İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bu neyin hazırlığı?

Murat Belge

Şu yaşadığımız günlerde, basında veya TV kanallarında izlediğimiz ya da kendi gözümüzle gözlemlediğimiz Türkiye’de, çok uzak olmayan bir gelecekte Avrupa Birliği’ne üye olmaya hazırlanan bir toplum görüntüsü veren hiçbir şey yok. Bunun tersini yapmaya kararlı bir toplum görüntüsü veren çok şey var.

Birkaç yıl öncesine kadar, AB’ye katılma isteğinin yaygınlığını ölçen anketlerde bunu isteyenlerin sayısının doruğa varmış olduğunu düşünüyorum. Benzer durumda başka ülkelerde varılan sonuçlarla kıyaslandığında, buna olumlu bakanların oranı bir hayli daha yüksekti. ‘Doruk’sa, o zaman bunun daha da yükselmesini bekleyemeyiz. Oranlarda bir değişiklik olacaksa bunun bir ‘artış’ değil, bir ‘düşüş’ olarak ortaya çıkması doğaldır. Nitekim gene benzer durumdaki ülkelerde, hedef yaklaştıkça katılma talebinin de gevşediği görüldü.

Ama bu ‘yüzeydeki’ benzerliğe rağmen, Türkiye’deki durumun sözgelişi Polonya’dan, Macaristan’dan vb. farklı olduğu kanısındayım. Oralarda, AB’ye özgü standartların (ağırlıkla da ekonomik düzeyde) tutturulması için gerekli dönüşümler ciddiye alınarak uygulanıyor, bu da insanların geleneksel alışkanlıklarına uymadığı için tedirginlik yaratıyordu. Türkiye’de henüz bunlara başlandığı bile söylenemez. Burada, birkaç sonucu belirsiz yasal değişiklik dışında, hayatın temeline inen bir değişim çabası yok, her şey henüz söz düzeyinde. Peynir üretme biçimimiz, peynir ambalajlama biçimimiz, buna benzer somut süreçlerde uyulması gereken yeni kurallar filan değil, ‘AB’ye girersek ülke bölünür mü?’ türünden aslı esası olmayan spekülasyonlarla değişiyor toplumun tutumları. Spekülasyonu başlatan da, çeşitli ajitasyonlarla devam ettirenler de, AB yolunu tıkamaya kesin olarak kararlı olanlar. Hareketi onlar getiriyor, gündemi onlar belirliyor.

Örneğin şu Berlin’deki Talat Paşa gösterisi gibi bir olay… Ne gibi gelişmeler olduğunu tam izleyemedim; bir gün izin verilmediğini, ertesi gün de bu ‘yasak’ kararının kalktığını işittim. Ama oldu mu, olacak mı, olmayacak mı faslı önemli değil benim konuştuğum bu bağlamda. Birilerinin oturup böyle bir eylemi düşünmüş olmaları yeterince anlamlı bu çağrı karşısında ‘bayrağını alıp’ oraya gideceklerin birçoğu ‘genosid’ suçlamasının hiçbir temeli olmadığına ve Türkiye’nin bir iftiraya uğradığına içtenlikle inanan kimseler olabilir. Ama düzenleyenler bunun olduğunu bilen ve olmasını onaylayan kişiler. Bugün de bir benzerinin yapılmasında rol üstlenmeye hazır olan kişiler.

Peki, geri kalanlar açısından durum ne? Yazıya ‘AB’ye hazırlanma’ teması ile başlamıştım, gene oradan devam edeyim. Geleceğin bunu temel alarak çizilmesinden yana olanlar ne diyor, nasıl bakıyor Talat Paşa için bayrağını kapıp Berlin’e giden Türkler olayına? Tasarlanan bu eylemin sonucu ne olacak? Türkler orada ellerinde bayraklarıyla toplandığı zaman dünya oturup ‘Galiba böyle bir olay olmamış. Tarihte bir Ermeni kıyım olayı yok, dolayısıyla Talat Paşa’nın da tarihi bir sorumluluğu yok’ mu diyecek?

Ya da, ‘Bu Türkler böyle davrandıklarına göre, dünyaya meydan okuyorlar. ‘Yaptık, gene yaparız’ demek istiyorlar. Böyle bir toplumla bizim herhangi bir işimiz olamaz’ türünden bir sonuca mı varacaktır, olayı izleyen dünya kamuoyu?

‘Dünyaya meydan okumak’ birçok durumda güzel, övülesi bir tavır olabilir. Ama. ‘Ben faşistim, faşist kalacağım!’ biçimini aldığı zaman değil. Bunun getireceği haklı izolasyonu, bayrağını alıp Berlin’e gitmeye hazırlananlardan birçoklarının da istemeyeceğini sanıyorum.

Yorumlar kapatıldı.