtçe adı gole bebin olan göle atarak intihar etmişlerdi. Köyde kalan Ermeni erkeklerinin ise kulakları kesilerek öküz arabalarıyla taş taşıtılıyordu. Bunlar da daha sonra dayanamayarak kendilerini göle attılar ve öldüler.’

Doğduğum köyde halen Ermenilerin yaşadığı evlerin yıkıntıları var. Mezarların çoğu ise tahrip edildi. Mezopotamya’nın uçsuz bucaksız topraklarında tarihe dair her şey hızla yok ediliyordu.

Daha önce de 2001 yılında Almanya’nın Köln kentinde Ermeni kültürünün anlatıldığı bir etkinlikte yaşadığım bir duygudur bu: Her iki halkın, yani Kürtlerin ve Ermenilerin kaderi ve tarihi birbirine o kadar benziyor ki acılarla dolu…

Yıllardır bu topraklarda insana dair ne varsa yakılmış, yıkılmış, ink‰r ve imha edilmiş; halklara gözyaşı ve acı reva görülmüş. Şimdi insanlık adına bunu düzeltmek hepimizin sorumluluğunu yerine getirmesine bağlıdır.

*İHD yöneticisi

Yorumlar kapatıldı.