İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Metazori tarih

Mine G. Kırıkkanat

“Fransız kalmak” deyimi, dilimize ne zaman yerleşti, anımsamaya çalışıyorum. Konu dışına düşmek anlamına kullanılan bu deyim, Türkçemizde artık pek kullanılmayan “elifi mertek” sanan “bihaber”liğin yerini, kuşkusuz siyasal bir gelişme sonucunda aldı. Ancak Türkiye, Avrupa’daki en eski diplomatik muhatabı, Osmanlı İmparatorluğu’nun büyükelçi atadığı ilk ülke Fransa ile son otuz yıldır öylesine vahim siyasal çatışmalar yaşadı ki, bunlardan hangisi “Fransız kalmak” deyimine geçit verdi, kaynağa inmek zor.

Ama bu deyim hiç böylesine cuk oturmamış, Fransa’da sözüm ona devleti temsil eden siyasal erkin, gerek yerel, gerekse dünya gerçeklerinden kopukluğunu bunca özlü ifade etmemişti.

Dün sevgili Hüseyin Baş’ın Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazısında çok iyi özetlediği gibi, “Fransa’da olanlar ve olacaklar büyük derslerle dolu.”

Tarihi devrimlerle yazılmış, toplumsal genetiğine isyancılık işli bu ülkede, derinden derine bir öfke kaynıyor, ayaklanmalar patlıyor, taban, dili döndüğünce sabrının tükendiğini ifade ediyor; oysa tavan “uçmakta”.

Siyasal erk, halkın sorunlarını kesinlikle anlamıyor, ama daha vahimi, anladığını sanarak hiç ilgisiz çözümler üretmeye çalışıyor. Başka bir deyişle politikacılar, Fransa’ya tamamen “Fransız” durumda.

Varoşlardaki sosyal patlamadan, devasa gösteri ve grevlerle gömülen ilk istihdam yasasına, halk “düzen bizi eziyor” diyor, siyasal erk anlıyor “yüzen bizi seviyor”!

Fransız ulusu -çünkü Fransa, tek ulustur-, sosyal devletin yıkıldığının, zaten birkaç küresel şirketin devasa zenginleşip devletin yoksullaştığının farkında. Artan hayat pahalılığı ve işsizlikle kararan ufkunda, ekonomik durgunluk dolayısıyla umut ışığı göremiyor. İktidar ve muhalefetiyle siyasal erkten, politika değişikliği, hatta düpedüz küreselleşmeye karşı bir sistem yaratmasını bekliyor. Oysa politikacılar, bırakın halkın derdini anlayıp çözüm üretmek, sorun yaratmak için yarışıyorlar.

Fransız Ulusal Meclisi’ne ilki 18 Mayıs’ta sunulacak ve Ermeni soykırımını inkârı ceza kapsamına alan yasa tasarıları, işte böyle “Fransız”lıklar.

1915 Ermeni tehciri sırasında olanlara, “soykırım değil, katliam” demeyi 5 yıla kadar hapis ve 45 bin Euro para cezasıyla yasaklamayı amaçlayan bu birinci tasarıyı, 2007 seçimlerinde iktidara geleceğine kesin gözüyle bakılan Sosyalist Parti’den bir grup milletvekili hazırladı.

Bir grup diyorum, çünkü Ermeni soykırımını inkâra ceza öngören tasarıya, SP meclis grup başkanı Jean Marc Ayrault başta, pek çok sosyalist milletvekili karşı. Ancak Fransa’daki Ermenilerin mecliste hemen her partiden milletvekilleri var. Hem Ermeni kökenli olanları var, hem Ermeni olmadan Ermeniler tarafından yemlenen ve seçilenleri.

Halen iktidardaki merkez sağ UMP’nin milletvekili Eric Raoult, sosyalist önergeyle aynı yönde bir tasarı sunmakta gecikmedi meclise. UMP meclis grup başkanı Bernard Accoyer de bu tasarıya karşı ve zaten hemen tüm partilerden milletvekillerinin çoğunluğu istemiyor böyle bir yasa.

Ama nasıl örgütlendilerse, kimi neresinden tutup besliyorlarsa, Fransa’da yaşayan hepi topu 400 bin Ermeni seçmen, “Fransa 1915 Ermeni soykırımını resmen tanır,” tümcesinden ibaret ilk yasayı da onda dokuzu boş bir meclisten geçirmişti.

557 koltuklu mecliste, o gün 51 milletvekili vardı ve soykırım, “oybirliğiyle” yasalaştı!

Dolayısıyla soykırımı inkârı, hem de çok ağır ceza kapsamına alan bu tasarılardan biri, yine boş bir meclisten yasalaşarak çıkabilir.

İşte o zaman ayıkla pirincin taşını. Devamı yarına.

Yorumlar kapatıldı.