İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ruhban okulu niçin açılmıyor?

Etyen Mahçupyan

Avrupa Birliği müzakereleri sürecinde karşımıza çıkan meselelerden biri de Heybeliada Rum Ortodoks Ruhban Okulu’nun açılması. Bilindiği gibi Lozan’a uygun olarak faaliyet gösteren ve 1971’e kadar Cumhuriyet’in laiklik ve tevhid-i tedrisat anlayışıyla gayet uyumlu bulunan Ruhban Okulu o tarihte bir anda ‘laikliğe aykırı’ ilan edilerek kapatıldı. Bugün hükümet Okulun İstanbul Üniversitesi’ne bağlı olarak faaliyet göstermesini önermekte, ancak Patrikhane bunu kabul etmeyerek Lozan’ın kendisine sağladığı hakkı kullanmak istemekte… Türkiye bu noktada sıkışmış durumda, çünkü her şeyden önce Lozan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş ve uluslararası hukuk açısından meşruiyet anlaşmasıdır. Eğer Türkiye buna uymayacaksa, kendi bütünlüğü üzerinde fazla titizlik de edemeyeceğinin hatırlatılacağı dönemlerle karşılaşmaya hazır olmalıdır. Diğer taraftan Türkiye ta başından beri bilinçli ve istikrarlı olarak Lozan’a aykırı tasarruflarda bulunmakta… Daha geçenlerde Hazine Büyükada’daki Rum Yetimhanesi’ne el koydu. Oysa Gayrımüslim vakıflarına ait mülkün yargı marifetiyle müsadere edilip, hızla üçüncü şahıslara satılması stratejisi Türkiye’nin kendi meşruiyetini ayaklar altına almasından başka bir şey değil.

Ancak sorun bununla sınırlı kalmıyor… Çünkü hükümetin Rum Patrikhanesi’sine önerdiği ‘çözüm’ gerçekte Rum Ortodoks cemaati dışındaki tüm Gayrımüslim cemaatler tarafından hükümete yapılmış teklifin aynısı. Ne var ki Türkiye iki tarafın anlaşmış gözüktüğü bu adımı bile atmakta tereddüt ediyor. Dolayısıyla Patrikhane’ye yapıldığı söylenen önerinin samimiyeti konusunda doğal kuşkular var… Nihayet Ruhban Okulu’nun 1971’de kapatılmasının hukuka aykırı olduğu gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Çünkü bu Okul özel yüksekokulları yasasına göre açılmış değil ki, ona göre kapatılsın… Lozan zamanında faaliyette olan bir okulun, ondan yıllar sonra çıkan bir yasaya göre kapatılması gülünç. Bu Okul’un tevhid-i tedrisat’a aykırı olmadığı yıllarca faaliyette bulunması ile tescilli. Üstelik Türkiye uluslararası anlaşmaların hukuki üstünlüğünü kabul ettiğine göre, çıkaracağı hiçbir yasa Lozan’ın önüne geçemez.

Bu apaçık durum karşısında Türkiye’nin Ruhban Okulu’nu açmama inadı nasıl açıklanabilir? Türkiye’nin kendi meşruiyetinin tek hukuksal temeli olan Lozan’ı dünyanın gözü önünde bir kez daha ihlal etmesinden sağlayacağı çıkar ne olabilir? TESEV’in dış politika programı çerçevesinde yapılmış bir çalışma bu soruların yanıtını açık bir biçimde gözler önüne seriyor. Elçin Macar ve Mehmet Ali Gökaçtı tarafından kaleme alınan bu kırk küsür sayfalık monografi, olayı tarihsel, hukuksal ve siyasal bağlam içinde analiz ettikten sonra şu değerlendirmeyi yapıyor: “… özellikle son beş yılda AB karşıtı çevrelerin, AB ile mücadelelerini Gayrımüslimler ve Patrikhane üzerinden gerçekleştirmeye çalıştıkları gözlemlenmektedir. Kopenhag kriterleri gereği AB, Türkiye’den bu konularla ilgili mevzuatını düzeltmesini istedikçe, bu durum içerdeki kamuoyuna ‘ayrıcalık isteniyor’ şeklinde sunulmakta, bu da giderek yükselen milliyetçiliğin en temel gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Bu kesimlerce devletin eşitsiz uygulamaları savunulmakta, bu konudaki iç istekler duymazdan gelinmekte, dıştan gelen istekler de ‘işte içişlerimize karışıyorlar’ denilerek kamuoyu kışkırtılmaya çalışılmaktadır. Oysa sorunun çözümü Gayrımüslimlere uygulanan ayrımcılıkların bir an önce ortadan kaldırılması ve hükümetin vatandaşlarının dinine göre davranmaktan vazgeçmesinde yatmaktadır.”

Hukuksal sorumluluğunu laiklik kisvesi altında es geçerken, aynı anda laikliğe aykırı uygulamaları sürdürmek ve üstelik de laikliğin militanlığını yapmak… hangi ‘çağdaş’ devlete nasip olur?

Yorumlar kapatıldı.