İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ağrı´nın öteki yakası

Baştan başa bir aidiyet sorunu yaşanıyor Erivan’da. Kendilerini, kendilerinin olmayan bir dağa ait hisseden insanlar, köklerini dışarıda bırakmış bir ağaç gibi kederli. Buna, piyasa ekonomisinin ve sınırın iki yanına ait olmayan, uzaklardan gelen Batı kültürünün karmaşası ekleniyor. Bunları en iyi İstanbul’dan gelen Ermeniler görebiliyor

En uzak komşu Ermenistan – 1

Ece Temelkuran

Fotoğraflar: Yurttaş Tümer

Görüp bakmadığımız ışıklar: Ermenistan

“Ararat buradan daha güzel görünüyor değil mi?”

Kederle çürüyen bir gülümsemeyle soracaklardır bu soruyu. Kavganın, tartışmanın, tarihin, iddiaların, tüm gürültünün ötesine geçmek isteyen, duygusal bir sesle… Eğer bir gün Ermenistan’a giderseniz size de Anadolulu bir hançereyle soracaklardır:

“Söyle, buradan daha güzel görünüyor değil mi?”

Bu memleketin dört bir yanından ışıklar görünür. Sınır boylarında çocuklar, kendi evlerine benzeyen evlere bakar. Ama ertesi sabah hepsi dokunacakları kadar yakın bu ışıklarla ilgili öfkeli manşetler okur gazetelerde. Çünkü üç tarafı denizle, dört tarafı kederle çevrilidir bu toprağın. En yakınımızdakileri uzaklara itmek üzerinedir yan yana yaşama geleneğimiz. Biz, her gece ışıklarını gördüklerimize bir kere bakmamaya alışmışız. En yakınımızdakilerdir bizim en uzak komşularımız…

İki ucun ortası

“Çok güzel bir yer. Tavsiye ederim, gidin” dediğimde, Ermenistan’ın başkenti Erivan’dan döndüğümde, herkesin yüzünde şaşkın bir boşluk oluşuyordu. Bu kadar çok konuşulmasına rağmen çoğu insan oranın neye benzediğini bilmiyordu. Her yıl nisan ayında manşetlere taşınan Ermeni meselesiyle ilgili herkesin bilgili veya bilgisiz bir görüşü olmasına rağmen insanlar, Erivan deyince gözünde ne canlandıracağını bilmiyordu.

Bakmak isteyen için de iki zorunlu güzergâh vardı hep: Ya soykırım kavgasına tutuşacaksın ya da burnunu çeken bir duygusallıkla “Ah! Ne çok benziyoruz birbirimize!” deyip yıkılacaksın ağlamaktan. Öfke ile sonuçsuz duygusallık arasında bir bakma şekli olabilir mi Ermenistan’a?

Kimliklerini ölüm, sürgün, acı, “soykırım anlatıları” üzerine kuran; kendilerini, kendilerine ait olmayan bir dağa ait hisseden; bizim Ağrı, onların Ararat dedikleri dağda varoluş efsanelerini gören bir halkı anlamak için, nasıl yaşadıklarını anlamak gerek önce.

Ağrı ve ‘ağrı’ma

Onların da belki bir gün, o dağa bizim Ağrı dediğimizi, bu adın belki de “ağrımaktan” geldiğini, bu ülke topraklarının zaten hep ağrıdığını, bu ağrıya dokununca büyük bir öfkenin doğduğunu… Anlamak için görmek, görmek için bakmak gerekli… En uzak komşu Ermenistan acaba nasıl bir yer, hiç “gördünüz” mü? Onlar her gün buraya bakıyorlar, hiç duydunuz mu?

“Senin gibi aynı, bir haftalığına gelmiş. Ermenistan Rus topraklarına katılınca, görmek istemiş Ararat’ı. Fakat yine böyle yağmur olunca görememiş. İşte o zaman demiş ki, ‘Sen Ararat’san ben de Çar’ım. Ben seni göremediysem sen de Çar’ı göremedin Ararat! Bu da senin göreceğin son çar olsun!’ Hak’katen de o çar Ararat’ın gördüğü son çar olmuş. Çünkü çarlık yıkılmış!”

İşte o yağmurlu sabahta, Erivan’ın en yüksek noktası olan “Ermenistan Ana” heykelinin dikili olduğu tepede Ermenilerin Ararat’ını göremedim diye öfkelenmemeye karar verdim. Dağların laneti insanlardan büyük olur zira. Tam da Türkiye’de Ermeni meselesi iyice gerilmişken, Fransa’daki yasa tasarısı yüzünden Türkiye’de “Ermeni” sözcüğünü bile duymak istemeyenler varken, yapacağım son gazetecilik bu olur diye susmayı yeğledim.

Avrupa şehri Erivan

Ama bazen insana, gördükleri değil göremedikleri yol gösterir. Ararat’ı görememek iyi oldu, çünkü böylece bir dağı değil, Ermenilerin Ararat’ı nasıl gördüğünü görmek mümkün oldu.

Bütün bir Ermeni meselesinin bilinçaltı o dağda duruyordu çünkü; durmadan “Ağrı”yordu…

Ortadoğu’ya fırlatılmış bir Avrupa şehri Erivan. Kütüphane kadar sessiz, bir sanat fakültesi kampusu kadar estetik. Konuşkan insanları ve müthiş güzel sokaklarıyla tam “turistik.”

Ama bunca yağmur varken, Ararat görünmez olmuş ve insanlar sokaklardan çekilmişken, Ermenistan’ın kılcal damarlarına girmenin, kendilerine ait olmayan uzak bir dağa gönülden bağlanan bu ülkenin hissiyatını anlamanın tek yolu, ülkelerin dertlerini ve kalplerini yazan insanlarla konuşmak oldu.

Kafka romanlarındaki dehlizli binalara benzeyen Yazarlar Birliği’nde Başkan Levon Ananyan, daha sonraki bütün sohbetlerde herkesin yapacağı gibi kendi teybini açıyor. Türkiyeli gazetecilere güvenmiyor! Ve elbette, sonraki her sohbette olacağı gibi soykırım konusu açılıyor.

‘Alaskalı bir gazeteci!’

Oysa anlaşamadığımız değil anlaşabildiğimiz yerden başlamalı konuşmaya. Bu yüzden diyorum ki, “Alaska’dan geldiğimi düşünün. Ararat’ın anlamı ne? Niye herkes ‘Buradan daha güzel görünüyor, değil mi?’ diye soruyor bana?”

O zaman efkârlı bir sigara yakıyor Ananyan:

“Bizim için Ararat’ın anlamını bilseydiniz, kamyonlarla onu buraya taşırdınız! Sizin için bir dağ orası, bizim için kökümüz!”

Ararat hakkında yazmayan tek bir Ermeni şairi olmadığını anlatıyor, Ermenilerin Ararat’sız var olamayacağını, her Ermeni’nin kalbinde Ağrı’dan daha büyük bir Ararat olduğunu:

“Biz duygusal bir halkız. Siz Ararat’ı isteriz diye korkuyorsunuz, ama o bizim için kalbi bir mesele.”

Sonra, serbest piyasa ekonomisine geçişle bulunan toplumsal ve kültürel alışkanlıkları, “dünya edebiyatını iyi bilmeyene cahil denen” bir ülkede best-seller düzenine geçişi, Sovyet döneminde 40 bin basılan şiir kitaplarının şimdi 2 bin basıldığını ve bu “duygusal halkın” kalbinin iyice bulandığını anlatıyor Ananyan. Daha ilk gün anlaşılıyor:

Ermenistan, kalbi asla onun olmayacak bir dağda, aklı komünizmde kalmış bir memleket. Bu yüzden sokaklarında yağmurla birlikte yağıp duran kederli bir hasret.

Anadolu gürültüye gidiyor

Gece başka renkleri çıkarıyor ortaya. Atlantic Disko’da, DJ, techno çalıyor. “Dım tıs”lar arasından, üzerlerinde “I love NY” yazılı tişörtleri, daracık pantolonlarıyla kızlar, oğlanlar geçiyor. Disko’dan bakınca, ABD’nin Grand Canyon’ı Ararat’tan daha yakın görünüyor!

Bir İstanbullu daha Erivan gecesinin içinden… Müzisyen Arto Tunç Boyacıyan, oğlunun Amerikalı arkadaşlarıyla kurduğu “Paper Boys” adlı rap grubuyla ilk kez müzik yapıyor. Ufaklığın teki, güneş gözlüğü takıp sınırın ne bu tarafına ne o tarafına ait, bambaşka bir dilde söylenen “zenci” bir şarkıyla MTV’dekiler gibi dans ediyor. Arto, gecenin bir yerinde efkârlanıp o cümleyi kuruyor: “Ben Anadolu’yu seviyorum. Ve iki taraf kavga ederken kaybedilen şey o Anadolu duygusu. Ve onu hiçbir yerde bulamazsın sonra.”

Böylece hızlı bir giriş yapıyoruz Erivan’a. Kalbi ve aklı karışık, sınırları ve sorunlarıyla karaya kilitlenmiş bu Ortadoğulu Avrupa şehrine.

Belki de Ararat yoktur!

Bir yağmur aralığında, Türkiye’deki Agos gazetesinde “Azınlıkyan” tiplemesini yaratan İstanbullu karikatürist Aret Gıcır’la buluşup ona soruyorum Ararat’ı:

“Kendilerini oraya ait hissediyorlar. Türkiye’de bu siyasi anlaşılıyor, oysa tamamen duygusal. Uzakta kurulan hayal de gerçeğin kendisinden daha güzel oluyor. Mesela diaspora Ermenisi bir kitap yazıyor Tokat üzerine. Sanırsın Paris’i anlatıyor.”

Aret, Türk-Ermeni gerginliği üzerine, iki ülkede de “azınlık” olmak üzerine mizah yapıyor. Bir karikatüründe Ararat maket çıkıyor mesela, diğerinde bir kedi camdan Ararat’a bakıp “Van! Van!” diye iç geçiriyor, sınırın öte tarafına duyulan özleme nazire. Ama burada mizahın sınırı var, kimse “hassas tarih” üzerine şakalaşmıyor. Soykırım iddialarının Türkiye tarafından tanınmaması meseleyi Ermeniler için hep taze ve ciddi tutuyor.

Uzaktaki bir dağa ve malum tartışmalı tarihe kederle bakan bir ülke, acının ucunu bırakırsa kendini ve kimliğini kaybedeceğini düşünüyor…

Sayılarla Ermenistan

Yüzölçümü: 30 bin kilometrekare.

Nüfus: 2.976.372

Yaş ortalaması: 28.

Nüfusu yüzde 1 azalıyor.

Büyüme oranı: Yüzde 13.9

Kişi başına düşen GSMH: 1120 dolar (Dünya Bankası, 2005)

Sektörlerin üretime katkı payları: Tarım yüzde 19.8, endüstri yüzde 41, hizmet sektörü yüzde 39.2.

İşsizlik oranı: 2004 verilerine göre yüzde 31.6.

Nüfusun yüzde 43’ü yoksulluk sınırının altında.

1 dolar = 457 dram.

Bir öğretmen yaklaşık 100 dolar maaş alıyor.

YARIN

Soykırım Müzesi’nde şampanya

Gençler: Bizde de bozkurtlar var

Yorumlar kapatıldı.