İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Ayrıcalıklıyız biz, çünkü Bafralıyız arkadaş…’

SAMSUN’a 25 km uzaklıktaki Çarşamba Havaalanı’na inerken gördüğümüz sağımızdaki Kızılırmak (Bafra), solumuzdaki Yeşilırmak (Çarşamba) ovaları Karadeniz kıyılarına kadar uzanıyor.

İç içe giren deltalar bir doğa harikası halen… Her iki deltaya yumurtlamak üzere gelen, dünyada en kıymetli siyah havyarın çıktığı Kolan (Mersin-Morino) balıkları nerede bugün? Çevreye özensizlik, kontrolsüz balık avcılığı hepsini bitip tükettirmiş… Taşkın suların iki barajla dizginlenmesi sonucu durgun sularına yumurtalarını dökmeye artık gelmiyorlar.

Sanayileşmenin ‘kurbanı’ olan Çukurova, Bursa ve Sakarya ovalarının ardından önemi daha artan Bafra ve Çarşamba ovalarında, üreticilere çile çektiren ‘sarı altın’ tütün değerini yitirmiş ve pancar ekimi kotaya bağlanmış… Bunların yerine esas bir ürün konulamamış. Ama verimli topraklar, sanayi bitkileri, sebze ve meyve üretimi için kucağını açmış bekliyor. Özellikle kesme çiçek, bodur kiraz, elma, kivi, çilek ekimi, koyun yetiştiriciliği ve arıcılık için Kaymakam Bekir Dınkırcı öncülüğünde yeni projeler devreye sokulmaya başlanmış… “Bafra ovası gibi kıymetli tarım alanları için, teşvikli pilot bölge uygulamasına geçilmesi gerektiğini” söylüyor Dınkırcı… Bafra Ovası’nda ne ekersen yetişiyor çünkü. Kızılırmak’ın getirdiği alüvyonlu toprak verimli ve suyu da bol… Ancak 1356 km uzunluğunda, Türkiye’nin en uzun nehri Kızılırmak, başta Sivas, Kırıkkale, Çorum olmak üzere çevrenin kanalizasyon ve sanayi atıklarıyla tehlike çanlarını çalmaya başlamış artık.

ADAM GİBİ ADAM

Hasan Kılıç, 1.5 aydır “Seni oraya götüreceğim. Adam gibi adamların çıktığı Bafra’ya…” diyordu. Yayın Sahibi Temsilcisi olarak ‘talimatı’ demiri keserdi. Kılıç’ın dedeleri Balkanlar’dan göç etmiş, 1890’lerin sonrasında… Tütün tarımı ile uğraştıkları için mübadelede boşaltılan bölgelere yerleştirilmişler. Liseyi burada bitirmiş, futbol oynamış; sonra üniversite için İstanbul’la kesişmiş yolu. Bafra’yı hiç ‘ıskalamamış’, buraya ilişkin duygularını benliğinden koparamamış.

DHA Samsun Temsilcisi İbrahim Sezen, kendisini ‘esas Bafra’lı’ sayan işadamı Mustafa Kurumahmutoğlu ile tanıştırdı bizi Samsun’da… Büyük Samsun Oteli’ni çalıştıran ile Şişe Cam’ın Sinop’taki tesislerini bir dönem işleten Kurumahmutoğlu, “Bafra nedir bilir misiniz?” dedi bize… Sonra da ekledi:

“Adam gibi adamların olduğu yerdir… Baba’nın (Süleyman Demirel) 1988’deki yasaklı döneminden sonra ‘Nerede kalmıştık…’ diye haykırdığı yerdir… 1987’deki ara seçimde Cindoruk’u, inadına parlamentoya gönderen yerdir…”

54 KİLİSE VE PİYANO

Bafra’da 1530’lardan beri ilçe statüsünde.. 54 kilise varmış o zamanlar… 1908’lerde Ermeni ve Rum nüfus, yerli nüfustan fazlaymış, o zaman her evde bir piyano varmış; İstanbul’dan gelen bir tiyatro grubu tam sekiz ay her akşam oyun oynayabilirmiş. Rum mezaliminin etkisiyle Cumhuriyet bayramları üç gün süreyle kutlanırmış. Erkekler kent merkezine kravatsız çıkmaz, kadınlar Kibaroğlu Sineması’nın 18.00 matinesine kuaföre uğramadan gitmezmiş.

Kentte gezerken, Atatürk döneminin Nafia (Bayındırlık) Bakanı Ali Çetinkaya’nın, Kızılırmak üzerinde 1937’de yaptırdığı ve coğrafya kitaplarında sembol olmuş olan 7 gözlü köprüsünü gördük. Evlenen çiftler ve sünnet olan çocuklar bu köprüden geçmeyi uğur sayıyorlarmış. Öyküsünü daha sonra yazmak istediğimiz tadına doyum olmayan ‘Balkaymak’ dondurmasının nasıl yapıldığını öğrendik…

Bafra’ya, Neyzen Tevfik Kolaylı’nın babasının öğretmenlik yaptığı Kolay Köyü’nde Neyzen Tevfik’in bir büstü de var; üzerinde “Ne oralı, ne buralı, Kolaylıdır, kolaylıdır” diye yazıyor.

LİSENİN 45. YILI

Bafra’ya, ‘tütün zenginliği’ döneminde ‘imece kültürü’ epeyce hakimmiş. İlk kez köy yolları ortak katkılarla bu yörede yapılmış, daha sonra bu model Türkiye’de ‘köy birlikleri’ olarak ortaya çıkmış. Bafra Lisesi de, ‘imece’ ile yapılmış 1961’de… Dün lisenin 45. kuruluş yıldönümünde eski dostlarını ve arkadaşlarını gördükçe göz pınarları nemlendi Kılıç’ın… Kutlama etkinliklerinin hazırlıklarında çok emeği geçtiğini biliyoruz. Bafra sevgisini ateşlemesi sonucu, Bafralı dostlarının yüreği kabardı. Lise Müdürü Abdülkadir Aygün ile mezunlar derneği başkanı Hasan Davran’ın öncülüğünde güzel bir organizasyon yapılmış. Samsun’dan ayrılıp hep il olma hayali ile tutuşan Bafra dün adeta karnaval havasındaydı. Kortejdeki 58-64 yaş arasındaki eski mezunların izci ve bando takımı caddelerden geçerlerken karanfil yağmuruna tutuldular.

Samsun’un üç haftalık Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, Kaymakam Bekir Dıngırcı, Belediye Başkanı Şükrü Neiş’in hazır bulundukları kutlamalarda, geçen Ecevit döneminin Adalet ve Milli Eğitim Bakanları Prof. Hikmet Sami Türk ile Metin Bostancıoğlu, Prof. Ali Anarat (Çukurova), Prof. Osman Nuri Ergün (Ondokuz Mayıs), Prof. Hakan Uncu (Ankara), Gökhan Uncu (Uludağ), AKP Milletvekileri Musa Uzunkaya ve Suat Kılıç, CHP Milletvekili Sezai Önder, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve TOKİ eski Başkanı Mehmet Kemal Ünsal, Ankara Vali Yardımcısı Hayati Soylu ve işadamı Mehmet Aydıner hemşehrilerini yalnız bırakmadılar. Gözler eski milletvekili Nafiz Kurt’u aradı.

Bafralı bir araştırmacı:
Bizans’ı ve Fatih’i yazıyorum

BAFRA’da ilginç bir isimle karşılaştık; İsmail Tokalak… O da tören için İngiltere’den gelmiş. Bafra’dan ayrıldıktan sonra İstanbul Fen Fakültesi’ni bitirmiş, Londra Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olmuş; tekstil işine girmiş… “Londra’nın Barnet bölgesindeki futbol takımının 15 yaş grubunun antrenörlüğünü yapıyorum” derken “Aslında beni bağımsız bir araştırmacı olarak sayabilirsiniz” diye ekliyor. Bunun sonucunda, İslam ülkelerinin geri kalış nedenlerini ve Türk kimliğinin etnik ve kültürel kökenlerini bulmak için kütüphanelere dalmış… Londra Üniversitesi’nin (S.O.A.S.) kütüphanesinde Türkler ile ilgili 10 bin kitap olduğunu görmüş; “Bristish Museum’un müdavimi olmuş yıllarca… Bu birikimlerinin sonucu olarak Bizans-Osmanlı Sentezi- Bizans Kültür ve Kurumlarının Osmanlı Kültür ve Kurumlarına Etkisi adlı bir kitap hazırlamış; 500 sayfalık kitabını yakında Türkiye’de yayınlayacağını açıklıyor.

Tokalak, “Bizans-Osmanlı ilişkileri üzerinde sadece Fuat Köprülü’nün 1920’lerde yazdığı Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseseleri Üzerine Etkisi adlı bir çalışması var. Bunun dışında hiçbir bağımsız bir çalışmanın olmadığını gördüm. Prof. Halil İnalcık, satır aralarında Bizans’ın, Osmanlı’nın kuruluşunda etkisi olduğunu belirtiyor. Prof. İlber Ortaylı da, aşağı yukarı aynı görüşlerini söylüyor, hatta Osmanlı’ya ‘Yeni Roma’ diyor. Bilir misiniz, Fatih ilk başlarda ‘Kayser-i Rum’ (Roma İmparatoru) Unvanı almıştır. Ayrıca kendisine, özel tarihçisi Kritilovus, İstanbul’un Fethi Tarihi eserinde çok hoşlanacağını bildiği için, Fatih’e ‘Basileus’ (Rumca; İmparator) olarak hitap etmiştir. Fatih, kendisini Roma İmparatoru (Bizans) olarak görüyordu. Altı lisan bilen bu düşüncedeki aydın bir insanın, bu kültür mirasına arkasını dönmezi zaten düşünülemezdi. Ben bu konulara girdim, geniş şekilde araştırdım. Bu konuda 12 yıl süren çalışmam oldu. Kitabımı İngiltere’de bastıracağım.”

Yorumlar kapatıldı.