İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir koleksiyoncu olarak Bay Yüzde Beş KALUST GÜLBENKYAN

Emel ARMUTÇU

Kalust Gülbenkyan 1869’da İstanbul Üsküdar’da doğmuş, 1891’de, sadece 22 yaşındayken girdiği petrol endüstrisinde önemli görevler üstlenmiş, petrol hisseleri sayesinde uluslararası iş çevrelerinde “Bay Yüzde Beş” (Mr. Five Percent) olarak anılmış Ermeni bir işadamı. Ancak özellikleri bunlarla kalmıyor; yine genç yaşlarından itibaren topladığı sanat eserleriyle dünyanın sayılı koleksiyoncularından biri.

Hayatının son 13 yılını geçirdiği Lizbon’da, adına kurulu müzede sergilenen binlerce parçalık koleksiyonu -ki “her şeyin en iyisi”ni içeriyor- dünya sanat çevrelerinde oldukça ünlü. Müze uzun zamandır, Avrupa resmi, mobilya, İslam sanatının hemen her alanı, nadir kitap ve baskı eserler, mücevher, sikke ve madalya dendiğinde, yapılan her etkinlik için vazgeçilmez adres. Ancak müzesi ve koleksiyonu ne kadar çok biliniyorsa, kurucusu Kalust Gülbenkyan o kadar az biliniyor. Hayatı boyunca perde arkasında kalmayı tercih ettiği gibi, ölümünden sonrası için de bunu garantiye almış çünkü. Müze özel arşivini araştırmacılara açmıyor. Bu nedenle, bir süredir Gülbenkyan’ın müzesinden 111 eseri sergileyen Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), bir yandan da bu “Portekiz’deki Osmanlı”nın gizem perdesini bir nebze aralayabilmek için Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Edhem Eldem’e başvurdu. Gülbenkyanlar’ın izini süren Prof. Eldem, Gülbenkyan Ailesi’nin Kayseri’nin Talas İlçesi’nden Londra’ya uzanan hikayesini, sınırlı bir şekilde de olsa, bazı belgelerin ışığında ortaya çıkardı. Ancak mümkün olduğu kadar aralayabildiği perdenin arkasında hálá gizem var. Kalust Gülbenkyan, hırslı, entrikacı, acımasız bir Doğulu işadamı mı; yoksa sanatsever, hayırsever bir zengin mi? Her ikisi de olabilir ya da hepsi birden. Ama kesin olan tek şey var ki, ketum bir koleksiyoncu. İşte aralanabildiği kadarıyla hikayesi…

19. yüzyılı 20. yüzyıla bağlayan ve dünyanın çehresini değiştiren bir zaman diliminde yaşar Kalust Gülbenkyan. 20. yüzyıla damgasını vuran pek çok olaya, önemli petrol pazarlıklarına, iki büyük dünya savaşına tanık olur. Petrol şirketlerindeki hissesi nedeniyle dünyada Bay Yüzde Beş olarak tanınır; ancak hayatını herkesten gizlemeyi başarır. Bu nedenle hakkında en fazla spekülasyon üretilenlerden biridir.

Bazı insanlar, petrol, kan ve iktidar dünyası içinde, esrarengiz, hırslı, entrikacı bir adam olarak tarif eder. Esmer tenli, karanlık güçleri olan, düzenbaz Doğulu… Ama başka bir açıdan da hayattaki her fırsatı iyi değerlendirmiş, başarılı bir işadamı gibi görünür; sanat ve hayırsever, vizyon sahibi… Kesin olan bir şey vardır ki, o da ketumluğudur. Hatta bir efsane gibidir bu özelliği. Adını taşıyan vakfın müdürü Dr. Emilio Rui Vilar aktarmıştır Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer’e:

1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra, Türk Büyükelçiliği aracılığıyla Bolşeviklere bir haber yollayan Gülbenkyan, “böyle yokluk içinde toplumsal değişimleri gerçekleştirenlerin ilk yaptıklarının müzelerdeki sanat eserlerini satmak” olduğunu söyler ve bunu tavsiye etmediğini belirtir. Ancak yine de satacaklarsa, ketum bir koleksiyoncu bulmalarını önerir. O da kendisinden başkası değildir; “Bu konuda benden ketumunu bulamazsınız” der. Nitekim önemli ölçüde eser alır Sovyet müzelerinden ve bunu yine kendisi değil, Sovyet yetkililer açıklayacaktır yıllar sonra…

KAYSERİ TALAS’TAN LONDRA’YABAKÜ’DEN PARİS VE LİZBON’A

Kalust Gülbenkyan’ın babası ve amcası, 1840’lı yılların sonuna doğru, o dönem Ankara vilayetinin Kayseri kazasına bağlı bir kasaba olan ve Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı Talas’tan İstanbul’a göç eder, memleketleriyle bağlarını koparmadan orada bir hayat kurarlar kendilerine. Aile adının 7. yüzyılda Doğu Anadolu’da yaşamış Vard Badrik adlı bir Ermeni komutandan geldiği söylenir. Gül Beg (Bey) diye çağırılır bu komutan; isim daha sonra Gülbenk’e dönüşecek ve Gülbenk oğulları olacaktır.

Gülbenkyan Ailesi bir yüzyıl kadar Üsküdar’da yaşar. Kalust, 1869’da tüccar ve sarraf Sarkis ile Diruhi’nun oğlu olarak doğar. İstanbul’daki ilk şirketlerini, ticaret ve komisyonculuk üzerine 1850’de kuran Sarkis ve ağabeyi, daha sonra oğullarıyla birlikte çalışacak ve işleri Sirkeci’de kendi adlarını taşıyan bir han yaptıracak kadar büyüteceklerdir. Bankerlik ve ticaret faaliyetleriyle, Anadolu ve Kafkaslar’ın bütün mallarını sadece İstanbul’da değil, Marsilya, Londra ve New York’ta da satacak, Kafkasya ve Anadolu kentlerinde şubeler açacaklardır.

Ancak Prof. Edhem Eldem’in araştırmasına göre, şirketlerin işlerini uluslararası alana çeken kişi, büyük ihtimalle Kalust Gülbenkyan’dan başkası değildir, ki o zamanlar henüz 24 yaşındadır. İlkokulu Kadıköy Aramyan Uncuyan İlkokulu’nda okuyan, küçük yaşta Avrupa’yı gören -Marsilya- Kalust, üniversite eğitimini Londra King’s College Mühendislik ve Uygulamalı İlimler Bölümü’nde tamamlar (1887). Üç yıl sonra, yani 21 yaşındayken Bakü’ye gider ve geriye, bölgedeki petrol yatakları üstüne bir makaleyle döner. Bakü petrollerinin imtiyaz sahibinin temsilcisiyle tanışır, Shell şirketinin yöneticisiyle Irak’ta büyük petrol yataklarının bulunmasına yol açacak işbirliğine girer, yani Ortadoğu petrollerinin kaderini belirleyen insanlardan biri olur.

Bundan on yıl kadar sonra Türk Petrol Şirketi (Turkish Petroleum Company) kurulduğunda çoktan milyoner olmuştur muhtemelen. Şirketin yüzde beşine sahip olduğu için çıkar adı, Bay Yüzde Beş’e… Bazı kaynaklar 1926’da “Ortadoğu’nun tüm petrollerinin yüzde beşi”ne sahip olduğunu da söyler. Bu arada, sonradan dünyaca ünlü bir koleksiyona dönüşecek sanat eserlerini de almaya başlar.

Prof. Edhem Eldem, içinde bulunduğu topluma rağmen, “norm kırabilen” ilginç bir kişilik olduğunu söyler Kalust Gülbenkyan’ın. Bunu kardeşleri ve kuzenleriyle arasındaki farklılıklardan çıkarır. O kardeşleri ve kuzenlerine nazaran daha cesur, iplerini koparabilen, risk alabilen ve en önemlisi öngörülü biridir. Onları Türkiye’nin yerel sınırlarından çıkarıp Avrupa’da iş yapmaya yönelten de büyük ihtimal odur; dört kuzen Londra’da halı ticareti yapan bir şirket kurarlar. Ancak şirket feci bir şekilde iflas etmeden beş yıl önce şirketten ayrılan yine Kalust Gülbenkyan’dan başkası değildir. Tüm kuzenlerinin malvarlığının yüzde 80’i Türkiye’deyken, onun Londra’da evi vardır, Avrupa müzayedelerinde önemli eserler satın almaktadır.

GİZEMLİ KİŞİLİĞİNİ ADINIVERDİĞİ MÜZEDE TOPLADI

Ailede sanata meraklı tek kişi de yine odur. İngiliz gazetelerinde Morisson müzayedesinden bir tablo satın alırken, Kraliçe Victoria için dikilecek anıta 10 sterlin 10 şilin bağışladığı için ya da Agnew Galerisi’ndeki sergi için eserlerini ödünç verirken, sık sık boy gösterir.

1902’de İngiliz vatandaşı olmuş, 1942’de Lizbon’a yerleşmiş, Avrupa’yı Karun kadar zengin bir sanat ve hayırsever olarak arşınlamıştır. 20 Temmuz 1955’te ölene kadar, hayatının son 13 yılını Lizbon’daki Hotel Aviz’de geçirir. Koleksiyonunun bazı önemli eserlerini 1949-52 yılları arasında Antik Sanat Müzesi’ne bağışlar. Sonunda kendi adını taşıyan bir vakıf kurulmasını ve koleksiyonunun aynı çatı altında saklanmasını vasiyet eder. Gülbenkyan Vakfı ölümünden bir yıl sonra kurulur.

Oldukça eklektik bir koleksiyonu vardır aslında; o “her şeyin en iyisi” der ama belli bir merak ve uzmanlıkla bazı şeyleri değil, “her şeyi” toplamıştır. Mısır, İslam, Mezopotamya, Grekoromen, Ermeni, Uzakdoğu eserleri de vardır koleksiyonunda, heykel de, resim de, kitap ve çini de, hatta mobilya da… Yine kendisi, “eklektik ama seçici” der. Yine de hayat tarzını, kimliğini ve karakterini yansıtır. Çünkü tutarsız da görünse, belirgin üç kategori vardır bu koleksiyonda: Aile kökenini belirginleştiren Ermeni dini objeleri, Anadolu Osmanlı İslam objeleri ve sonradan girdiği ve parçası olduğu Avrupa toplumunun eserleri… Hayatının sonuna kadar çok düzgün bir Türkçe’yle konuştuğunu, duyanlar anlatmıştır. Ancak koleksiyonunu Türkiye’ye getirme çabası içinde olup olmadığı konusu çok açık değildir.

Onun sanat tutkusuyla oluşan ve nadide eserlerin bir araya geldiği önemli bir dünya müzesi olan Kalust Gülbenkyan Müzesi, Lizbon’da, geniş bir parkın içinde, vasiyetini hayata geçirir şimdi. Bilimsel araştırma merkezinden konser salonuna, kütüphaneden oditoryumuna, orkestra ve korosundan, düzenlediği ulusararası kongre ve kurslarla, dünyanın en iyi küçük müzesi olarak bilinir.

O ise bugün hálá yaşayan bu kocaman koleksiyonun arkasında gizlenmeyi sürdürür. Prof. Eldem’e göre, gerisini merak etmeye çok gerek var mıdır bilinmez, Gülbenkyan bütün kişiliğini bir müzede toplamıştır aslında. Zaten böyle bir koleksiyona sahip bir insan, gerçekten koleksiyoncuysa, o objelerin arkasında kaybolur. Bizdeki gibi tam tersini yapıp, koleksiyonunu kişiliğini kuvvetlendiren bir süs olarak kullanmaz. Koleksiyonunun hizmetçisi, esiri olur, onun kendini aşmasına, kendi başına bir varlık olmasına izin verir. Bay Yüzde Beş’in hatırlanması gereken en önemli özelliği, belki de budur.

Yorumlar kapatıldı.