İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kendi kendimizi kösteklemek üzerine

Tufan Türenç

BİZ Türkler birbirimizin altını oymak, birbirimizi kösteklemek konusunda sanırım dünyadaki en becerikli insanlarız.

Yalnız içeride değil, yurtdışında da birbirimizi destekleyip yücelteceğimize, birbirimizi aşağılamaya uğraşırız.

Bir Türk başarılı mı, hemen onun için kötüleme kampanyası açarız.

Bu, hem bireysel düzeyde, hem de cemaat düzeyinde böyledir.

Yabancı ülkelerdeki Türkler bin parçaya bölünmüş şekilde yaşarlar ve birbirlerinin iyiliği için parmaklarını oynatmazlar.

Örneğin Almanya’da Türklerin kurduğu dernek sayısı binleri bulur.

Nedense herkes kendi başına hareket etmek ister.

Bu yüzden de yabancı ülkelerin hiçbirinde Türk lobileri etkili olamaz.

Oysa Rum ve Ermeni lobileri düşünsel olarak aralarında farklılıkları aşarak gerektiğinde hemen bir araya gelerek birlikte hareket ederler.

Bizde ise solcular bir tarafa, sağcılar bir tarafa, dinciler bir başka tarafa çeker.

Bir de Türklüğünü saklayanlar, Türklerle görüşmeyenler vardır.

Onlar kendi vatandaşlarından kopuk yaşarlar ve hiçbir etkinliğe katılmazlar.

Ülkesinden, insanlarından utanmak gibi bir hastalığa tutulmuşlardır.

* * *

Bir arkadaşım anlattı. Kendisi önemli bir bilim adamıdır.

Geçenlerde Almanya’da uluslararası bir toplantıya katılmış. Bizim arkadaşın çalışmaları toplantıya katılanların büyük ilgisini çekiyormuş.

Değişik ülkeden çok sayıda bilim adamı kendisine gelerek çalışmalarını izlediklerini söylemişler, övgüler yağdırmışlar ve ülkelerine davet etmişler.

Bir ara bu çok önemli bilimsel toplantıyı düzenleyen Alman profesör gelip bizim arkadaşa, “Senin bir konuşma yapmanı istiyoruz, hazırlan” demiş.

Ertesi gün toplantılar sürerken başkan yine gelip bizim arkadaşı bir kenara çekmiş:

“Seninle baş başa konuşmam gerekiyor.”

Salondan çıkıp bir odaya geçmişler. Alman başkan düşünceli:

“Haberin var mı? Bazı delegeler senin konuşmana karşı çıktılar.”

“Kim? Rumlar mı? Ermeniler mi?”

“Hayır, hayır… Ne yazık ki seninle birlikte gelen Türkler… Diyorlar ki o bizi, Türkiye’yi temsil edemez.”

Bizim arkadaş hem şaşırmış, hem üzülmüş, hem de mahcup olmuş:

“Sayın başkan o zaman konuşmayayım.”

“Olur mu öyle şey? Ben onlara senin konuşacağını söyledim. ’İsterseniz sizler dinlemeyip salonu terk edebilirsiniz’ dedim. Sorun bitmiştir. Bu olayı senin bilmen gerektiğini düşündüğüm için anlattım.”

Bizim arkadaş konuşmasını yapmış ve büyük ilgi görmüş.

* * *

Bilinen bir hikáyedir. Bir kez daha anlatmakta yarar var.

Cehennemde bir sürü dev kazanda günahkárlar cezalarını çekiyorlarmış.

Fokur fokur kaynayan kazanlardan dışarı çıkmak için çabalayanları engellemek için zebaniler nöbet tutuyormuş.

Çıkmak için uğraşanların başlarına ellerindeki sopalarla vurup onları yeniden kazanın içine atıyorlarmış.

Ancak bir kazanın başında hiç nöbetçi yokmuş. Merak edip sormuşlar:

“Bu kazandakiler hiç dışarı çıkmak istemiyorlar mı ki başlarında zebaniler beklemiyor?”

Zebani başı gayet sakin:

“O kazanda Türkler var. Onların başlarına nöbetçi dikmeye gerek yok. Çünkü onlar birbirini içeri çekiyor.”

Yorumlar kapatıldı.