İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yusuf Beyciğim yapma, bu sözler Tarih Kurumu´nun başkanına hiç yakışmıyor!

Murat BARDAKÇI

HÜRRİYET’te, hafta başında “Talát Paşa’nın tehcir belgeleri” başlıklı bir dizi yayınladım.

Yayından iki amacım vardı: İlki, Ermeni tehcirinin mimarı Sadrazam Talát Paşa’nın birinci derece kaynak olan özel evrakının ortaya çıkması, diğeri de taraflar arasında kısır bir çekişme ve “ölü sayısı” kavgası háline gelen tehcir meselesine bu en önemli kişinin evrakında yazılanlar açısından yaklaşılmasını sağlamaktı. Böylelikle kuru bir inatlaşmaya dönen tartışma yeni bir boyut alabilirdi, zira Paşa’nın verdiği sayılar iki tarafın savunduğu rakamları uzlaştıracak ve çok daha önemlisi, “tehcirin soykırım olmadığını” gösterecek mahiyetteydi. Yayın, üstelik Türkiye’de pek bilinmeyen ve üzerinde durulmayan “özel arşiv” kavramının önemini de ifade ediyordu.

BİLİMSELLİĞE BAKIN

Yazdıklarım, daha doğrusu Talát Paşa’nın evrakı Türk Tarih Kurumu’nun Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nu her nedense hiddetlendirdi ve Yusuf Bey bir gazeteye verdiği demeçte dizideki bilgilerin doğruluğunun garantisinin olmadığını söyledi, sonrada “Bardakçı popüler kalabilmek adına bunları yapıyor diye düşünüyorum” buyurdu!

Ne kadar akademik ve ilim haysiyetiyle ne derece bağdaşan bir cevap değil mi? İçerisinde ne ararsanız herşey mevcud!

Yusuf Bey, demecinde benim yazdığımı iddia ettiği bir de örnek veriyordu: 1914 sayımına göre Ankara’nın nüfusu 44 bin idi, ben ise Ankara’dan 47 bin kişinin tehcir edildiğini, edilmeyenlerin de 12 bin kişi olduğunu yazmıştım.

Halbuki öyle bir şey iddia etmemiştim ve dizide bu şekilde bir ifade yoktu! Tarih Kurumu Başkanı’nın anlamadığı yahut anlamak istemediği bu bahiste “1914’te Ankara’daki Ermeni nüfusu 44 bin 661 idi, tehcir sonrasında bu sayı 12 bin 766’ya inmiş, Ankara’ya başka viláyetlerden 410 kişinin nakledilmesiyle de 13 bin 176’ya yükselmişti” diyordum. Yusuf Bey tablo okuma alışkanlığına sahip bulunmadığından olacak rakamları birbirine sokmuş, üstelik ortaya hiç yazmadığım “47 bin” sayısını atıvermişti.

MUCİT İKTİSATÇI

Tartışma sırasında bir iktisat profesörü de işin içine girmeye çalıştı ve “Talát Paşa’nın tehciri anlatan defterinin bir kronoloji laboratuvarında incelenmesi gerektiğini” söyledi.

Tarihçiliğe soyunduğu anda ilim dünyasına “kronoloji laboratuvarı” diye bir kavram kazandıran Servet Mutlu adındaki iktisat hocasının iddialarına cevap vermeye lüzum bile görmüyorum ama “Tarih Kurumu Başkanı” ünvanını taşıyan aziz dostum Prof. Yusuf Halaçoğlu’na birkaç sözüm var:

“Bardakçı popüler kalabilmek adına bunları yapıyor” diye bir söz sarfetmek, Tarih Kurumu’nun başkanına yakışmaz! Prof. Halaçoğlu, böyle bir söz söylediyse her vesileyle hatırlatacağım bu ifadesinin bundan böyle arkasında durmak, ama söylemediyse ve bu cümle málum gazeteye aitse, yalanlamak zorundadır.

Ermeni iddialarının artık dünya çapında ses getirir hále gelmesinin tek sebebi, “sayı azaltma” temeline dayalı bir politika benimsememiz, hiç bir endişe taşımamamız gerekmesine rağmen 1915 olayları konusunda bugüne kadar gerçekçi bir yayın yapmamamız ve dozu giderek artan iddialara karşı sadece kendimize yönelik karşılıklar vermemizdir. Ama bu iş canını bu yolda veren Talát Paşa’yı inkára kadar uzanıyorsa, ortada artık isimlendirilmesi gereken başka birşeyler var demektir.

Türk Tarih Kurumu, son iki sene içerisinde bir-iki küçük kitap ve birkaç kongre tebliği haricinde, bütün mesaisini tehcir iddialarına cevap mahiyetinde olan ama sadece Türkiye’ye hitap eden ve dışarıda hiç ses getirmeyen yayınlara vermiştir. Kurumun görevi bu değildir, bu işi başkalarının yapması gerekir. Uzunçarşılılar’dan, Köprülüler’den ve Barkanlar’dan kalan mirası böylesine har vurup harman savurmaya da kimsenin hakkı yoktur. Tarih Kurumu bundan böyle aynı çizgide devam edecekse ismini değiştirmeli, meselá “Ermeni İddialarına Cevap Verme Kurumu” haline getirmelidir.

Ben, “iskán” konusunu gayet iyi bilmesi gereken, zira bu alanda son derece önemli bir doktoranın sahibi olan Yusuf Halaçoğlu’na böylesine bilim dışı ifadeleri hiç yakıştıramadım ve rahmetli Prof. Cengiz Orhonlu’nun da yakıştırmadığına eminim.

Yorumlar kapatıldı.