İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye´yi pes ettirmek istiyorlar

M.Ali Birand

Dünkü yazımda, Avrupa’daki genel havanın Türkiye’nin aleyhine estiğini anlatmış ve ne gibi güçlüklerle karşı karşıya kalındığını yazmıştım. Bazı okurlarımdan ” İşte gördünüz mü, siz bile söylüyorsunuz. Avrupa bizi istemiyor. Neden hala ödün veriyoruz. Bırakalım gitsin” e-mail’leri aldım. İşte AB’deki bazı çevrelerin yapmak istedikleri de bu…Türkiye’ye pes ettirmek. Bizim de bu oyuna düşmememiz gerekiyor.

Her şeyin başında, bilmemiz gereken en önemli nokta, Türkiye’nin hiçbir ödün vermediği gerçeğidir. Bazılarımıza ödünmüş gibi görünen, kriterlere uymak, zaten kendi toplumumuz için almamız gereken önlemleri içeriyor. Örneğin, ölüm cezasının kaldırılması, işkencenin yasaklanması, fikir özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, AB’ye verilmiş ödün sayılabilir mi ? Veya ekonomi alanındaki kararlar kimin yararınadır? Bizim mi, yoksa AB’nin mi ?

İkinci bir nokta da, Türkiye’nin Avrupalılığını onlar değil, bizlerin saptayacağıdır. Türkiye Avrupalıdır ve hakkını aramaktadır.

Eğer bu iki konuda aynı şekilde düşünüyorsak, o zaman gelin, Avrupa’daki havanın nasıl dağıtılabilineceğine bakalım:

1) REFORMLARI HIZLANDIRMA:

Türkiye’nin tam üyeliğinin gerçekleşmesinin yüzde 85’i ülke içindeki çalışmalara bağlıdır. Geri kalan yüzde 15 dışardaki gelişmelerden etkilenecektir. İşte bu çerçevede, içinde bulunduğumuz darboğazdan kurtulabilmenin bir tek çıkışı vardır. O da, temposu yavaşlayan reformların hızlandırılmasıdır. Bu reformlar sadece siyasi nitelikte değildir. Ekonomik reformlar da aynı pakete dahildir. Reform temposunu arttıracak olan bir Türkiye’nin önünde kimse duramaz. Yine eleştiriler duyulur, ancak engellemeler azalacaktır.

2) HER YERDE HAZIR BULUNMALIYIZ:

Bizim genel bir alışkanlığımız, karşımızda olumsuz bir gelişme çıktığında sertleşmemiz ve küsmemizdtir. Sertleşir ve kafa tutarız. Hatta tehdit eder ve gözdağı veririz. Ardından da toplantılara katılmamaya çalışırız. Bu yaklaşım çok garipsenmektedir. Zira Avrupa’nın müzakere alışkanlığında tehditleşme, sertleşme veya küsmek yoktur. Toplantılar terk edilmez, son noktaya kadar pazarlık edilir. Bizim de gereksiz alınganlıklardan kurtulmamız ve hiçbir toplantıda yerimizi boş bırakmamamız şarttır.

3) KENDİMİZİ ANLATMALIYIZ:

Atılması gereken diğer bir adım da, bir türlü beceremediğimiz “tanıtma”dır. Ne içerde, ne de dışarıda bir tanıtma çalışmamız var. İşin kötü tarafı, herhangi bir hazırlık da yok.. Oysa, Avrupa kamuoyunu şimdiden hazırlamamız gerekiyor. 8-10 yıllık müzakere süreci, göreceksiniz çok çabuk geçecek. Ancak bugünden başlanırsa, 10 yıl sonra sonuç alınabilir. Bundan dolayı da, hem içerde hem de dışarıda tanıtım seferberliği kaçınılmaz. İşte bu eksikler yerine getirilebilirse, dengeler Türkiye’nin lehine döner.

Türkiye’nin Avrupa’ya katılma süreci çok güç olacak. Bundan kimsenin kuşkusu yok. Soğukkanlılığını koruyan, oyunu kurallarına göre oynayan, güçlüklerle karşılaştığında geri adım atmayan bir Türkiye sonunda kazanır.

***

” KIBRIS TAM ÜYEMİZDİR, ONU KORUMAK ZORUNDAYIZ”

Türk kamuoyu, Avrupa Birliği’nin Kıbrıs Rumlarına karşı tutumunu bir türlü anlayamıyor. Sürekli şekilde Rumların desteklendiğine inanılıyor. Annan planını reddetmelerine rağmen, tam üyelikle ödüllendirildiklerini ve şimdi de Türkiye’nin ensesinde boza pişirmelerine kızılıyor.

Merak ettim ve AB Komisyonunun üst düzey yetkilisiyle uzun bir görüşme yaptım.Sizin de kafanızdaki soruları sordum. Bakın nasıl yanıtlar aldım:

– Türk halkı tepki göstermekte haklı. Ancak bizler de haklıyız. Zira Kıbrıs Rumları bizim tam üyemiz. Tam üye konumuna girmiş bir ülkenin çıkarlarını korumak zorunluluğumuz var. Türkiye Tam Üyemiz olsa, aynı muameleyi Türkiye için de gösterirdik.

– Tam Üye konumundaki bir ülke ister haklı veya haksız olsun, AB’nin mekanizmalarına hakim olabiliyor. Bütün toplantılara katıldığından dolayı derdini anlatabiliyor. Davasını daha kolay dile getiriyor ve daha da önemlisi taraftar toplayabiliyor.

– Papadopulos yönetimi, BM kararlarıyla Kıbrıs’ı temsil ediyor. Bunu değiştirmenin imkanı yok.

– Keşke Rauf Denktaş, Annan planını ilk aşamada kabul etseydi . O zaman Rumların Tam Üyelikleri ertelenebilirdi. Türk tarafı ne yazık ki treni kaçırdı.

***

(Kısaltıldı)

Yorumlar kapatıldı.