İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bu oyundaki tek ölçüt insan olmak

Ermeni asıllı William Saroyan’ın Pulitzer kazanan ‘Hayatı Yaşamak’ adlı oyunu Türkiye’de ilk kez Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Kemal Başar rejisiyle sahneleniyor. Oyun iyiliği bulmaya çalışan ‘dışarıdaki insanlar’ın öyküsünü anlatıyor

UMUT KARAMOLLAOĞLU

ANKARA – Bitlis’ten ABD’ye göçmüş bir ailenin çocuğu olarak San Francisco’da doğan Ermeni asıllı William Saroyan’ın 1939’da Pulitzer Ödülü’ne layık gösterilen ‘Hayatı Yaşamak’ adlı oyunu Türkiye’de ilk kez Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneleniyor. Kemal Başar’ın rejisini üstlendiği oyun sezon sonuna kadar Akün Sahnesi’nde seyirciyle buluşacak.

“Benim herhangi bir eserim diğerinden iyi ya da kötü değildir, hepsi benim eserlerimdir” diyerek Pulitzer’i reddeden Saroyan, Başar’ın anlatımıyla ‘Hayatın günlük olduğuna, umudun ve hayal etmenin ancak bizim yaşama acılarına katlanmamızı sağlayacağına inanan ve bunu da tüm eserlerine aktaran biri.’ 1939’da Hitler’in Avrupa’da Polonya’ya sonra Çekoslovakya’ya girdiği, ABD’de grevlerin, insan hakları ihlallerinin devam ettiği, açlık sefaletin kol gezdiği bir ortamda geçen

oyun, San Francisco’da bir barda iyiliği bulmaya çalışan ‘dışarıda kalanların’ öyküsünü anlatıyor. Başar, babası DT sanatçısı Savaş Başar’a adadığı oyunuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Oyunda hem komik hem de acıklı sahneler yer alıyor. Siz oyunu nereye yerleştiriyorsunuz?

Bu son derece hümanist bir oyun. İçinde trajedi de komedi de var. Saroyan bu oyunu 1939’ta beş günde yazmış. Bilindik Yunan tragedyalarındaki zaman, mekân birliği kuralına sadık şekilde modern tragedya oluşturmuş.

Saroyan’ın anlatmak istediklerini yorumlarken eklediğiniz başka mesajlar oldu mu?

Saroyan ile düşüncelerimiz tamamen örtüşüyor. Ben oyunu yorumlarken realistik bir bakış açısı kullandım. Bize pompalanan çeşitli şeylerden dolayı bugün hepimiz yorgunuz. Çıkarım yapamıyoruz. Belki 40-50 yıl öncesi çok daha kolaydı. Ne basında ne de politikacılarda bu kadar her şeyi deforme eden düşünceler yoktu. İnsanlar daha az bunalmış yaşıyordu. Şimdi neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlamıyoruz. Hayat daha acımasız hale geldi. Onun için olabildiğince gerçek bir yaşam kurmaya çalıştım. Sahnede gördüğünüz her insan gerçek bir insan. Belki kaybetmişler çünkü kapitalizmin birer elemanı değiller ama esas insan olan onlar.

Umut dolu mesajlar vermenize rağmen umutsuz bir son var. İzleyen oyundan ne beklemeli?

Her oyun rejisörün politik duruşunu gösterir. Oyun rejisöründür sonuçta, tiyatro da rejisörün sanatıdır. Tamamen benim politik ve sosyal duruşumu yansıtan bir oyun bu. Savaşa, barışa bakışımı; insanlığa, insan olmaya bakışımı yansıtıyor. Ama genelde karamsar bir bakış açım olduğu söylenebilir. Onun için yazarın bazı iyimser görüşlerini değiştirdim. Finali değiştirdim. Durum umutsuz. Bir çözüm gösteremiyorum. Ben sadece bugünkü dünyayı gösteriyorum. O, 1930’larda belki daha iyi iyimser olabiliyormuş ama ben bugün Türkiye’den dünyaya ve geleceğe o kadar iyi bakamıyorum. Oğlumun benim katlanamadığım bu dünyaya nasıl katlanacağını bilmiyorum ve benim gibi düşünen birçok anne baba var. Zaten tek gücü yanlız olmadığımı bilmemden alıyorum.

Oyunun sonunda hiçbir karakter hiçbir şey kazanmıyor, tek kazanan sistem. Oyun kaybedenlerin hikâyesidir diyebilir miyiz?

Bana göre kaybedenler değil. Bir sistemin içinde olamayanlar ve olmayı reddedenlerin hikâyesi. Onlar bilinçli ya da bilinçsiz tercihlerle çarkın dışındalar. Çarkın içinde yer alamıyorlar, belki alabilseler alacaklar. Bir insanın hümanist olması, fırsatçı olmasına engel değil ayrıca. Orada karnını doyurmaya çalışanlar, bedava içki için gelenler var. Komiklik yapıp, para kazanmaya çalışanlar var ama hepsi orada bir insanlık düşüncesinin etrafında buluşmuşlar. Sonsuz iyilik için çırpınan bir bar sahibi ve parasının nereden geldiği belli olmayan bir adam sürekli herkese karşılıksız iyilik yapmaya çalışıyor. Bir küçük çocuğun hayallerini gerçekleştiriyorlar, asla buluşamamış âşıkları buluşturmaya çalışıyorlar, orospulara insan muamelesi yapıyorlar. Burada tek ölçük insanlık. Ama ne yazık ki bu küçücük nefes alınacak yer koca sistemin içinde barınamıyor.

Bu tarz sistem eleştirisini içinde barındıran bir oyun oluştururken DT’den destek gördünüz mü?

Bu kadar özgür tiyatroyu DT’de yapabilmekten çok mutluyum çünkü Türkiye’de yaygın inanışın tersine dünyada da olduğu gibi, özgür tiyatro ödenekli tiyatroda yapılabilir. Babam dolayısıyla doğduğumdan beri bu kurumdayım ve bundan da gurur duyuyorum. Özel tiyatrolar böyle bir oyunu kadrosundan dolayı sahnelemeye cesaret edemez. Hem gişe kaygısı hem de prodüksiyon masrafları çok. Onun için hep komedi yaparlar. Bu gibi oyunları tüm dünyada DT yapar.

‘Hayatı Yaşamak’ bugün ve yarın saat 19.30’da, 13 Mayıs Cumartesi saat 20.00’de Akün Sahnesi’nde.

Tel: 0312 427 19 71

Yorumlar kapatıldı.