İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nerede eski tetikçiler!

Susurluk’un maruf ismi Yeşil’in haraç çetesi kurduğu iddia ediliyor. Böyle kişiler Osmanlı’da ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında vardı, ama para-pul peşinde değillerdi

AVNİ ÖZGÜREL

Geçtiğimiz hafta İstanbul’da polisin gerçekleştirdiği bir baskınla ortaya çıktı ki, artık cümle âlemin kod adıyla tanıdığı ‘Yeşil’ yaşıyor; hatta yaşamakla kalmıyor faal de!.. Haraç çetesi, v.s. Gazetelere yansıyan malum haberler.

Tetikçilik eski ‘zenaat!’ İnsanlık tarihinin her döneminde hâkim otorite tetikçileriyle var olageldi. Kimi adam vuran, kimi vurulmasına zemin hazırlayan bu tetikçiler içinde kendine hayrı olan çıkmadığı gibi, bunların çevresinde yer aldığı kişiler nezdinde itibarlı sayıldıkları da görülmedi. Hatta çoğu uğruna adam öldürdükleri kişilerce ortadan kaldırıldı.

Baltacılar

Osmanlı padişahlarının bu türden bir derdi olduğu söylenemez. Sarayın ‘Baltacılar’ takımı, bu işler için hünkârın gözünün içine bakan kimselerdi mesela… Beklenmedik hamilelikle başkadınefendiyi sinirlendiren cariyeden tutun, paşaya, sadrazama, valide sultana, hatta padişaha varana kadar kimlere boyun eğdirmediler.

Ama bu takım günümüzdeki manasıyla ‘tetikçi’ sayılır mı bilmem. Zira kendi kafalarına göre öç alan tipler değillerdi. O yüzden gizlisi saklıları yoktu Baltacıların.

Komitecilik

Tetikçilik ‘Komitecilik’le birlikte doğdu bizde. Balkanlarda çetelerin içinde serpildi, Ermeni muhitinde tecrübe kazandı, İttihad Terakki’yle su yüzüne çıktı. Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı, Filibeli Hilmi, Mümtaz Bey… ‘Teşkilatın’ vur dediğini vuran isimlerdi bunlar.

İstanbullu Çerkes bir aileye mensuptu Yakup Cemil. 1903’te Harp Okulu’nu bitirip Rumeli’ye tayin edildiği gün çektiği silahını neredeyse bir daha kılıfına koymadı.

Sertliği, acımasızlığıyla eşkıyanın korkulu rüyası olmuştu. İttihatçılık o dönem moda olduğu için de cemiyete girdi, birkaç sene sonra da askerlikten istifa edip partiye kapılandı.

Enver Paşa onun deli gözlülüğünün başlarına iş açabileceği endişesiyle Libya’ya gidip Trablus’ta direnişçilere katılmasını isteyince lafı ikiletmedi, yeniden üniformayı geçirdi üstüne. Ama orada, kimin lafının geçeceği, kimin isteğinin öncelikli olduğu kavgası yüzünden tutunamadı.

Yerel halktan olup İstanbul’da eğitim görmüş, orduya katılmış ve kendi ülkesindeki milli mücadelenin dışında kalmamak amacıyla oraya gönüllü olarak gelmiş kişilerin emirlerini sırf ten renkleri koyu olduğu için dinlemeyeceğini, bunu içine sindiremediğini açıkça söylüyordu.

Ve İstanbul’a döndü. Döner dömez de ayağının tozuyla Babıâli Baskını diye bilinen hadiseye karıştı. 1913 senesinin 23 Ocak günü Enver Paşa yanında bir grup tetikçiyle dönemin başbakanlığı Babıâli’ye girdi. ‘Burada kan istemiyorum’ diye tembihlemişti Enver hepsini önceden ama Yakup Cemil’in bir kulağından girdi, diğerinden çıktı bu söz. Ve daha ilk adımda silahını çekip orada gördüğü Harbiye Nazırı (Savunma Bakanı) Nazım Paşa’yı şakağından vuruverdi.

‘Ne halt ettin!’

Enver’in ‘Ne halt ettin’ lafını duymamazlıktan geldi. “Bu adamlara laf mı anlatacaksın, anlamazlar, sustururuz biter…” dedi ve tabancasında kalan kurşunları yerde can çekişen Nazım Paşa’ya boşalttı. Bu olay teşkilatın tetikçileri listesinde onu bir numaraya yükseltmeye yetti.

Parti kimden rahatsızsa Yakup Cemil’e adının verilmesi kâfiydi. Öylesine başına buyruk hale geldi ki Yakup, Enver bile ondan ürker oldu. Ve çareyi onu Kafkas cephesine göndermekte buldu. Oradan önce Bitlis’e sonra Bağdat’a gitti.

Zaman içinde konumunu unuttu. Öyle ki savaşın nasıl idare edilmesi gerektiği konusunda Enver Paşa’ya akıl veren mektuplar yazıyor, ona Almanya’yla ittifakı terk edip itilaf devletleriyle ‘müstakil barış’ anlaşması yapılması tavsiyesinde bulunuyordu.

Bekirağa Bölüğü

Enver aldırmayınca da onu ortadan kaldırmanın hesaplarını yapmaya başladı. Talat Paşa uyandırmasa Enver askerlik arkadaşının bu düşüncede olduğuna inanacağı yoktu. Talat Paşa, Yakup Cemil’den kurtulmak gerektiği konusunda onu güç ikna etti. Tutuklama için iri yarı altı askerden oluşan özel bir tim kuruldu ve böylece evinde yakalandı. Bekirağa Bölüğü’nde özel hücrede kalıyor, hapishane müdürü İsmail Hakkı Bey dahil herkesten saygı görüyordu. Mahkeme, sadrazamın talimatıyla idama mahkûm etti, ama bunu yüzüne karşı söylemeye cesaret edemeyerek, karar gıyabında dosya üzerinden alındı. Arkadaşının idam kararının altında imzasının bulunmasını istemedi Enver, Almanya’ya gitti. Onun yokluğunda Talat Paşa onayladı hükmü ve 1916 senesinin 11 Eylül sabahı kurşuna dizildi. 200 inzibat güvenlik tedbiri almıştı o infaz mahalline götürülürken.

Bir yüzük, bir saat

Kâğıthane’de bekleyen infaz mangasının karşısına çıkmadan getirilen imama, “Hoca zahmet buyurma, aptesliyim. Ben Allah’a karşı vazifelerimi eksiksiz yaptım” dedi.

Savcı muavini vasiyeti olup olmadığını sorduğunda da “Malım yok ki vasiyet edeyim. Yalnız şu yüzüğümle saatimi hanımıma verin. Çocuklarımı da arkadaşlarım herhalde aç bırakmazlar” dedi. Onu öldürmek için iki kez ateş emri aldı manga. Ancak ondört kurşunla yıkıldı Yakup. Ona rağmen yarım saat sürdü ölmesi. Vatana ihanet suçundan kurşuna dizildi dizilmesine ama ölümünün akabinde ailesine ‘Vatana hizmet’ tertibinden toplam 100 kuruş aylık bağlandı.

Çerçeve

Filistin’in umudu Hitler

Hamas’ın Filistin’de seçimi kazanması elbette çok önemli. Filistin sorunu konusunda en radikal fikirleri savunan kadro şimdi yönetim sorumluluğunda ve halkın onlardan beklentilerine cevap verme mevkiinde. Ve bunun için sadece kendi halkının güveninin yetmeyeceğini, başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünyaya ‘bela değil, çözüm için’ var olduğunu kanıtlaması gerek Hamas’ın. Hamas kısa zamanda sorun çözmenin elini taşın altına koymak olduğunu anlayacak, kimsenin onlar adına dertleri halletmeyeceğini fark edecektir.

Bunu düşünmeleri için tarihe bakmaları kâfi. Geçmişte İngiltere’ye, Fransa’ya, Rusya’ya güvenip aldatıldılar. Bunun üzerine 1. Dünya Savaşı’nın mağlubu ve İngiliz-Fransız işbirliğinin mağduru Almanya’ya yaklaştılar. Hitler’e bel bağladılar. Sonucu biliyoruz… Kudüs Müslümanlar için ne mana ifade ediyorsa Museviler ve Hıristiyanlar için de aynı şekilde önemli. Yahudiler açısında İsrail kendilerine ‘Vaat edilmiş toprak.’

Göçün başlangıcı

Filistin’e Yahudi göçünün başlaması İsrail’in kuruluşundan çok önce. 1. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında İngiltere’nin durduramadığı bir süreç yaşandı.

Londra bölgede Yahudi varlığını istemediğinden değil Arap dünyasına ilişkin hesaplarından dolayı petrolün üzerinde oturan insanları öfkelendirmemek için o dönem Filistin’in Yahudileştirilmesine karşıydı. Hesap tutmadı. 1940’lara doğru Araplar Batı dünyasından hayır gelmeyeceğini anladılar.

Nazilere sempati

O dönemde Avrupa’yı kana boğan savaşı başlatan Hitler’in Yahudi karşıtı siyasetinin Arap dünyasında sempatiyle karşılandığını söylemeye gerek yok. Araplar açısından, şayet Avrupa’da Filistin’e göç edecek Yahudi nüfus kalmazsa üzerlerine gelen dalga pekâlâ durabilirdi. Üstelik bunu sağlayacak olan Almanya gibi askeri gücünün zirvesinde bir ülke olunca sorunun kolay çözüleceği sanıldı.

Hitler’e sempati öyle yüksekti ki Kudüs Müftüsü Hüseyin, Nazi liderini ziyaret etti, Almanya’daki Müslümanları Yahudilere karşı ‘bilinçlendirmek’ için Alman propagandistlerin hazırlamayı düşündüğü basılı malzemeye katkı sundu ve nihayet Hitler’in anı/program kitabı Kavgam’ı Arapça bastı. Nazi propaganda mekanizması bunları Bosna Müslümanlarından başlayarak Avrupa’nın dört yanında ve Rusya içinde Müslümanlara dağıttı…

Çerçeve

Batı ülkeleri ve Hz. İsa’nın gazabı

Avrupalılar Hz. Muhammed’in karikatürlerine Müslümanların gösterdiği tepkiyi anlamakta hâlâ zorlanıyor.

Hıristiyan ama dinle alakası pamuk ipliğine bağlı seviyeye indirgenmiş Avrupa kendi peygamberine hangi muameleyi yaptıysa farklı inançların kutsallarına da aynı şekilde yaklaşabileceğini düşünüyor ve ‘ifade hürriyeti’ açısından bakarak bundan tabii bir şey olmayacağını sanıyordu. Ama böyle olmadı. Tırmanan tepkileri biliyorsunuz.

Geçmişte Avrupa Hz. İsa’yı her fırsatta horladı, hırpaladı. Karikatür, fıkra, parodi, skeç konusuydu Hz. İsa. Gerçi kilisenin kimseye göz açtırmayan tahakkümü doğurdu öfke ve tepkiyi ama bayrak açılan kişi Hz. İsa oldu. Yukarıda yer alan 16-17. yüzyıla ait çizimlerden birinde sözünü ettiğim dalgayı görmek mümkün. Hz. İsa’nın o dönemin Avrupasınca sorgulanışı resmedilmiş birinde; diğerinde ise Protestanlığın kurucusu Luther’in sebep olduğu kafa karışıklığı.

Eski arkadaşlar kanlı bıçaklı olunca iş idamla çözüldü…

Enver Paşa (solda) askerlik arkadaşı ünlü Tetikçi Yakup Cemil’in (ortada) kendisini ortadan kaldırmaya karar verdiğini ilk duyduğunda inanmadı. Ancak Talat Paşa (sağda) Enver’i ikna etti ve başına buyruk davranmaya başlayan Yakup Cemil’in ortadan kaldırılmasına karar verildi. Yakup Cemil, Kâğıthane’de ‘vatana ihanet’ten kurşuna dizildi, ailesine ‘vatana hizmet’ten maaş bağlandı.

Yorumlar kapatıldı.