İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yoldaş Pançuni

Ayşe Günaysu

‘Sevgili Yoldaşlar, direktiflerinizi alır almaz Arapkir’den yola çıktım ve dört günlük yolculuktan, Şepik, Vağşen, Gırani ve Maşkert köylerinde birer gece konakladıktan sonra, propagandamıza en elverişli yer olan Dzabılvar’a vardım. Dzabilvar burjuvazisini Res Serko ve birkaç yandaşı temsil ediyor. Bu pis burjuva, zavallı köylüler üzerindeki asırlık sömürüsünün ürünü olan üç tarlaya, iki ineğe, bir eşeğe ve iki de keçiye sahip. Ortaçağ ruhanilerini, gericiliği, obskürantizmi temsil eden yaşlı papaz Der Sahak’ın haftada birkaç kez Res Serko’nun evinde yemek yediğini de belirtmem gerek. Kapitalistlerin ve ruhbanların yoksul sınıfa karşı ebedi ittifakı. Dzabilvar’da işçi sınıfı aynı zamanda demirci olan Mıgo’dan oluşuyor. İki gün önce Res Serko’nun eşeğinin nalı düştü ve bu pis burjuva, Mıgo’ya başvurmaya mecbur oldu. Genel grev ilan etmesi ve Serko’nun eşeğini nalsız bırakması için Mıgo’yu ikna etmeye çok uğraştım. Maalesef Mıgo ikna olmadı, zira henüz yeterince propaganda yapmamıştım.’

Ermeni mizah yazarı Yervant Odyan’ın kitabı Yoldaş Pançuni, Aras Yayıncılık tarafından 2000 yılında yayınlandı. Ama ilk yazılış ve yayınlanış tarihi 1909’du.

O günler, Ermeni sosyalist Dikran Zaven’in ‘Türkiye Ermenileri kendi kurtuluş davalarını, aynı boyunduruk altındaki başkalarının kurtuluş davasından ayırmamalıdırlar. Türkiye’de tek bir olanak vardır: Büyük Devrim… Ermenileri, Türkleri, Kürtleri, Süryanileri, Yezidileri, Dürzileri, Rumları, Yahudileri, Arapları, Arnavutları ve Makedonları köle eden bu rejim, bütün bu halkların ve ırkların birleşik güçleriyle devrilmelidir’ diye yazdığı (Osmanlı İmparatoluğu’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik, İletişim Yayınları, s.209) günlerdi. Ama tarih Ermeni devrimcileri ince ince alaya alan Yervant Odyan’ı haklı çıkardı. Ermeni devrimcilerin, Yahudi ve Rum işçi önderlerinin ulusların kardeşliği ve hep birlikte egemenlere karşı mücadelesini savundukları topraklarda halklar, ‘kardeş’ halklar tarafından katledildi. Anadolu’da, zenginiyle, fakiriyle, devletiyle, vatandaşıyla Türk, Kürt diğer Müslüman halk, her sınıftan bütün bir gayrımüslim nüfusu ve yarattıkları uygarlığı yok etti. Anadolu’nun tarihine sınıfsal çatışma değil, ulusal ve dinsel çatışma yön verdi. Dahası, bu büyük etnik temizliğin gerçekleştiği topraklarda Türkiye sosyalist-komünist hareketi karanlık tarihine gözlerini kapadı. Yaşananları gelecek kuşaklara aktarma görevini üstlenmedi, tersine gizlenmesine razı oldu. Ermeni, Rum, Süryani halkların etnik temizliği, özellikle Ermeni soykırımı gündeme, Türkiye sosyalist hareketinin öncülüğünde değil, ancak başka ülkelerin parlamentolarının, AB sürecinin dürtüklemesi ve Türk milliyetçiliğinin buna gösterdiği tepkiyle tartışılır oldu. Sosyalist hareket Kürtlerin haklarını korumada da öncülük yapamadı. Kimliklerini özgürce yaşama mücadelesi de Kürtlere düştü.

Eleştirimin sivri ucunu sosyalistlere, sola, solculara yönelttiğim bu türden yazılarda ‘sosyalist’lerden kimi kastettiğim soruluyor sık sık. Bütün sosyalistleri suçlamamın yanlış olduğu söyleniyor. Ben bu ülkede varolan çeşitli renklerden, çeşitli tonlardan sosyalistlerin ortak paydaları üzerinde temellenen kolektif bir sosyalist kimliği kastediyorum. Sosyalizmi sınıf çatışmasına, emek-sermaye gerilimine, emperyalizm-ezilen halklar kutuplaşmasına indirgeyen, kendilerini zorla gündeme sokan Kürt sorununa, Ermeni soykırımına ilgiyle ve duyarlılıkla yaklaşsa, hatta üzerine eğilip çalışmalar yapsa bile bunların nedenlerini ve sonuçlarını, güncel analizlerine, gelecek projelerine ve genel sosyalizm anlayışına entegre edemeyen bir sosyalist kimlikten bahsediyorum. Irkçılık, milliyetçilik, ayrımcılık, şiddet, militarizm gibi sınıflar üstü, doğrudan ve yalnızca sınıf çatışmasının dinamikleriyle açıklanamayacak sorunları dikkate alsa bile bunları, sanki sosyalizmin ‘asal’ konularından ayrı kompartımanlardaymış gibi ele alan bir sosyalizm bu.

Yoldaş Pançuni’ye dönecek olursak, ben diyorum ki, inançlarımızı besleyen, aidiyetlerimizi pekiştiren güzellemeler ve onaylamalar bizi rahatlatır, kendimizi iyi hissettirir. Ama bizi de ilerletmez. İlerletecek olan tatsız, rahatsız edici, hatta öfkelendirici sorulardır. Bu yüzden soru sormak gerek. Türkiye’de komünistler ve sosyalistler ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmle mücadelede neden sınıfta kaldı? Eksiğimiz neydi? Geleceğin sosyalist kuşaklarına neyi aktaramadık? Ve evet, Yoldaş Pançuni nerede yanıldı?

Yorumlar kapatıldı.