İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir 301 davası daha!

Hasan Cemal

Bugün Ankara’da bir dava var. Yine bir ifade özgürlüğü, bilim özgürlüğü davası…

Ve yine 301’den!

İki profesör yargılanıyor:

İbrahim Kaboğlu, Baskın Oran.

İkisi de siyaset bilimi ve Anayasa hukuku alanlarında yurt içi ve dışında değerini kanıtlamış akademisyenler.

Neyle mi suçlanıyorlar?

Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığının bünyesi içinde, doğru bir kararla, İnsan Hakları Danışma Kurulu oluşturuluyor. Başkanlığına Prof. Kaboğlu, Azınlık Hakları Komisyonu raportörlüğüne de Prof. Oran getiriliyor.

Prof. Baskın Oran çalışıyor ve azınlık hakları-kültürel haklar ile ilgili bir rapor yazıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde üst kimlik-alt kimlik konusunu gündeme getiriyor.

Ve kritik bir öneri yapıyor:

Türkiyelilik!

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının resmi adı Türkiyeli olsun; Türkü, Kürdü, Arnavudu, Gürcüsü, Boşnağı, Çerkezi, Abazası, Adigesi, Arabı, Ermenisi, Musevisi, Rumu, Süryanisi, her neyse, onlar da alt kimlikleri oluştursunlar diyor.

Senin hukuki sıfatın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olur, ama aynı zamanda sosyolojik olarak Türk de, Kürt de, Çerkez de, Arap da olabilirsin diyor.

Anlaşılan, Türkiye’nin bu sayede bölücü etkilere daha kapalı hale geleceğine inandığı için böyle düşünüyor.

Raportörün görüşü…

Katılırsın, katılmazsın.

Bu da doğal.

Nihayet bir danışma kurulu!

Nitekim, Prof. Oran’ın ‘Türkiyelilik raporu’ tam bir buçuk yıl boyunca komisyonda tartışılıyor. Sonra oylanıyor ve dikkat edin, 24’e karşı 7 oyla kabul ediliyor. Rapor, kamuoyuna yansıyınca da kızılca kıyamet kopuyor.

Kızılelmacılar ayaklanıyor.

Ulusalcılar ayaklanıyor.

Neo-faşistler ayaklanıyor.

Ve arkasından dava:

5 yıla kadar hapis…

Halk arasına kin ve nefret yaymaktan, Anayasa Mahkemesi kararlarını eleştirmekten dolayı açılan davanın ilk duruşması bu sabah Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nde…

Mülkiye yıllarından arkadaşım Baskın Oran dün sabah şöyle diyordu:

“Türkiye’de vazifesini yapmayan cezalandırılmaz. Vazifesini yapan cezalandırılır. Bu raporu yazma vazifesi, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu Yönetmeliği’nin 5/a maddesi gereğince bize verildi.

Biz görevimizi yaptık.

Ayrıca, bu memlekette ifade özgürlüğü varsa, savcılık bu rapora ne karışır ki? Çünkü hakaret yok! Suça teşvik yok! Şiddete davet yok.

Ben akademisyenim.

Kanunu ihlal etmeyen istediğim şeyi yazarım. Ben devletten bunun için maaş alıyorum.

Bir nokta daha var:

Türkiye parçalanmasın diye Kürtlere bu memlekette Güneydoğulu diyoruz. Şimdi bu ölçeği büyütüp Türkiyeli deyince, Türkiye nasıl parçalanıyormuş anlamak zor.”

Evet Baskın kardeşim;

Bu memlekette çok şeye akıl erdirmek güç! Özellikle hukuk ve demokrasi alanında.

Kimileri demokrasiyi sevmiyor.

Kimileri demokrasiden korkuyor.

Kimileri devlete hukuk istemiyor.

Avrupa Birliği yolunda demokrasi düşmanlığı da, demokrasi korkusu da gittikçe büyüyor. “Avrupa Birliği yasaları Türkiye’ye bol geliyor!” sözleri her geçen gün daha çok kulaklarımıza çalınıyor.

Hukuk ve demokrasiye karşı direniş!

N’apalım?

Demokratik hukuk devleti için mücadele etmek de, demokrasi de kolay değil ülkemizde. Zaman alıyor, sabır ve kararlılık gerektiriyor.

Ama ben iyimserim.

Toplumun her kesimde olduğu gibi yargıda da, devlet bürokrasisinde de, siyaset meydanında da demokrasiyi ve hukuku sevenler çoğalıyor.

Yorumlar kapatıldı.