İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Yabancı Damat´

Mahfi Eğilmez

Başlık, basında bizimkilerin de Yunanların da çok beğendiği yazılıp çizilen bir televizyon dizisinin adı. Nasıl olup da iki tarafın da diziyi beğendiğini merak ettiğim için birkaç bölümünü izledim ve kendimce bu sorunun yanıtını buldum. Dizi Türklerin kavgacı, geçimsiz olduğunu buna karşılık Yunanların daha efendi olduklarını gösteriyor. Belki dizinin amacı bu değil ama görünüm öyle. Bu diziyi bizim sevmemiz muhtemelen kavgayı sevmemizden, Yunanların sevmesi de muhtemelen kendilerinin bizden daha az kavgacı gösterilmesinden kaynaklanıyor. Belki öyle değil ama ben iki tarafın farklı nedenlerle diziyi beğendiği kanısına ulaştım.

Bu diziye çok benzeyen bir gelişme bankacılık alanında yaşandı. Finansbank’ın büyük çoğunluğu, National Bank of Greece’e satıldı. Bizim tarafta bir bayram, bir sevinç sormayın. Haydi mal sahibinin niçin sevindiğini anlamak mümkün. Mal sahibi sonuçta binbir güçlükle saksıda yetiştirdiği çiçeği iyi bir fiyatla satmanın mutluluk ve gururunu yaşıyor. Ya toplumun geri kalanındaki sevincin anlamı ne? Benzer bir sevinç Yunan tarafında da var. Ama görünürde benzeyen sevinçler ayrıntıya inilince farklılaşıyor. Bizim sevincimiz iki katmanlı: İlki banka sahibinin para geliyor sevinci. İkincisi bir bölümümüzün bir bankadan daha kurtulduk sevinci, bir bölümümüzün de yabancılar bankaları daha iyi ve düzgün yürütürler inancından kaynaklanan sevinci. Yunan tarafının sevinci ise Türkiye’nin en büyük bankalarından birisini satın alıp Türk mali sisteminin içine girmiş olma sevinci. Böylece Yunan tarafı aşağı yukarı 80 yıl kadar önce terk etmek zorunda kaldığı Türk mali sisteminin içine bir kez daha kalıcı biçimde girmiş oluyor.

Yunan tarafının sevincini bizim anlamamıza imkân yok. Çünkü biz bankacılığın ne olduğunu tam olarak anlamış değiliz. Sokaktaki vatandaşa ‘banka nedir’ diye sorsanız “iki masa bir kasa” der. Çünkü biz üretim denildiğinde elle tutulur, gözle görülür bir şeyler ararız. Yunanistan’ın kişi başına bizim üç katımız gelirinin büyük çoğunluğunu bu tür iki masa bir kasa işlerden elde ettiğini bilmeyiz. Bilsek de anlamazdan geliriz. Onun için onlar farklı sevinir biz farklı.

Buraya kadar yazdıklarımla yabancı sermaye ya da Yunan sermayesi karşıtlığı yaptığımın düşünülmesini istemiyorum. Çünkü böyle bir karşıtlığım yok. Hatta tam tersine ben cari açık vermemek ya da mümkün olduğunca düşük cari açık vermenin esas olması gerektiğini, eğer bu mümkün değilse açığı, yabancı sermaye yatırımıyla karşılamaya çalışmanın en doğru yol olduğunu düşünüyorum. Bu sermayenin Yunan sermayesi veya Rus ya da Amerikan sermayesi olması çok önemli değil. Bana sorarsanız asıl önemli olan bizim bankalarımızla reel kesim kuruluşlarımız arasında yarattığımız farklı değerlendirmeler. Reel kesimden herhangi bir kuruluş yabancı sermayeye satılırken her türlü direnişi yapan toplumun finans kapitalin asıl aracı olan bankaların yabancılara satılmasına sıra geldiğinde sevinçten oynaması beni şaşırtıyor.

Son yıllarda yabancı sermayenin bankalara yoğun talebi de buradan kaynaklanıyor. Yani bir üretim tesisine dayalı bir şirketi satın alırken ya da ortak olurken önemli tepki gören yabancı sermaye, bankalar için aynı şeyi yaparken tepki görmüyor. Onlar da dikkat ederseniz ağırlığı bu yöne vermiş durumdalar. İki şeyin çok açık biçimde farkında yabancı sermaye: (1) Türkiye 72 milyonluk büyük bir pazar. Eskiden fakirdi şimdi zenginleşiyor. Eskiden kıt kanaat geçinirdi şimdi tüketiyor. Üstelik bireysel anlamda borç düzeyi çok düşük. Yani burada çok büyük bir bireysel kredi, tüketici kredisi ve gayrimenkul kredisi pazarı var. (2) Reel kesim şirketlerinin yabancılara satışına tepki gösteren toplum bankaların bu tür satışına tam tersine destek veriyor.

Yorumlar kapatıldı.