İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sınır kapısı sinir kapısı!

Genç cumhuriyet Ermenistan, odasına kapatılmış delikanlı gibi. Kendilerini en yakın hissettikleri Türkiye’nin sınırı açmaması, diplomatik bir sorun olmanın ötesinde tek tek insanların gündelik hayatını, hatta psikolojisini etkileyen bir mesele

En uzak komşu Ermenistan – 3

Ece Temelkuran

Fotoğraflar: Yurttaş Tümer

– Türkiye’deki kuş gribi Ermenistan’a işlemez.

– Niyeymiş o?

– Çünkü, sınır kapalı!

Ortadoğu’da şakalar ekseriyetle dertlerden üretilir. “Bir zamanlar denizlerden denizlere bir ülkeydik” efkârıyla yaşayan Ermenistan’ın bugün en büyük derdi denize çıkışının olmaması, her sınırda bir sinir ucunun durması.

Genç bir cumhuriyet olarak Ermenistan, odasına kapatılmış bir delikanlı gibi. Küresel dünya “Bütün sınırları kaldırdık” diye onlara televizyonlardan dil çıkarırken Ermenilerin yerlerinden kıpırdamasına izin yok. Ama kapalı sınırlar içinde onları en çok dertlendiren Türkiye sınırı.

Kendilerini en yakın hissettikleri Türkiye’nin sınırı açmaması, uluslararası diplomatik sorun olmanın ötesinde insanların gündelik hayatını, hatta ruh dünyasını etkileyen bir mesele. “Kapalı” kalmak, “toprağa kilitli” kalmak Ermenistan’da, abartmadan söylüyorum, her Ermeni gencinin evlilik dahil tüm gelecek planlarını etkileyen bir sorun.

Terk edilmiş ülke

Sınırlar dışında, denizlere nazır, hatta çoğu kez lebiderya yaşayan diaspora Ermenilerinin de Erivan’a çoğu kez sadece turistik amaçlı geldikleri düşünülürse Ermenistan her bakımdan “terk edilmiş” bir ülke. Hele 1991’deki bağımsızlık ilanından beri nüfusunun dörtte birinin ekonomik göç sebebiyle ülke dışına çıkmak zorunda kaldığı düşünülürse…

Erivan’da, sosyalist ölçülerde yapılan dev binalar, geniş geniş caddeler insanlara bol geliyor sanki. İstanbul için “Bu kadar insanı taşımıyor” deriz ya bazen, Erivan’da da insanlar şehri taşıyamıyor bir bakıma. Ne trafik sıkışıyor ne kimse çarpışıyor.

Gurbet yorgunları

Gidip gelenler ise… Atatürk Havalimanı’nda her cuma, sabaha karşı, havalimanının kafeleri kapalıyken ve kimse bir yere gitmiyorken siyah, deri ceketli adamlar (Ermeni erkeklerinin niye hep siyah deri ceket giydiğine ilişkin sırrı ileriki günlerde öğreneğiz!), gurbet yorgunu olarak uçağa biniyorlar. Ülkelerindeki aileleri için çalışan erkekler, kapalı olan Türkiye-Ermenistan sınırının üzerinden uçup evlerine gidiyorlar. Onları, ellerinde büyük büyük poşetlerle kadın grupları izliyor. Köhne uçaklar bir kamyon havalanır gibi kalkıyor ve uçakta hostesler yarım saette bir bayram şekeri ikram ediyor.

Eğer Ermenistanlı değilseniz, vizeyi kapıda, hiç sorun çıkmadan 10 dakikada, 30 dolar karşılığı alıyorsunuz. Kapalı sınırdan bu kadar kolay geçiyorsunuz. Yani sınır parası olana kapalı değil ama Ermenistan’ın yüzde 46’sının yoksulluk sınırı altında yaşadığı düşünülürse…

Ortadoğulu dirayeti

Ermenistan, büyük oranda kapalı sınırlardan kaynaklanan yoksulluğunu diğer eski Sovyet ülkelerinden farklı yaşıyor. Her şeyini pervasızca satışa çıkarmış bir ülke değil. Ortadoğulu bir dirayeti de var insanların, dik duruyorlar.

Aslında onlar, dışarıdan müthiş güzel görünen ama içleri dökülen binaları, bu estetik harikalarını, o güzel taştan şehri her gün sırtlarında taşıyorlar.

Ermeniler, sınırların kapalı kaldığı her gün, içleri köhnese de yüzleri sağlam kalan taş binalara benziyorlar. Üstelik erkekler çalışmaya uzaklara gittiğinden beri bu yükü ekseri kadınlar sırtlanıyorlar.

‘Ya aç kalacaktık ya kocasız!’

Alla 44, Rozanna 32 yaşında. İkisi de öğretmen. Alla 14 yıldır, Rozanna 1 yıldır eşinden ayrı, çocuklarıyla yaşıyorlar. Bu ayrılık boşanma değil, yoksulluk ayrılığı

İyi öğretmenlere has, o asalet çağrıştıran yüzü ve duruşuyla böyle söyledi matematik ve tiyatro öğretmeni, 44 yaşındaki Alla:

“Bir ülkenin ergenlik dönemi sorunları bunlar. Ama bir halk olarak bir yetişkin gibi ayakta durmak istiyorsak bunun bir bedeli var. Bu acılar çekilecek. Bunu baştan beri biliyorduk. Ama bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştik.”

14 yıldır eşi uzaklarda

Alla, on dört yıldır eşi olmadan yaşıyor iki çocuğuyla. Ermenistan’da, sayıları belli olmayan ama çok olduklarını herkesin söylediği “kocasız kadınlar”dan biri o da. Evliliğini on dört yıldır eşiyle yılda bir iki kez görüşerek ve uzun telefon konuşmalarıyla sürdürüyor.

Kadınlar yaşamlarını, bağımsızlık sürecinin “mecburi kahramanları” oldukları bu dönemde kendi kaderiyle ülkesinin kaderini birleştirerek anlamlandırabilir ancak. Yoksa çok zor tabii. Çünkü:

Postmodern azizeler

“Eşim matematik mühendisiydi. Şimdi Rusya’da çiçek satıyor! Bu zor. Ama daha zoru, bu zor hayat içinde her zaman güzel ve güçlü olmak mecburiyeti. Çünkü çocuklar bu zorlukları hissettirmemek için çabalıyor bütün kadınlar.”

Azizelere benzediklerini söylüyorum. Alla ve meslektaşı 32 yaşındaki Rozanna’nın gözleri doluyor. Asalet ve dirayet yerini kedere bırakıyor. Alla gözünün kenarına asılı kalan bir gözyaşı ile anlatıyor:

“Fiziksel ve ekonomik sorunları çözdük. Ama insanî ilişkiler… Bir özel gün geçirmeden evlilik de zor, bir aile olarak kalmak da.”

Rozanna’nın eşi de Amerika’da. Kendisi gibi eşi de basketbol hocası iken şimdi oralarda mobilya satmaya çalışıyor. İki çocuğuyla henüz bir yıldır uzakta eşinden. Hasret konusunda kendinden daha kıdemli olan Alla’ya bakarak konuşuyor hep. Ve ikisinin anlattıkları tek bir cümlede birleşiyor:

“Sınırlar açılmadıkça bu hasretin sonu görünmüyor.”

Anna ve Rozanna, neredeyse her aileden bir kişinin yurtdışında çalıştığı Ermenistan’ın gözyaşlarını kendi gözlerine gömüyor. Ders zili çalıyor, ikisi de makyajlarını tazeleyip hayata devam ediyor.

Açıl susam açıl!

“Her sabah İsa’ya yalvarıyorum sınırların açılması için!”

Kendiliğinden gülen bir yüzü var Anait’in. Etine dolgun, güçlü bir kadın; “hükümet gibi” derler ya, öyle. Ama sesi yumuşacık. Türkiye’den gelen konfeksiyon ürünlerinin satıldığı çarşıda, Laleli’den getirdiği giysilerin ortasında konuşurken, Türkçe konuşmayı tercih ediyor:

İlk yolculuktaki sürpriz

“Biz tekiz şimdi. Komşu ne zaman sınır açacak biz de, siz de iyi olacak. Türkiye’den gelen ticaretle ekonomi dönüyor. Ne zaman ‘Sınır kapalı kalacak’ diyorlar, biz mahvoluyoruz.”

Anait, en eski “tüccarlardan” biri. 1993’te başlamış Türkiye’ye gidip gelmeye. Önce araba parçaları getirmiş Türkiye’ye. Otobüsle Gürcistan’a, oradan Ardahan’a gelmiş. İlk gelişini hiç unutmuyor:

“Korkuyorum. Türkler nasıl, bilmiyorum. Belki saldırırlar mı? Ama otobüs bozuldu Ardahan’da. Otobüsün içi hep kadın. Türk geldi, hepimize karpuz, peynir verdi. Otobüsü tamir ettirdi. Para da istemedi. ‘Malları satın. Dönerken verirsiniz’ dedi. Şimdi burada malların yüzde 90’ı Türkiye’den geliyor.”

Marmaris’te iş hayali

Anait “93’te 100 kişi varsa, şimdi bir milyondur” diyor. Türkiye’ye gidip gelenlerden söz ediyor. “Türkiye’nin bütün malları iyi” diyor ve bu yaz, şimdi işsiz olan oğluyla Marmaris’e gidip bir otelde çalışmanın hayalini kuruyor. Anait, her sabah sınır açılsın diye dua eden kadınların ve erkeklerin hissettiklerini anlatıyor:

“Çok iyi olacak çok. Size de bize de!”

Bütün Ermenistan tüccar değil!

Ekonomi analisti Aram Safaryan, işadamları için diplomatik ilişki ve sınır açısından sorun olmadığını, asıl sıkıntıyı yoksul halkın çektiğini söylüyor

“Diplomatik ilişki yok, sınır kapalı. Ama işadamları için her şey açık! Mesele şu ki bütün Ermenistan tüccar değil!”

Ekonomi analisti Aram Safaryan, Ermenistan 2. Kanalı’nda “Konuşma Hakkı” ile “Politik Diyaloglar” programlarının da yapımcısı ve sunucusu. Yerinde duramayan Safaryan, “Her yıl 120 milyon dolarlık ticaret oluyor iki ülke arasında. Ermenistan 1 miyon dolarlık ihracat yapıyor, 119 milyon dolarlık ithalat! Türkiye bu durumun değişmesini niye istesin ki! Ama benim ülkemin yüzde 49’u yoksulluk sınırının altında yaşıyor bu arada” diyor.

Türkiye için seçenek

Safaryan, Türkiye ile Ermenistan’ın doğrudan ilişki kurması gerektiğini söylüyor:

“Ne ABD ne de Avrupa Birliği Ermenistan’la Türkiye’yi bir araya getirebilir. Türkiye, buraya Türkiye’deki Ermeni toplumu gibi bakıyor. Ama burası, yeni, bağımsız bir ülke. Türkiye, AB için ABD’nin desteğini aramaktan vazgeçse ve Ortadoğu’yu domine etme seçeneğini düşünse AB’ye daha çabuk girecek.

Burası Türkiye’nin ucuz mallar pazarı olmamalı. Türkiye’de kimsenin giymediği giysileri Ermenistan giymemeli. Bu görmezden gelinen ve devam eden ticaretle ticaret pazarında küçük yatırımlar için yer kalmadı.”

‘Türkiye yatırım yapsın’

Küçük yatırımlar için yer kalmamasına rağmen büyük yatırımlar için çok yer olduğunu söylüyor Safaryan:

“Ermenistan’ın yüksek teknoloji yatırımları için bütçesinden ayırdığı pay yıllık 50 milyon dolar. Türkiye buraya, ABD’deki gibi bir Silikon Vadisi kurabilir. Enerji alanında büyük yatırımlar yapabilir. Ama diplomatik ilişkiler kurulmadığı sürece bütün bu kaynaklar boşa gidiyor.”

Safaryan Ermenistan’daki pimapenlerin yüzde 80’inin, kâğıdın, selülozdan yapılan malların neredeyse tamamının ve çikolatanın Türkiye’den geldiğini anlatıyor. Buna karşın malum, diplomatik ilişki kurulmuyor. Safaryan soykırım meselesiyle ilgili bir “formül” geliştirilmesi gerektiğini düşünüyor:

“Türkiye, bir zamanlar o topraklarda yaşamış Ermeniler için yaşama hakkı tanımalı. O insanların atalarından kalan toprakları istememesi koşuluyla orada yaşama hakkı olmalı bu insanların.”

‘On beş gün sonra dönerler’

O toprakların onların terk ettikleri günkü gibi olmadığını söylüyorum. Safaryan cevap veriyor:

“Şimdi yasak olduğu için bu kadar güzel hayaller kuruluyor tabii. Gitseler eskiden yaşadıkları yerlere, on beş gün sonra geri dönerler zaten! Ama düşmanlık sayfasının kapatılması Ermenilerin mantalitesinde de bir devrim yaratır. Böylece ortak tarihimizi, o tarihten geri kalan varlıklarımızı koruyabiliriz.”

YARIN

Yüz kişilik 1 Mayıs kutlaması

Kahramanların madalyaları satılık!

Ermenistan acemi kapitalist

Yorumlar kapatıldı.