İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk işi anti-emperyalizmle yüzleşmek

Ayşe Günaysu

Tarihle yüzleşmek diyoruz ya, tarihi boyutu çok güçlü olan Türk işi anti-emperyalizmle de yüzleşmemiz gerekiyor.

Türkiye, 20. yüzyılın en büyük etnik temizliklerinden, nüfus yapısında zor yoluyla gerçekleşen en geniş kapsamlı, en derin değişimlerinden birine sahne oldu. Bu boyutuyla Türkiye’nin tarihi aynı zamanda bir büyük Türkleştirme projesinin öyküsüdür. Buna paralel olarak da Türkiye’de anti-emperyalist ruh, tarihsel olarak Türkleştirme idealiyle iç içe geçmiştir ve milliyetçiliğin, hatta ırkçılığın en güçlü manevi desteği olmuştur.

Bunun birçok tezahüründen yalnızca bir tanesi, okullarda her sabah okutulan ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ diye biten andın, tarihinin hiçbir evresinde Türk solunun gündemine girmemiş olmasıdır. Ortaokul çağlarından bu yana sol çevrelerin içinde yer alan 53 yaşında bir kişi olarak ben tanığım ki, hepimiz 11 yıl boyunca her gün bu andı okuyarak büyüdüğümüz halde, değil gündeme getirmek, bu yemin o yıllarda hiçbirimizin dikkatini bile çekmedi. Bugün azınlık okullarında Ermeni, Rum çocuklara her bayrak töreninde bu andın okutulduğundan h‰l‰ çoğu muhalifin haberi yok.

Biz, anti-emperyalist geleneğin Türkçü yüzünü hiç görmedik. Mesela, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyalarının basının, sivil toplumun ve halkın coşkulu desteğiyle nasıl ırkçı, nasıl Nazi Almanyası’nı aratmayacak faşizan yöntemlerle uygulandığını, İzmirli Yahudilere taahhütname bile imzalatıldığını bilmiyorduk. Çünkü anti-emperyalizmle eş anlamlı olan milli mücadele ve onun devamı olan Cumhuriyet, sol ideolojinin temel taşlarındandı. Bu yaşananları bilmek demek milli mücadeleyi ve Cumhuriyet’i sorgulamak demekti. Mesela, 70’li yıllarda grev çadırlarında değilse bile, kültür, sanat, edebiyat alanında öztürkçe kullanmak ilericiliğin, devrimciliğin simgesi, Türk Dil Kurumu da ilericiliğin manevi kalelerinden biriydi. Öztürkçeciliğin neden ilericiliğin simgesi olduğunu hiç düşünmeden bitmez tartışmalar sürüp gidiyordu, ‘aydınlanmacı’ dergi sayfalarında. Aynı şekilde Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde Türk Tarih Kurumu’nun emirle nasıl yeni bir Türk tarihi yazdığından da habersizdik. Cumhuriyet’in kuruluş döneminde iktisadın Türkleştirilmesi operasyonlarının, şirketlerden Gayri müslimlerin atılması sürecini, bunu sağlamak için kanun-yönetmelik dışında nasıl, hangi yöntemlerle, ‘milli hassasiyetler’ ve ‘galeyana gelmiş gençler’ aracılığıyla şiddet kullanılarak, linç girişimlerine varan bir faşizanlıkla hayata geçirildiğini de bilmedik. (Bugün bir anket yapmak isterdim, bu süreci sayısız kaynaktan son derece sarsıcı aktarmalarla anlatan Rıfat Bali’nin Bir Türkleştirme Serüveni kitabını kendini sol/sosyalist hisseden kaç Türkiyeli okumuştur?)

Naçizane inancım odur ki, Türk solu için, Türk işi anti-emperyalizm geriletici bir rol oynamıştır. Çünkü esas mücadele edilmesi gerekeni gözlerden, akıllardan, yüreklerden gizlemiştir. Bu memleket en büyük acıları emperyalistlerin elinden değil, halis muhlis yerli Türkçü-İslamcı ideolojiyle beslenmiş zinde güçlerin elinden yaşadığı halde, bütün bir Türkiye halkının büyük çoğunluğu için düşman ‘dışarıda’ oldu ve sol, bu algıya müdahale etmediği gibi pekiştirdi bile. Asker-sivil bürokrasinin İttihat Terakki kültürü, devletin hukuk dışı yolları kullanma geleneği, Kanlı Pazar, Kahramanmaraş, Çorum, Sivas katliamları, Hizbullah cinayetleri, çeteler, hepsi ama hepsi %100 yerli malı olduğu halde Mustafa Suphilerin TKP çizgisi de, Mustafa Kemal’in kalpaklı posteriyle simgelenen 1970 devrimci geleneği de, Türkiye’de büyük ölçüde anti-emperyalizm üzerinden politika yaptı.

Türk komünist/sosyalist hareketinin önemli bir bölümünün Kürt meselesinde acı verecek kadar geri kalmış olmasında da bu anti-emperyalist damarın büyük rolü var. 1921’deki Koçgiri isyanı başta olmak üzere anti-emperyalist sol kültürümüzde ‘Kürt isyanları’ başlığı, okullardaki devrim tarihi kitaplarından çok da farklı olmayan bir yaklaşımla, Kürt aşiretlerinin anti-emperyalist mücadeleyi tehlikeye düşürdüğü gibi tezlerle geçiştirildi. O Koçgiri isyanı ki, akıl almaz katliamlarla bastırılışı, meclisin gizli oturum celselerinde, bazı milletvekillerinin dehşet içinde isyan etmelerine yol açmıştı. Anti-emperyalizmimiz bu en yalın insan hakları sorununu bile görmemizi engelledi. Bu yüzden onunla yüzleşmemiz gerek.

Yorumlar kapatıldı.