İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant Dink’in göremediği…

Ekrem Dumanlı

Düşünce Özgürlüğü panelinde konuşan Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, İstiklal Marşı’nı bölücü bulduğunu söylemiş.

Dink’i rahatsız eden “Kahraman ırkıma bir gül” mısraı imiş. “Bu mu bütünleştirici ulusal marş?” sorusunu yönelten yazara göre marşın şairi “kahraman ırkım” yerine “çalışkan halkım” demeliymiş. Dün Milliyet’te Taha Akyol, marşımızın yazıldığı günlerdeki ırk ve kavim kelimelerinin farkını vurguluyor ve Dink’i eleştiriyordu.

Kabul etmek gerekir ki milli marşlar, özellikle İstiklal Marşı’mız, belli şartların hissî ve hamasî atmosferinde yazılmıştır. Bugünkü moda değerlerin eşliğinde seksen küsur sene geriye gidip “Neden o tabiri değil de, bunu kullandın?” demek, tarihî hakikatlere de, sosyal gerçekliğe de uygun bir sorgulama mantığı değildir. Bir de şöyle düşünmeli Agos Yayın Yönetmeni. Emperyalizme karşı yedi cephede mücadele vermiş bir millet, onca savlet ve ihanete boyun eğmeyerek, büyük bir imparatorluğun küllerinden gencecik bir devlet inşa etmiş; yıllar sonra kalkıp bu insanlara şöyle diyemezsiniz: “Milli marşımızı hümanist bir üslupla yazsaydınız ya”. Akif’in mısralarını gözyaşlarıyla dinleyen ve duygu yüklü bu epik şiiri milli marş olarak kabul eden milletvekillerine bu teklifi o gün yapsanız ne kadar sakil karşılanırdınız. Tarih budur! Dünkü şartları bugünkü değerler üzerinden yargılamaya kalkmak, yarınki şartların tokatını peşinen kabul etmemiz anlamına gelir. Çünkü bugün kutsanan değerlere de yarınki toplumların nasıl bir kıymet biçeceğini bilemiyoruz.

Dink’in yanıldığı bir nokta daha var: Yeryüzündeki bütün milli marşlarda hamasî ve millî söylemler vardır. Her ne kadar diğer dünya ülkeleri gibi biz de “Milli Marş” tabirini kullansak bile bizimki “İstiklal Marşı”dır; yani özgürlük mücadelesinin zafer destanıdır. Bugünkü çoğulcu yapı ile herkes “bana göre bazı kelimeler değişmeli” derse, hiçbir ülke bu karmaşanın içinden çıkamaz. Millî ve dinî atıfları görmek için bir-iki marşa bakmak kâfidir: İngiliz Milli Marşı’ndan: “Bütün gizli düşmanlardan, bütün suikastçıların fırtınalarından, Tanrı kraliçeyi korusun… Asi İskoçları ezip geçmek için, Tanrı kraliçeyi korusun.” Rusya Milli Marşı’ndan: “Sen dünyada eşsizsin! Tanrının koruduğu tabii topraklarımızsın.” Ermenistan Milli Marşı’ndan: “Şu (bayrağa) bak, üç renkli. O bizim armağan edilmiş sembolümüzdür. Parlasın düşmanlarımıza karşı…” İtalyan Milli Marşı’ndan: “Ölmek için hazır ol! İtalya seni çağırıyor… Polonya’nın ve İtalya’nın kanını içen Avusturya kartalı kanatlarını kaybediyor… Hazır ol ölmek için, İtalya seni çağırıyor.”

Hangi milli marşa göz atsanız durum budur. Hrant gibi düşündüğümüzde mesela, Türklerin de 1823’te Ferenc Kölcsey tarafından yazılan Macar Milli Marşı’na itiraz etmesi gerekir. Çünkü “Vahşi Türkler” diyor. İsrail Milli Marşı “Vaat edilmiş topraklar” üzerine destansı bir dil kullanıyor… Milli marşlar tarihî şartların hazırladığı özel metinlerdir. Bunlara etnik, ideolojik bahanelerle karşı çıkılmaz; çıkılırsa mesele büsbütün kördüğüm olur.

Milliyetçiliğin yükselmesinden kaygı duyanlar, tehlikeli gördükleri bu yükselişe bir bakıma yardımcı oluyor. Çünkü bazen söylenenler, kışkırtma amacı güdülmese bile insanları tahrik etmeye yetebiliyor. Orhan Pamuk olayında da, Ermeni konferansında da maalesef bu hassas nokta ihmal edildi. Elbette herkes düşüncesini özgürce söylemeli; ancak tahrik etmeden, incitmeden, sosyal yapıyı çatlatmadan. Kışkırtıcı söylemler olmasa milliyetçilik, kafatasçılığa doğru kayar mı hiç? “Aşırı milliyetçilik” asıl gücünü milliyetçiliğin yükselmesinden endişe duyan kişilerin tahrikinden alıyor olmasın?

Yorumlar kapatıldı.