İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gönülleri de onaralım…

Oktay Ekşi

BİR ülkede “azınlık” statüsünde yaşamanın ne anlama geldiğini Türkiye Ermenileri Patriği Mesrop II’nin ağzından Hürriyet’te okuduğumuz gün öğrendik ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü, “azınlık cemaat vakıflarına ait kilise, manastır ve havraların da onarılması için” harekete geçmiş.

Genel Müdürlük, bu yıl onarılması planlanan toplam 750 eserden yedisini olabildiği kadar hızla ele alacakmış.

Onarılacak olanlar Ayvalık, Gökçeada ve İskenderun’daki altı kilise ve bir manastır ile Edirne’deki bir sinagogmuş.

Söze devam etmeden önce Ermeni vatandaşlarımızın Patriği Mesrob II’nin dünkü Hürriyet’te çıkan sözlerini özetleyelim:

“Hemen her ülkedeki azınlıkların sorunu aynıdır. Çoğunlukla aynı haklara sahip olmak ister. Ayrım gözetildiğinde acı çeker, üzülür. En basit bir ayrımcılık örneği vereyim… Yasalara rağmen, Hıristiyan ibadethanelerinden hálá elektrik parası isteniyor. Halbuki camilerde elektrik masrafları devlet bütçesinden ödeniyor. Olur mu? Hıristiyan vatandaşlar da devlete vergi ödemiyorlar mı? Müslüman kardeşlerimiz hacca giderken konut fonu alınmazken, Hıristiyan ve Musevi vatandaşlar Kudüs’e giderken konut fonu alınıyor.”

Şimdi Mesrob II’den duyduğumuz bu sözlerin benzerlerini yeri geldikçe Fener Rum Patriği Bartholomeos’tan da duyarız. Nitekim Bartholomeos, kendilerine ait olduğunu iddia ettiği mülklerin iade edilmesi için yaptığı başvurulardan sonuç alamayınca konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürdü. Mahkeme de “başvurunun ele alınmasına” karar verdi.

Neden?

Çünkü bizim bürokrasimiz devlet adına, karşısındakinin hakkını yemeye şartlanmıştır. Bu noktada azınlık olmak, olmamak fark etmez. “Beğenmezsen mahkemeye git, hakkını ara” demek kolayına gelir. Nitekim Bartholomeos 2 Aralık 2005 tarihli Milliyet’te çıkan mülakatında, “Benim memleketim olan Gökçeada’da araziler istimlak edildi ve devlet aldı. Hazine’ye geçen malların bir kısmı üçüncü kişilere satıldı. Şimdi Avrupalılar soruyorlar, niye iade etmiyorsunuz diye… Etmeyecekseniz tazminat verin.”

Haksız diyebilir misiniz?

Buna benzer başka örnekler olduğunu bilmeyen yok. Üstelik sadece Rum veya Ermeni azınlıklar değil, Süryaniler ve Katolikler de bu uygulamalardan çok şikayetçi. Ama Anayasa’da yazılı olan “Türkiye Cumhuriyeti (…) bir hukuk devletidir” hükmü yaşama geçmediği için, bu sorunlar hukukun işlemesi yoluyla çözülemiyor.

Şimdi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün başlattığı “yıkık mabetleri onarma” girişimi bize sadece mabetleri onarmanın yetmeyeceğini, gönülleri onarmanın ondan da önemli olduğunu düşündürttüğü için bunları yazıyoruz. Çünkü bizimle birlikte yaşayan “azınlık” statülü vatandaşlarımızın bilmeden ayağına basıyorsak, onlardan özür dilemek bizim borcumuzdur diyoruz.

Yorumlar kapatıldı.