İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Başka bir marş mı bulsak?

Gündüz Aktan

Türk-Rus ilişkileri Karadeniz politikamızı etkileyecektir. İkili ekonomik ilişkilerimiz iyi bir düzeyde, Rusya iyi bir işbirliği ortağı. Önemli sayıda Rus turist geliyor. Müteahhitlerimiz önemli projeler alıyor. Yeltsin döneminde Rusya’da Türkiye’ye karşı yükselen paranoya da çok azaldı. Ama siyasi ilişkilerimizin çok iyi olduğu söylenemez. Rusya Ortodoks dayanışması adına Kıbrıs sorununda Rum-Yunan ikilisinin her istediğini yerine getiriyor. Türkiye’ye Kafkasya ve Orta Asya’da dışlanması gereken rakip muamelesi yapıyor. Tarihinde Türklere yapılan çok sayıda mezalim olmasına rağmen, Ermeni soykırımını tanıyor. Donmuş sorunları çözdürmüyor. Çeçenistan’daki durum iç açıcı değil vb.

Tüm bu unsurların ışığında Türkiye, Amerika ile ilişkilerinde Rusya lehine özel bir tutum almakta zorlanacaktır. Ama bu nedenler Amerika’nın Karadeniz’deki varlığını güçlendirmesi için Montrö rejiminden taviz verilmesini gerektirir mi?

Amerika ile Irak yüzünden bozulan ve Irak’taki çok önemli milli çıkarlarımızın Amerika tarafından göz ardı edilmesiyle daha da sarsılan ve belki de çökme noktasına gelebilecek ilişkilerimiz bir de Karadeniz ‘sorunu’nun ağırlığını taşıyabilir mi?

‘Bu sıkışık durumda nasıl bir politika izleyebiliriz’ sorusunun cevabını Montrö rejimine bakarak bulmaya çalışabiliriz. Montrö rejimini değiştirmeden, rejimin mevcut sınırlamaları içinde Amerika ile işbirliği imkânları aranabilir. Ama bu sınırlar içindeki alanın dar olduğunu; Amerika’nın ancak Türkiye’nin oluşturduğu Karadeniz projelerine katılarak işbirliği yapabileceğini itiraf etmek gerekir.

Montrö rejiminin sınırlarını Amerikan talepleri doğrultusunda yeniden yorumlamanın da dar sınırları bulunuyor. Aksi halde Montrö rejiminin uygulamacısı olarak güvenilirliğimizi kısa sürede kaybedebiliriz.

Montrö rejiminde kısmi değişikliğe gitmek düşünülebilir. Bizim de bu rejimden bazı sıkıntılarımız var. Gemi trafiği çok arttı. Kıyıdaş ülkeler geliştikçe bu trafiğin Boğazlar güvenliğini iyice tehlikeye atacak boyutlara ulaşması mümkün. Şu anda bile, uyguladığımız modern teknolojiye rağmen, tehlikeli madde trafiğinin büyük can kaybına yol açabileceği kazaları önlememiz imkânsız. Savaş gemisi teknolojisindeki gelişmelerin Montrö rejimine uydurulması da sorun yaratıyor. Ama tüm bu şikâyetlerimiz, rejim değişikliğinin getireceği belirsizliğe değecek mi?..

Sözleşmenin 29. maddesine göre, her beş yılda bir değişiklik önermek mümkün. Amerika ve diğer yabancı NATO savaş gemileri üzerindeki kısıtlamaları gevşetmek için 14. ve 18. maddelerde değişiklik yapılmasını sağlamak için imzacı ülkelerin dörtte üçünün desteğini bulmak da zor olmayabilir.

Ama Rusya’nın olası itirazının rejimi tehlikeye düşürmesi ihtimali göz ardı edilemez.

28. maddeye göre 1956’dan itibaren her imzacı ülke iki yıl önceden sözleşmenin feshini isteyebilir.

O zaman tarafların tek taahhüdü yeni rejim için bir konferans toplamaktan ibaret.Yeni rejim oluşturuluncaya kadar bir ara rejim de öngörülmemiş. Sözleşme sona erince yürürlükte kalacak tek madde olan 1. maddeye göre Boğazlar’da geçiş ve ulaşım serbest olmaya devam edecek.

Türkiye’nin rızası olmadan yapılacak böyle bir fesih, gerek Karadeniz gerekse NATO için büyük bir krize yol açar. Türkiye kendi çok yönlü güvenliğini garanti altına alacak her türlü uygulama ve düzenleme yapmayı egemenliğinin doğal gereği sayar.

Öte yandan Türkiye böylesi kaos yaratmaya elverişli bir durumda Amerika’nın ileri dönük olası politika seçeneklerini de göz önüne almak zorundadır. Montrö rejiminin tahrip olduğu bir durumda, Irak savaşı sonrasında Amerika’nın kısmen de olsa inziva politikasına dönmesi, Atlantik ilişkilerinin kalıcı biçimde bozulması, iktidar değişikliği sonucu strateji değişikliğine gitmesi, Çin’in güçlenip süpergüç düzeyine çıkması sonucunda gerilemesi veya Rusya ile anlaşması Türkiye’yi büyük güvenlik sorunlarıyla baş başa bırakabilir.

İyisi mi biz eski marşı söylemeye devam edelim: Karadeniz Karadeniz gelen düşman değil, biziz…

Yorumlar kapatıldı.