İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

24 Nisan nedir?


İttihatçıların bir tek reçetesi vardı: Nüfusun yer değiştirmesi.

Bir İttihatçı proje: “Islah” edilmemiş bir halkın “ıslah” edilmemiş bir bölgeye sürümü

FUAT DÜNDAR

24 Nisan 1915, İstanbul’daki Ermeni ileri gelenlerinden yüzlercesinin tutuklandığı ve Konya’ya doğru yol alan Ermeni konvoylarının durdurulup Zor bölgesine yönlendirildiği tarihtir.

Dış kullanımda “Ermeni jenosidi” ve iç kullanımda “Ermeni tehciri” olarak tanımlanan olaylar hakkında (ağırlıkla Ermenilerin kitlesel olarak katliamları) farklı araştırmacılar tarafından oldukça kapsamlı analizleri yapıldı. Ama 92. yıldönümünde, olayların yeni bulgularla yeniden okumasına ihtiyaç var gibi gözüküyor.

Ancak İttihatçıların Anadolu’nun Türkleştirilmesi nüfus mühendisliğinin, Ermeniler üzerindeki pratiğini anlamak için kurguyu biraz daha geriden almak farz. Bu tarih, 1914’e kadar Osmanlı’nın Bulgarlardan arındırılması ile başlar, Edirne ve Trakya tamamen Bulgarsızlaşır. Akabinde, Rumlara yönelik bir “kovma” politikası başlar. Ama söz konusu nüfus, Bulgarlardan onlarca kat fazla ve çok daha geniş bir alana yayılmış durumdadır. Savaşın arifesine kadar tüm 1914 yılı, hükümetin işin içinde olmadığı, operasyonu Teşkilatı Mahsusa’nın yürüttüğü, ağırlığı Makedon çetelerinden oluşmuş grupların yarattığı korku ortamıyla 150 bin üstünde bir nüfus Trakya ve İzmir’den kaçmaya zorlanır. Balkanlar’daki Pan-Hıristiyan politika ve Cemiyet’in teşvik politikası ile 300 bine yakın Müslüman Anadolu’ya göç eder. Eylül ayına girildiğinde yeni uluslararası konsept gereği, Rumların kovulması politikasına son verilmek zorunda kalınır. Çünkü Almanya, kendi kanatları altında yaratmak istediği bir Osmanlı-Yunan ittifakına zarar verir ve Yunan Krallığı’nı düşman devletlere yanaştırır diye buna karşı çıkar. İttihatçıların boyun eğmek dışında çaresi yoktur.

İttihatçi reçetesi

1915’in başında Balkanlı muhacirlerin büyük bir kısmı, Bulgar ve Rumların yerlerine iskan edilir, geriye bir miktar iskan edilmemiş muhacir kalır. Sıradaki hedef Ermeni yerleşim yerleridir. Hem bu muhacirlere bir an önce barınacak bir yer bulmak gerekir hem de direnişçi kilit coğrafi yerleri bitirmek. Üstelik savaşın sunduğu fırsat sayesinde kolaylıkla Ermeni bölgelerine iskan yapılabilecektir. Çünkü uzun yıllardır, dış devletlerin başta Rusya’nın baskısı yüzünden Osmanlı Ermeni yerleşim yerlerine muhacir iskan edemiyordu. 1915 Şubat’ında Zeytun’da ilk çatışmalar başladığı dönemde, Ayintab civarlarına iskan için sevkedilmiş muhacirler hazır olarak bekliyorlardı.

Muhacirlerin iskan sorununun Ermeni olaylarının çıkmasındaki rolünü Sadrazam Said Halim Paşa hiç kuşkuya yer vermeyecek biçimde şöyle ifade eder: “Ayrıca son yıllarda Türklerin elinden çıkan vilayetlerden Anadolu’ya göç eden Müslümanların yerleştirilmeleri konusunu da düşünmek gerekir”. Bu izahat Sadrazam’ın Alman Maslahatgüzarı Hohenlohe’a Ermeni tehcirini izah etmeye çalışırken öne sürdüğü nedenlerden biridir. Hem ayrıca, Ermeni tehciri ile ilgili yazılmış ilk talimatnamelerin tümünde de “muhacir”lere yönelik maddeler vardır; boşaltılan Ermeni köylerine muhacirler iskan edilecektir.

Ermeni direniş bölgelerini muhacir iskanı ile halledeceğini sanan İttihatçıların zaten her derde tek bir reçeteleri vardır: Nüfusun yer değiştirmesi. Mart ayı başında Talat Paşa emreder, “Ermenilerin harekat ve faaliyetleri tezayud eden menatıkda son derecede şiddet ve süratle hareket olunmak ve her vakayı müessir ve katı vesait ile mahallinde esbabı vukuyla birlikte imha etmek icap eder”. İmhanın sadece ve sadece silahlı Ermenileri değil, ama bir adım ötesi “sebepleriyle” birlikte imhası, bizlere şiddetin uygulandığı kütle hakkında ufak bir fikir verir.

Bu Zeytun’da da tekrarlanır. Çok miktarda asker kaçağı barındıran bu bölgeyi hedef alan Şubat 1915 operasyonu, kanlı çarpışmaları tetikler. Her direnişin ezilmesini ailelerin sürgünü takip eder. Zeytun sorununu çözmek için Zeytun Ermenisizleştirilmelidir. Daha doğuda, benzeri yer değiştirme operasyonları olsa da, Ermenilerin Kilikya dediği bu bölgedeki sürgünler, İstanbul’daki Ermeni örgütlerinde büyük bir heyecan yaratır. Rumlara yapılanlar hatırlardadır, bir benzeri şimdi Ermenilere uygulanmaktadır. Ermenilerin sürgünü ve muhacirlerin iskanı yaşananların basit bir asker kaçakları peşine düşmek olmadığı, derinlerdeki bir Türkleştirme politikasının görünürdeki küçük bir buzdağı kısmı olduğuna dair hiç kuşku yoktur. İstanbul istim üzerindedir, başkentin düşmesi bir an meselesidir, İttihatçılar açısından da ufak bir direniş odağına bile tahammül yoktur. Bugünler aynı zamanda, Çanakkale’ye olası bir kara çıkarmasının beklendiği günlerdir. Uzun yıllardan beri beklenen, Ermeni örgütlerine karşı operasyon başlar. Aralarında Taşnak’ın bulunduğu örgütler ile uzun yıllardır sürdürülen siyasi mücadelelerin son virajına girilir. Söz sırası şimdi, savaş gerek ve gerekçeleri ile birlikte iktidar gücünü arkasına almış olan İttihatçılardadır. 24 Nisan gecesi 250, birkaç gün içinde 2400’ü aşacak bir Ermeni aydın kütlesini hedef alan bir polisiye operasyon yapılır. Bu operasyonların asıl sebebini Talat Paşa anılarında şöyle itiraf eder: “Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sevkiyat başlayınca, bu İstanbul’daki Ermeniler arasında ve özellikle komitelerde büyük heyecan yarattı. Ermeni komitelerinin yönetim merkezi, yani dış örgütün beyni İstanbul’da bulunuyordu. Bu şehir aynı zamanda bütün askeri hareketlerin de merkeziydi”.

Kırılma noktası

Toplu ve genel bir isyan kararı almamış olmasına rağmen, bu operasyon, sonun geldiği şeklinde algılanır ve Ermeni komitelerinin Anadolu’daki şubeleri tayakküz durumuna geçirir. Direniş ya da isyan, benzeri her çatışma, Osmanlı ordusunu daha bir panik havasına sokar, şiddet ve tahrip katmerlenir.

Zaten Ermeniler tarafından, 1914 Şubat Reformları’nın savaş gerekçesiyle iptal edilmiş olması bir işaret olarak algılanır, 24 Nisan tutuklamalarıyla beraber Ermeni direnişleri dalga dalga 6 vilayette yayılır.

Ancak gerçek kırılma noktası, Van’ın Ruslar tarafından işgalidir. İlk defa, bu büyük savaşta, bir kent barındırdığı bir halkın örgütlediği bir direnişle düşer. Bu andan itibaren, sadece Ermeni örgütleri değil, tüm Ermeni nüfusu hedef alınır. “Bataklığı kurutma” hedefi ötesinde olası Rus işgalinin bölgede kalış süresini azaltmak için de tüm nüfus sevk edilmeliydi. Daha öncesinden başlasa da 23 Mayıs tarihli Talat Paşa’nın gizli telgrafıyla resmileşen Sivas, Diyarbakır, Elazığ ve Trabzon dışındaki, sınır illeri ve Kilikya bölgesi Ermeni nüfustan arındırılmaya başlanır.

Van’ın düşmesinden sonra, “Kasap taburları” denilecek Cevdet Bey’in emrindeki taburlar, intikam ve korku hislerini, geri çekilme sırasında tüm bölgeye yayarlar. Mayıs’ın ortalarından itibaren Ermeni sivil halka yönelik kitlesel katliamlar duyulmaya başlanır.

21 Haziran’da da İzmir, Edirne ve İstanbul dışta tutularak Anadolu’daki “istisnasız tüm Ermeniler” Zor bölgesine sevk edilir. Ancak ihtida etmiş, öksüz-yetim çocuklar ve Müslümanlarla evlenmiş kadınlar, asker ve sanatkâr aileleri istisna olacaktır. Bahar 1916’da bu gruplar dışında en az 800 bin Ermeni sürülür.

Çok geçmeden “müsait ahval ve şartlardan istifade” diyerek Ermeni varlıklarının ve köylerinin Müslümanlaştırılması ve Türkleştirilmesi Talat Paşa tarafından emredilir. Söz konusu olan milyonu aşkın bir nüfusun boşalttığı bir alan söz konu olduğundan, boşaltılan köylere iskan etmek için göçebe Türk aşiretleri araştırılır.

Ermenilerin sevkedildikleri bölgede Şükrü Bey, iskan işlerini yürütmek üzere, Halep’e atanır. Başta Zor, Suriye, Musul’un batısı ve Halep’in doğusunun iskan bölgesi olarak ayrılır. Ancak zamanla sadece Zor ve Suriye bölgesi Ermenilerin yerleşimine müsade edilen bölgeler olurlar.

Talat Paşa Anadolu’da ihtida ederek kalmış olan Ermenilerin izini sürerken, Şükrü Bey yüzde 10 oranına uygun olarak Ermenilerin yerli Müslüman arasında dağıtılması için uğraşır, söz konusu olan tam bir toplumsal mühendisliktir (social engineering). Bu oranın aşıldığı bölgelerde artık nüfus yeniden ve yeniden sevke tabi tutulur. Urfa’dan gönderilen bir grup belirlenen oranı aştığı için Musul’dan tekrar Zor’a gönderilir. Diğer yandan Zor mutasarrıfı da kendi “artık Ermenileri”ni bir başka bölgeye gönderme telaşındadır. Aç, susuz, perişan haldeki konvoylar, iktidarın çizdiği yüzde 10 oranını sağlansın diye bir ordan bir buraya kayıplar vere vere sevkedilirler.

Son bir paragrafla İttihat’ın Ermeni politikasını izah etmek gerekirse, iki noktada toplamak mümkün. Bir, “komitacılık ruhunu” ezmek amacıyla bir milletin diri unsurlarını-milleti millet yapan tüm unsurlarını- kurumsal veya kişisel ortadan kaldırmak. İki, geriye kalan kitleyi “mufid” bir unsur haline getirmek için, 50 yıldan beri bir türlü “ıslah” edilmemiş ve çöl ikliminin hüküm sürdüğü bölgeye sevketmektir.

Yorumlar kapatıldı.