İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Her şey bir sözcükle başlayabilir

Ayse Günaysu 26.04.2006

İnternet bilgiyi demokratikleştirmesinin yanında insanları birbirinden ayıran çeşitli türden sınırları kaldırıyor. Geçen hafta yayınlanan ‘Özür Diliyorum’ başlıklı yazım Ülkede Özgür Gündem’in internet sitesi sayesinde dağlar, denizler aştı, kapıları çalıp evlere girdi, çok uzaklardaki Ermenilere bile ulaştı. Ve küçücük bir söz, hak etmediği ölçüde sıcak sevgi mesajlarıyla karşılandı. Bu mesajlardan yalnızca birini, hiç gitmediğim, görmediğim Amerika’dan, hiç tanımadığım Frank V. Zerunyan’ın sözlerini Türkçeye çeviriyorum:

‘Gerçekten çok etkileyici olan sözleriniz için teşekkür ederim. Arkalarında tek bir iz bile bırakmadan yok olan büyük-büyük babam ve büyük-büyük annem adına kişisel özrünüz kabul ediyorum. Ben bugün yaşıyorsam sizin gibi Türklerin iyikleri sayesinde yaşıyorum, o Türkler ki büyükbabamı ve büyükannem Aghavni’yi (Hatice) bir süre sakladıktan sonra İstanbul’daki akrabalarına kavuşmalarını sağladılar. Büyükbabam ben doğmadan önce ölmüştü, ama büyükannem Aghavni’yi tanıma şansına sahip oldum. Aghavni Der Zor’a uzun yürüyüşe çıkmış ve iki kızkardeşiyle birlikte vicdanlı bir Türk ailesi tarafından kurtarılmıştı. Ailem bunun tek örneği de değildi. Acı olan şu ki, Türkiye devleti inkarı sürdürdükçe Türkiyelileri de kendi tarihlerindeki böyle kahramanlık örneklerini öğrenme hakkından mahrum etmiş oluyor.’ Mektup, şu Türkçe sözcüklerle bitiyor: ‘Allah sizi ve ailenizi bağışlasın.’ Frank V. Zerunyan.

Bu sözler, soykırım inkarcılığına karşı mücadele ettiği için bugün Türkiye’de ırkçılıkla, milliyetçilikle suçlanabilecek bir Ermeninin nasıl intikam değil, adaleti aradığını anlatıyor. Türkçenin üzerinde özellikle duruyorum, çünkü Yelda’nın çeşitli vesilelerle çok güzel anlattığı gibi, kurbanlar için faillerin dilini duymak işkencenin devamı gibidir. Uzun süre Almanca duymaya tahammül edemeyen Holokost kurtulanlarının, Fransızcayı duymak bile istemeyen Kuzey Afrikalıların hissiyatının Ermeniler açısından Türkçe için de geçerli olmasının çok mümkün olduğunu hayal etmek için yüreğinde biraz duyguya sahip olmak yeterli. Tıpkı Diyarbakır zindanının görüş gününde annesi Kürtçe ‘nasılsın’ dediği için gözleri önünde dövülen Kürt tutsağın kulaklarında Türkçenin nasıl bir tınıya sahip olduğunu hayal etmek gibi bir şey. Frank V. Zerunyan’ın İngilizce mesajını ‘Allah sizi ve ailenizi bağışlasın’ Türkçe sözleriyle bitirmesine böyle bir pencereden bakmak gerek.

İkincisi, ‘vicdanlı Türkler’ meselesi. Her zaman, özellikle de Türklerin ağzından ‘kurtarıcı Türkler’e ait öyküler beni rahatsız etmiştir. Evet, anlıyorum, özellikle demokrat Türkler bu öykülere yer vererek, Türklere, ‘bakın, insanlık dışı emirlere uymamak da mümkün, teşvik edildiğinde bile katil ve yağmacı olmak, ırz düşmanı olmak zorunda değil kimse, seçiminizi adaletten ve iyilikten yana da yapabilirsiniz’ demek istiyorlar. Ama yine de bu, yani kurtarıcı Türkleri hatırlatmak, hak edilmeyen bir övgüyü talep etmek gibi gelir bana. Gerçekle, yani soykırımdan yalnızca üç-beş kötünün sorumlu olmadığı, kitleler halinde ölümlerin, tecavüzlerin, yağmanın birçok yerde düpedüz ‘halkın’ elinden çıktığı gerçeğiyle yüzleşmeden fail kimliğinin en küçük bir övgüyü bile hak etmediğine inanırım. Aslında Frank V. Zerunyan ve hayat kurtaran Türklerin kahramanlıkları’ndan bahseden öteki Ermeniler de binlerce katilin yanında bir avuç ‘iyi’yi öne çıkararak hep bir ağızdan soykırımı inkar eden bir topluma hak etmedikleri kadar cömert davranıyorlar.

Son olarak Zeruvyan’ın bizlere gönderdiği çok açık bir mesaj daha var: Soykırımın tanınması tazminat ve toprak taleplerini de beraberinde getirir histerisi egemen Türkiye’de. Oysa, değil soykırımı tanımak, ‘hak etmişlerdi, iyi ki yapmışız’ diyenlere, sürgün yollarında bir mezara bile sahip olamadan yok olan büyük büyükannesi ve büyük-büyükbabası adına bir Türkün özrünü kabul ederek bir insanlık dersi veriyor Zeruvyan. Sadece ‘insan’ olun yeter, diyor.

Yorumlar kapatıldı.