İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hukuk öğreniyorlar (1)

Gündüz Aktan

Taner Akçam, Birikim’de (Kasım 2005) ‘Gündüz Aktan ve Soykırımda Saik Meselesi’ başlığı altında hakaretlerle dolu bir yazı yazdı. Daha sonra bu yazı Agos’ta dizi yapıldı. Akçam’ın saldırgan bir üslup benimsemesinin nedenleri olmalı. Ermenilere soykırım yapıldığını iddia eden kitaplar yazdıktan sonra, bir gün hukukun soykırımı tanımladığını öğrenirseniz, yazdıklarınızın hukuka uygun olduğunu kanıtlamak için çırpınabilirsiniz.

Ama yine de hukuku çalışmaya başlamanız iyi bir şey. Zamanla hatalarınızı anlayabilirsiniz.

Tartışmalı soykırım iddialarına ilişkin hukuki yaklaşım benimsenirse, ki doğrusu budur, farklı görüşlerden oluşan dosyaların hukuk kuralları çerçevesinde savunulmasının uygar biçimde yapılmaması için de bir neden olmaz.

Öte yandan hukuki yaklaşımı benimseyenler, ‘hukuka bakarak’ Ermeni olaylarının soykırım olduğuna kendisinin karar veremeyeceğini de bilir. Soykırımı hukuk tanımlar, ama bireysel veya kolektif sorumluluğu saptamak yetkisi mahkemelere aittir. ‘Hukuka göre Ermeni olayları soykırımdır’ diyenler, ihtilafın mahkeme ya da tahkimle çözümlenmesini savunamazlarsa, görüşlerinin pek değeri yoktur. Tahmin edeceğiniz gibi Akçam yargıyı ağzına alamıyor. Yoksa ‘dostları’ ona çok kızarlar.

Hukuken geçerli soykırım kavramını anlamak için, Nuremberg Mahkemesi ilkeleri 6 (c), BM Genel Kurul Kararı 96(1) ve Lemkin’in yazdıklarını bir tarafa bırakmak lazım. Zira sözleşmedeki soykırım tanımı, daha öncekilerden farklı ve çok daha dar.

Soykırımın varlığını saptamak için ‘yok etme kastı’, ‘saik’ ve soykırım eylemlerine maruz kalan ‘grup’ konularının ele alınması gerekiyor.

Saikin genelde iç ceza hukuku metinlerine girmediği doğru. Bir suç işlenmişse, saik yani bir suçun neden işlenmiş olduğu ikinci derecede öneme sahip. Hâkim, saiki sadece cezayı hafifletici ya da ağırlaştırıcı unsur olarak göz önüne alır. Ama saikin hiçbir hukuk metninde yer almadığı iddiası yanlış. Örnek ‘Her Türlü Irk Ayrımcılığının Önlenmesi BM Sözleşmesi’.

Öte yandan bir grubu yok etme kastı adi suç kastından farklı. Bir olayda çok sayıda insan öldürülmüşse, bu olayın sonucuna bakıp, soykırım suçu işlendi diyemiyorsunuz. Yok etme özel kastının olduğunu kanıtlamak gerekiyor.

Sözleşmenin yapılmasına yol açan Yahudi soykırımının inanılmaz vahşetini göz önüne getirmezseniz, yok etme kastını anlayamazsınız. Nasıl oldu da bu kadar insanlık dışı, tarihte görülmemiş, tarifsiz,
hatta konulan ismin dahi tam temsil edemediği faciaya yol açan bir yok etme kastı ‘uygar’ dünyada ortaya çıktı? Sorun bu soruya verilecek cevapla ilgili.

Bunun cevabı basit: Antisemitizm olmasaydı Holokost olamazdı. Antisemitizm, Yahudilere karşı duyulan ırkçı nefret olarak yok etme kastının altındaki saiki oluşturuyor. Yani antisemitizm saiki olmasaydı Nazilerin Yahudileri yok etme kastı oluşamazdı ve Holokost gerçekleştirilemezdi.

Sözleşmenin girişinde tarihte başka soykırımlar da olduğuna yapılan atıf, ırkçılık dışındaki saiklerle soykırım yapılabileceği anlamına gelmiyor. Katarların katli, sömürgecilik ve Amerikan kıtasının keşfi dolayısıyla yapılan soykırımlarda da ırkçı saik vardı.

Sözleşme müzakerelerinde ırkçılığı tek saik olarak metne sokmak isteyenlerle, yok etme kastının saikini ırkçılıkla sınırlamak istemeyenler şiddetle tartıştılar. Irkçı saike karşı çıkan önemli ülkeler o tarihlerde ya sömürgeciydiler ya da zencilere karşı ırkçılıkla maluldüler. Sonunda ‘Kişileri başka bir neden olmadan, sırf bir grubun mensubu oldukları için yok etmek’ anlamına gelen ‘as such’ bir uzlaşı olarak metne girdi. Ülkelerden bir kısmı bunu ırkçılık saiki saydılar, diğerleri saik dahi saymadılar. Başkan bu ibareyi isteyen ülkenin istediği gibi yorumlayacağını bildirdi.

Benim gibi birçokları ırkçı saik olmadan yok etme özel kastı oluşamayacağını ve soykırım yapılamayacağını düşünüyor. Akçam ise ırkçılığın olmadığı Osmanlı’nın Ermeni soykırımını yaptığını kanıtlamak için başka saiklerle de soykırım olabileceğini ileri sürüyor.

Göreceğiz.

Yorumlar kapatıldı.