İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AKP, AB için daha ikna edici olmalı

Semih İdiz

Dışişleri Bakanı Gül’ün “12 Haziran heyecanı”nı paylaşmak isteriz. Türkiye-AB üyelik müzakerelerinin başlayacak olması tabii ki önemli.

Ancak bunun da 18 Aralık ve 3 Ekim gibi sadece “kotarılmış bir tarihe” dönüşmesinden endişeliyiz. Zira bu aşamada sadece eğitim, kültür ve bilim kalemlerinde değil, önemli bazı diğer kalemlerde de müzakerelerin başlıyor olması gerekirdi.

Kısacası, AB tarafının sürekli üzerinde durduğu, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan Avrupalıların da her fırsatta kullandıkları kalemlerde de ilerlemelerin sağlanmış olması gerekirdi. Ancak bu olmadı.

12 Haziran dönüm noktası

Onun için 12 Haziran’a, sinik bir yaklaşım olsa da, hem AB, hem de AKP açısından “zevahiri kurtaracak” bir “dönüm noktası” olarak bakıyoruz. Müzakerelerin bu şekilde başlıyor olması, “hükümetin AB hevesinin azaldığına” dair izlenimi ortadan kaldırmaya da yetmeyecektir.

Bu hevesin azaldığını artık sadece Avrupalılar söylemiyor. Bunu kendi içimizde söyleyen önemli kişiler ve kurumlar da var. Örneğin TÜSİAD.

Fikir özgürlüğü kavramı

Özetlemek gerekirse, büyük tantanayla yapılan reformların kâğıt üzerinde kaldığına dair inanç yaygın. Bu elbette ki içimizdeki AB karşıtlarını memnun eden bir hal. Ancak o kesimin, modernleşme ve gelişme sürecini halen tamamlamamış olan Türkiye’ye verdiği zarar zaman içinde daha iyi anlaşılacaktır.

Peki, AKP niçin AB perspektifine bağlılığı konusunda ikna edici olamıyor? Bu sorunun yanıtını bir liste halinde verebiliriz.

301 sayılı madde ve buna dayanılarak açılan davaların, “fikir özgürlüğü” kavramının benimsenemediğini göstermesi ve bu maddenin değişmeyeceğinin bizzat Sayın Gül tarafından telaffuz edilmesi.

Kadına şiddet

Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in, ülkenin saygın akademisyenlerini “arkadan hançerlemekle” suçlamasıyla “akademik özgürlük” kavramının da benimsenemediğini göstermesi. (Burada Fransa veya İsviçre’deki Ermeni yasalarına işaret edenler olacaktır, ancak bu yasaların o ülkeleri ne hale düşürdüğü ortada.)

Kendi içine kadar sirayet etmiş olmasına karşın, AKP’nin, kadına karşı şiddet ve daha da vahim olan töre cinayetleri karşısında adeta sessiz kalması ve BM’nin ilgili kurumlarının bu konuya el atmak zorunda bırakılmaları.

Türkiye’yi Santiago’dan Yeni Delhi’ye kadar dünyaya rezil eden Orhan Pamuk veya Baskın Oran davalarının savcıları “yasal sürece müdahale edilmemesi” gerekçesiyle kollanırlarken, Şemdinli davasının savcısının adeta bir emirle işten ve meslekten atılması.

Dink ve Pamuk’a saldırı

Yine Şemdinli davası için kuş uçurtulmazken, örneğin Dink veya Pamuk davalarında kendilerine adeta zarar gelsin diye saldırganların mahkeme içlerine kadar sokulmalarına izin verilmesi.

Başbakanlığın bünyesinde yaptığı bir çalışmadan dolayı hakkında dava açılan Baskın Oran’ın aleyhine, bırakın esas davayı, o davadaki savunmasından dolayı soruşturma açılması, vs. vs.

Bu listeye daha çok maddenin eklenebileceği ortada. Nitekim, bu listenin eksiksiz olarak 12 Haziran’da Sayın Gül’ün önüne konacağını biliyoruz. Bu nedenle biz, 12 Haziran’a değil, ondan sonrasına bakıyoruz. Çünkü belirleyici olan, o tarihten sonra yapılanlar olacaktır.

Yorumlar kapatıldı.