İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sizin aklınız başınızda mı?

Etyen Mahçupyan

Bir saldırganın Danıştay 2. Dairesine yaptığı ve maalesef bir insanın hayatını kaybetmesine yol açan saldırı, Türkiye’nin toplum olarak nasıl psikiyatrik bir vaka olma yolunda ilerlediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Katilin bir gün önce aynı binaya girip odaların kapılarını zorlayacak kadar kendinden geçmesi, normalde bir sonraki girişini olanaksız kılması gerekirken; bu kez silahla aynı şeyi tekrarlaması, sadece polis zafiyetini ortaya koymuyor. Eylem silahının büyük bir ihtimalle söz konusu kişinin eline bir gün öncesinde ulaştığını da ima ediyor. Karışıklık çıkartarak Türkiye’yi sivil siyasetin dışına çıkarmak, bu yolla ülkenin kaderini Avrupa’dan ayırmak ve kendi karanlık iktisadi ve siyasi tezgahlarını sürdürmek isteyen ‘ulusalcı’ koalisyonun bu eylemde payı olmadığına inanmak güç. Tabii Vakit gazetesinin kışkırtıcılığının anlamını da gözardı etmemek gerek. Öte yandan saldırganın tekbir getirmesinin tamamen manipülatif olma ihtimalinin çok fazla olduğunu kenara yazmakta yarar var. Ama asıl önemlisi bütün bu karışıklık yaratma tezgahlarının esas olarak AKP’yi yıpratma ve alaşağı etme stratejisinin parçası olduğunu artık iyice seziyoruz.

Geçen gün Hrant Dink’in mahkemesine saldırıda bulunanlar, Cumhuriyet gazetesine ard arda bomba atanlar, bu genel stratejinin içinde yer alıyorlar. Ama anlamadıkları bir şey var. Unutmakla malul olduğu hep söylenen bu toplum, şimdi bir öğrenme, görme ve düşünme sürecinde. O nedenle de toplum bunları yemiyor… Düşünün ki bir tarafta Türkiye’nin irtica tehlikesi altında olduğunu söyleyen, her gün laikliği korumak üzere demeçler veren, bizleri vahim birtakım olayların tehdidi altında korkutmaya çalışanlar var. Bunlara göre söz konusu tehlikenin baş aktörü şimdilik takiye yapmakta olan AKP… Ama gidin Türkiye’yi takip etmekte olan ister bürokrat ister siyasetçi hangi Avrupalıyla konuşursanız konuşun, duyacağınız şey AKP’nin bütün iç politika risklerini yüklenerek ülkeyi AB’ye taşıdığıdır. Ama asıl bilinmesi gereken şu ki, AKP bunu tabanına rağmen yapan bir avuç burjuva Müslüman’dan oluşmuyor. Tam aksine AKP’yi bu misyonun eşiğine getiren, ona bu enerjiyi veren tabanın kendisidir. Gene bilinmesi lazım ki o taban heterojen bir dindarlık üzerinden gerçek bir sekülerleşmeyi mümkün kılan bir zihinsel açılımın da taşıyıcısı.

Bugün Türkiye’de kendilerini laikliği savunuyor sananlar, toplumun gerçek sekülerleşmesinden ürken, onu durdurmaya çalışan; kendi ideolojik kimliklerini bir tür ‘kültür’müş gibi diğerlerine empoze ederken, toplumun değişimini suç sayma eğilimi gösteren acınası bir bağnazlar koalisyonu oluşturmakta. Danıştay’daki toplantı esnasında yapılan saldırının cumhuriyete veya laikliğe karşı yapılmış olduğunu söylemek için, ya gerçekten son derece dar kafalı olmak gerekiyor, ya da sivil siyasetin önünü kesmeyi arzu eden bir yaklaşımın parçası olmak…

Olaydan sonraki demecinde Baykal herkesin aklını başına alması gerektiğini söyledi. Sormak lazım, acaba kendi aklı başında mı? Son aylarda sergilediği sorumsuzca ve oportünistçe performans aklı başında bir siyasetçinin işi miydi? Bu ülkede kamusal alanı kendi ideolojik uhdelerine alan, insanların özgürce okumasını ve çalışmasını engellemeyi ‘cumhuriyete hizmet’ sanan insanların aklı başında mı? İktidarlarının avuçlarının içinden akıp gittiğini hissedip, o avuçları hiddetle sıkan; gerilimi, çatışmayı bilinçli olarak besleyen; manipülasyonların önünü açan insanların aklı başında mı? Türkiye’nin gelişmesini hazmedemeyen, toplumun değerini bilmeyen, bu nedenle onunla konuşamayan, onun sesini duymayan insanların aklı başında mı? Yoksa bütün bunları yapanlara da ‘meczup’ deyip geçmemiz mi gerekiyor?

Yorumlar kapatıldı.