İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ansiklopedileri ve haritaları da yasakladılar!

RAGIP ZARAKOLU

Salı, 06 Haziran 2006

Resmi tarih, tarihin yeniden biçimlendirilmesi ve istenmeyen sayfaların sistematik bir biçimde ayıklanması işlemidir. Bu işlem, en had safhaya, birçok konuda olduğu gibi, 12 Eylül militarist rejimi sırasında vardırıldı. Arkadaşım, Yücel Yaman, darbenin hemen ardından güzel bir proje geliştirdi. Türkiye’yi oluşturan illerin ne coğrafi, ne tarihi, ne ekonomik, ne sosyal verilerini toparlayan bir kaynak vardı. Ne de haritalar… Zaten “milli güvenlik” nedeni ile ayrıntılı harita bulundurmak da, o tarihe kadar yasaktı.

İlk Yurt Ansiklopedisi ile, köylerin de yer aldığı ayrıntılı yöre haritaları yayınlanabildi.

Nasıl olsa değiştirilmedik köy ismi kalmamıştı! Yücel, bana da “Yurt Ansiklopedisi” adlı bu projenin yayın yönetmenliğini teklif etti. Daha sonra Adam Yayınları’nı kuracak olan Nazar Büyüm de sermaye yatırmaya değer bulmuştu buna. O döneme göre çok da iyi bir ücret alacaktım. Ama üzerimde başka sorumluluklar olduğu için, zevkle yapacağım bir iş olmasına karşın bu teklifi kabul etmedim.

12 Eylül günlerinde, aynı rahmetli Mustafa Kemal Ağaoğlu’nun kolektif bir yazarlar projesi olarak başlattığı YAZKO gibi, Yurt Ansiklopedisi de, soluk alınan ender yerlerden biri idi. Bütün dostlarım orada idi. Alpay Biber, Masis Kürkçigil, Yılmaz Öner…

O sırada cuntanın kapattığı “Demokrat” gazetesinin yöneticilerinden biri idim. Gazete kapatılmıştı ama 36 aydının kurduğu şirket ayaktaydı. Emil Galip Sandalcı ve Arslan Başer Kafaoğlu ile şirketin tüm sorumluluğunu üstlenmiştik. Sağolsun, bence Türk şiirinin doruklarından biri olan Gülten Akın, oğlu idamla yargılanmasına karşın, büyük cesaret göstererek, sorumluluktan kaçmamış, bizi yalnız bırakmamıştı.

Gülten Akın, büyük Rus ozanı Anna Ahmatova, nasıl “Requiem”i ile Stalin döneminin siyasi kurbanlarının anısını tarihe bir not olarak düştü ise, Gülten Akın da, “42 Gün” adlı şaheseri ile, Mamak, Dal Grubu ve tüm 12 Eylül vahşetini tarihe tırnakları ile kazıyarak not düşmüştür. (Şimdi 12 Eylül’ü hatırlayan mı var, diyerek, küçük Adolf’u analım!)

Başka bir ülkede olsa bu şiirler onlarca orotaryonun kaynağını oluştururdu.

Ancak belleksizleştirilmiş bir ülke ancak bu kadar kadir bilmez olur. Neyse…

Mimar Rezzan Gönen, Ahmet Yıldız, Ergin Atasü de bizi o en zor dönemde yalnız bırakmayan aydın ortaklarımız arasındaydı. Bütün risklerine karşın yönetimde yer almayı kabul ettiler.

Risk mi?: 90 gün gözaltı, DAL’ın korkunç işkenceleri, 5 yıl açılmayan davalar, temerküz kampından farksız Diyarbakır, Mamak, Metris cezaevleri, tecrit hücreleri, toplu dayaklar, marşlar, kubur çukuruna sokulmalar, v.b. Yani ulusal olarak onur duyacağımız her şey!

1982 yılında Sıkıyönetim; Arslan Başer, Emil Abi ve üçümüzü, genç arkadaşlarla birlikte gözaltına aldı. “Siz aydınları, devrimciler kullandı”, diyorlardı bize sorgularda.

Biz ise sonuna dek meşru olduğumuzu savunduk. İşkence yayınlarımız ile kendilerini hedef gösterdiğimizi söylüyorlardı. Biz ise bunun gayet meşru olduğunu savunduk, gayrı meşru olan işkence yapmaktı…

Şükürler olsun, alnımızın akı ile çıktık bu sınavdan. Emil Galip gibi bir entelektüel namus abidesi ile birlikte olmak büyük şanstı.

Karşıtlarında bile saygı uyandırmıştı. Bunlar arasında, yapılan işkenceleri açıkça yüzüne haykırdığı Sıkıyönetim Komutanı General Üruğ da vardı. Ve hâlâ gazetenin şirketini ayakta tutarak, gazeteyi demokrasiye dönüş süreci ile birlikte çıkarabilme hayali içindeydik. Bu süreci altyapımızı güçlendirerek atlatabileceğimizi düşünüyorduk. Öyle ya, 12 Mart da bir fırtına idi, ama 4 yıl içinde sol en büyük kitleselleşmesini yaşamıştı.

Oysa, bu gazeteyi yani “Demokrat”ı çıkarma hayali, bir çok başarısız girişimden sonra, ancak 24 yıl sonra, o da “Demokrat” adıyla değil, başka bir isimle, “Birgün” ile mümkün olabildi. Neyse…

Tekrar baştaki konumuza dönelim. Yurt Ansiklopedisi’ni finanse eden Nazar Büyüm’ü, 1967’de kurulan Sinematek’in karşısında açtığı kitapçı dükkanından hatırlıyorum. Bütün vitrini Nazım Hikmet’in üvey oğlu, eleştirmen ve gelmiş geçmiş en iyi edebiyat yayıncımız olan Memet Fuat’ın DE yayınları ile kaplamıştı. Nazar Büyüm elbette iflas etti, bu kaliteli kitapçıdan dolayı, ama sonra reklam sektöründe iyi para kazandı ve Yurt Ansiklopedisi ile yayıncılığa sıçradı. Tam o sıralarda İngilizlerin ünlü Britannica Ansiklopedisi’nin de Türkçe yayını başladı. Ve yazıişleri müdürü kendini Sıkıyönetim Mahkemesi’nde buldu. Dikkatinizi çekerim, “soykırım” gibi belalı konulara yer verdiği için değil, “tarihsel Ermenistan”ın varlığına bazı maddelerde değindiği için. Söz konusu fasikül, bu lanetli tarihsel ülkeden bahseden sayfalardan arındırılarak (herhalde etnik arındırmanın son evresi!) yeniden basılıp dağıtıldıktan sonra, zavallı yayın sorumlusu beraat edebildi. Ve bu örnekten sonra, Yurt Ansiklopedisi, bütün Türkiye illerinin tarihi “Ermenisizleştirme” ameliyesinden sonra basıldı. Bu maddeleri yazan filozof dostum Yılmaz Öner’in nasıl dert yandığını bugün bile hatırlarım. Herhalde bu bir jenosidin varabileceği en son safha idi. Yani bir halkı tarihin sayfalarından buharlaştırmak…

Bu dünya açısından elbette anlamsız bir şeydi, ama bu Türk halkına karşı yapılan en büyük kötülüklerinden biri oldu. Çünkü bu coğrafyada yaşadıklarına göre, asıl onlar tarihsizleştirilmiş oldular. Bir zamanlar Konkiskatorların, Amerika kıtasını tarihsizleştirme misyonunu, tarihi 1492 yılını milat kabul ederek, başlatması gibi. En acısı ise, bu projenin ana taşıyıcısının, yani “mali” hamalının Ermeni kimliğine sahip olması idi…

Aslında bu gün size Van kentinin yetiştirdiği, ama haberdar olmadığı, dünyaca ünlü büyük bir ressamdan bahsedecektim. Ama bu girişten sonra yer kalmadı.

Bir dahaki haftaya kadar sabredeceksiniz.

Yorumlar kapatıldı.