İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Devlet yoktu tiyatro vardı´

Devlet Tiyatrosu yöneticisi ve özel bir tiyatro sahibi Armen Elbakyan, Ermenistan’da bugünün Don Kişot’unun gündelik hayatın kaosuna, serbest pazar ekonomisinin yel değirmenlerine karşı savaştığını anlatıyor. Tiyatronun tarih boyunca Ermeni kimliğini koruduğunu söylüyor

En uzak komşu Ermenistan – 5

Ece Temelkuran

Fotoğraflar: Yurttaş Tümer

“Kendi komedyeninin dilini kesen rejimlere denir totaliter diye. İşte o zalimlerle aynı sofraya oturmayacaksın!”

Sovyet döneminde kukla tiyatrosu, mecburi olarak getirilen öğrencilerle dolsa da, şimdi yarısı yoksulluk sınırı altında yaşayan ülkede her hafta sonu salonun yarısı boş kalsa da Armen Elbakyan böylesini tercih ediyor:

“Şimdi gelenler benim için daha kıymetli” diyor, “Hiç değilse isteyerek geldiklerini biliyorum.”

Heykellerle dolu, caz festivalleri düzenlenen, nüfusu yaklaşık Bakırköy kadar olsa da çok sayıda tiyatrosu olan Erivan şimdi televizyon ekranlarından dışarı fışkıran kapitalist değerlerin sel baskınına uğruyor. Elbakyan şöyle diyor:

Ortam çamurlu

“Özgürlük bazen kudurmuş bir ırmak gibi akar. O zaman su, çamur da getirir. Şimdi, sanat açısından kabul edilemez olan sadece anlık değere sahip eserler, ucuz komediler çıkmaya başladı ortaya. Ama ben insanlığın derin bilgisine inanıyorum. Yeni çağ peygamberlerinin köpüğü söndüğünde su temizlenecek ve geriye iyi olanlar kalacak.”

Geriye hep tiyatronun kaldığını anlatıyor Elbakyan:

“Devlet olmuş halklar bunu anlayamaz. Devlet olmayan halklarda tiyatro dili ve kimliği korur. Çünkü felsefi bir kategori olarak tiyatro, çağının kahramanını bulmaya çalışır. O kahraman daimi sorunla hesaplaşır. O dönem için ‘Niye yaşıyorum?’ sorusunu sorar. İzleyenlerle birlikte katarsis yaratarak o günkü hayatın sorusunu cevaplar.”

Ermeni oyun sever

Elbakyan’ın tiyatrosunda şimdi Don Kişot oynanıyor. Klasik işler üzerinden bugünkü sorunları anlamak için. Peki Ermenistan’da Don Kişot bugün hangi değirmenlere saldırıyor, kimlerin değirmenlerine?

“Düşman bütün zamanlarda bellidir. Düşman, kötü olandır. 21. yüzyılın kahramanını bulmaya çalışıyoruz hepimiz. Şimdi Ermenistan’da biz bu gündelik hayatla nasıl başa çıkacağımızı bulmaya çalışıyoruz. Bizim Don Kişot’umuz bu kaosta, bu geçiş döneminde ayakta kalmaya çalışıyor.”

Elbakyan son bir cümle söylüyor, halkına ve halkının ruhuna dair:

“Ermeni halkının iki tarafı vardır: Oyunu sever. İnsan ilişkilerindeki oyunu da sever. Ama asıl sevdiği şeffaf bir derinliktir.”

Şeffaf olmayan derinliklerin ne demek olduğunu bilenler Elbakyan’ın söylediğinin ne kıymetli olduğunu anlayacaktır.

Şiir sorar: Kim görmüş böyle bir Ortadoğu şehri?

Heykeller, muktedirlerin en sevdikleri oyuncaklardır. Peki bir halk, 4 bin yıllık tarihinde bu dünyanın Sultan Süleyman’a kalmayacağını öğrenmiş ve “sakinlemişse” kimin heykelini diker?

Devrimden önce su satan çocuğun heykelini: Bir daha hiçbir çocuk çalışmak zorunda kalmasın diye yemin eder gibi.

Bir zamanlar kızlara bedava çay veren ihtiyarın: Kızlar hep bu şehrin sokaklarında neşeyle dolaşsın diye.

Ünlü kompozitörlerin heykellerini: Neşeleri hiç eksik olmasın diye.

Ve belki bir bina yapılırken kesip ısınmak için yakmak zorunda kaldıkları bir ihtiyar ağacın anıtını bile dikebilir küçük bir teşekkür yazısıyla ağaca: “Ermeni ailelerinin ısınmasını sağladığın için sana minettarız!”

Erivan bir açık hava müzesi gibi. Heykeller bir kenara her binanın üzerinde, siyah mermer tabakalara kazınmış yazılar görüyorsunuz. O binada hangi sanatçının, hangi kahramanın, hangi filozofun yaşadığını yazan mermer tabakalar. Şimdi reklam panolarının şımarık renkleriyle bölünse de şehir, hâlâ kızıl – kahverengi ve taş. Her an şehrin yoksulluğunu anımsatan dilenciler yaklaşsa da yanınıza Erivan, bunca yoksulluk varken Botero’nun yaptığı bir siyah kedi heykelini alıp şehrin meydanlarından birine dikecek kadar başka türlü. Yeni yapılan ve dev Ermenistan Ana (Mayr Hayastan) heykelinin olduğu tepeye çıkan uzun yürüyen merdivenlerin içi de heykellerle dolu. Bu merdivenlerin bittiği alt noktada ise Erivan’ı planlayan Aleksandr Tamanyan’ın, dev opera binasına bakan heykeli var. Heykelin altında Ermenistan’ın Nâzım Hikmet’i sayılabilecek Şair Çaretz’in sorusu:

“Kim görmüş böyle bir Ortadoğu şehri?”

İki kalas bir heves üzerine kimlik

“Elbakyan’ın yöneticiliğini yaptığı kukla tiyatrosunun gişesi salonun içinde, koltuklar eski, sahne küçücük. Ama yine de hafta sonları çocuklarla doluyor salon. Büyükler için de kukla tiyatrosu yapan tiyatro Erivan’daki tiyatrolardan yalnızca biri. Elbakyan, dört bin yıllık tarihleri boyunca Ermenilerin hep tiyatroyla yaşadığını, değişen yeni koşullarda bu sevginin kalıcı olacağını söylüyor.

Kadınlar her yerde

Ermenistan, her ne kadar Ortadoğulu “erkek adam” imgeleriyle bölünse de bir kadın cumhuriyeti. Sokaklar geceleri yalnız başına olan bir kadın için son derece güvenli. Konuştuğum kadın örgütü temsilcileri ve kadın gazetecilerin söylediklerine bakılırsa Ermenistan her ne kadar tutucu bir toplum olsa da sokaklarda taciz pek rastlanan bir durum değil. Bilhassa gazetecilikte olmak üzere birçok sektörde kadınlar çoğunluğa geçmiş durumda. Bunun bir nedeni kadınların erkeklere oranla daha az ücretle çalışmaya rıza göstermeleri. Ama daha önemlisi, kadınların söylediklerine bakılırsa, kadınların erkeklere göre yeni koşullara uyum göstermede daha hızlı ve başarılı olması.

Çocuklara özel kafe

Erivan’ın sokaklarında çok sayıda kafe var. Belki Sovyet dönemindeki sansür ve siyasi baskıdan ötürü, belki de gelenekten gelen bir şey ama bu kafelerin hemen hepsi oda oda bölünmüş halde. Yani bir kafeye gittiğinizde konuşacağınız kişiyle kesinlikle baş başa kalıyorsunuz, ne kimse sizi görüyor ne de siz kimseyi. Ama “çocuk kafeleri” hariç. Erivan’da çocukların doğum günleri ve eğlenceleri için ayrıca çocuk bar’ları denen kafeler var. Tatlıların, simli, dev pastaların satıldığı yerler, Hansel ve Gretel masalındaki pasta ev gibi leziz. Otobüslerde büyüklerin çocuklara yer verdiği düşünülürse çocukların eğlencesine gösterilen bu özen daha iyi anlaşılabilir.

Çarşılarda ise yine kadınlar çoğunlukta. Sovyet döneminde sağlık ocağıyla, oteliyle şehir dışından gelen pazarcılara hizmet veren dev semt çarşıları şimdi tek tek özelleştiriliyor. Sona kalan birkaç tanesinde de mahsun satıcılar alıcı bekliyor bütün gün. Özelleştirmenin henüz uzanamadığı tek şey “bulbulak” denen çeşmeler. Şimdilik hava ve su bedava!

Hediyelikten ucuz orijinal resim!

Vaktiyle, ressamlar kendilerine bedava verilen atölyelerinde çalışıyorlarmış Ermenistan’da. Gelen bir Kültür Bakanlığı görevlisi ressamın çalışmakta olduğunu tespit ettiği sürece hiç sorun yokmuş. Hatta yazları çalışmalarınızı Soçi’de veya başka bir yazlık mekanda sürdürmek isterseniz hükümete bir dilekçe yazıyormuşsunuz, hazır oluyormuş yazlık atölyeniz anında. Ama şimdi…

Araba parçalarından, eski müzik aletlerine her şeyin satıldığı Vernisaj pazarının devamında onlarca ressam resimlerini çok ucuza satmaya çalışıyorlar. Bir eski madalya fiyatına gidiyor orijinal resimler. Üstelik bu büyük pazardan şehrin bir başka noktasında bir tane daha var. Bu yüzden hafta sonları dev bir açık hava galerisine dönüşüyor Erivan. Ve ressamlar pazarlığı hiç beceremiyor.

YARIN

Kilisede yeni moda: Mini etek!

Erkek adam mavi giymez!

Night-Club’da Mahmutpaşa slow.

Yorumlar kapatıldı.