İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

La France Irrationnelle

Haluk Şahin

Batı uygarlığının temel direklerinden birisi olarak Fransızların övünmek için pek çok nedeni vardır. Sanat, mimari, edebiyat, ihtilal, mutfak, şaraplar, Paris… Saya saya bitiremezsiniz. Ancak bunlar arasında felsefi ‘rasyonalizm’ ya da ‘akılcılığın’ özel bir yeri olduğu söylenebilir. Fransızlar nasıl, ‘Net ve açık değilse, Fransızca değildir’ diyerek dilleriyle övünmeyi severlerse, rasyonalizmle bilenmiş akıllarıyla övünmeye de bayılırlar.

Bu övünmenin abartılı olup olmadığı tartışılabilir. Ancak 18. yüzyıldan itibaren Fransız düşünürlerin ‘rasyonalizm’ akımına yaptıkları katkı tartışılamaz. ‘Aydınlanma’ hareketiyle yakından ilintili bu doktrine göre, hayatta en doğru yol gösterici akıl ve olgusal çözümlemedir, yani bilimdir. Dinsel inançlar, dogmalar ya da hurafeler onların yerini alamaz.

Tam tersine, aklın görevi bunları sorgulamaktır. Dogmalara, tabulara, yasaklara karşı çıkmaktır.

18 Mayıs’ta Fransız parlamentosunda gündeme gelecek olan Ermeni soykırımı tasarısı işte bu bağlamda fena halde ‘akıl dışı’ görünüyor.

Düşününüz, Fransa gibi rasyonalizm geleneğiyle övünen bir ülke, tartışması kapanmamış ve hayli taze bir tarihsel konuyu belirli bir biçimde ele almayı suç haline getiriyor, dogmalaştırıyor!

Dogmalarla ve tabularla mücadele geleneği olan bir ülke ‘düşünülmesi ve söylenmesi yasak’ bir bölge yaratıyor! Bir anlamda ortaçağı hortlatıyor.

Bu gerçekten akıl ve mantık almaz bir adımdır, bir ülkenin kendi kendisini inkârıdır.

İşin felsefi yönü böyle. Ya siyasi yönü?

Fransız Meclisi’ne verilen önerge o açıdan da aklın sınırlarını zorluyor.

Düşünün ki, bu önerge Fransa’nın geleneksel dostlarından 75 milyonluk Türkiye’yi rencide edeceği bile bile verilmektedir. O Türkiye ki, yıkılan bir imparatorluğun küllerinden yeniden doğarken Fransız tarzı rasyonalizmi kendisine ilke edinmiş, Fransa’yı kendisine model seçmiştir. O Türkiye ki, belirmekte olan yeni dünyada göz ardı edilemeyecek bir faktör olarak yükselmektedir.

Peki, niçin?

Deniyor ki, yaklaşan seçimlerde 400 bin Ermeni kökenli Fransız’ın oyunu almak için. Bu bana inandırıcı gelmiyor. Kaybedilecek ile kazanılacak arasındaki büyük dengesizlik akılcı Fransızların gözünden kaçmış olabilir mi?

Belki de asıl sebep, kimilerinin öne sürdüğü gibi, Ermeni oylarını kazanmak değil, AB kapısındaki Türkiye’yi ve Türkleri kaybetmektir!

Hiç kuşkusuz bazı Fransızlar bu türden çıkışlarla Türkleri çileden çıkarıp ‘Eğer Avrupa’nız bu ise, alın başınıza çalın onu!’ dedirtme peşindedirler. Ama böylesine marjinal bir tutum, Fransız siyasetinin ana ekseni haline gelebilir mi?

Eğer gelebilirse, Fransa nedir?

Ben her şeye rağmen Fransa’nın eninde sonunda uyanacağına ve ‘Dur yahu, benim geçmişte kullandığım akıl diye bir şeyim de vardı!’ diyeceğine inanmak istiyorum.

Fransız tarihçileri yaptıkları uyarıyla bunun hâlâ mümkün olduğunu gösteriyorlar. Bazı gözlemciler ise Fransız siyasi elitlerinin her bakımdan iflah olmayacak kadar ‘müflis’ olduğunu öne sürmekteler. Kim haklı, yakında göreceğiz.

Yorumlar kapatıldı.