İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

MİT kiliseden 200 metre ötede

Zanlının hemen yakalanmasının nedeni MİT’in kiliseyi sürekli izlemesi olabilir. MİT binası kiliseye yakın. Ayrıca MİT kilisenin karşısında daire kiralamış

Derin devletin kalkışmaları yaşanıyor Trabzon’da. Derin devlet homojen illeri değil de, sicili bozuk olan ‘çokkültürlü, çokdinli, çokkimlikli’ yerleri kurcalıyor

Mehmet Ali Talat’ı Trabzon’a davet ettik 2003’te. Hiçbir otel oda vermedi. Emniyet müdürü, ‘halkın sevmediklerini getirmeyin, güvenlik sağlayamam’ dedi

NEŞE DÜZEL

NEDEN? Şinasi Haznedar

Türkiye’nin cazibe merkezlerinden biri haline gelmiş, futbolda İstanbul’a başkaldırmayı başarmış, ülkenin en büyük ticaret limanlarından birine sahip olmuş, Anadolu’nun tarihi dokusunun en parlak örneklerini içinde taşımış olan Trabzon, son zamanlarda tam anlamıyla bir çöküntü yaşıyor. Ekonomisinin sarsılması, limanının kullanılmaması, işsizliğin çoğalması ve fuhuş sektörünün güçlenmesiyle birlikte şehir bir mafyalaşma sürecine girdi. Peş peşe haraçlara, saldırılara, şike olaylarına, linç girişimlerine, cinayetlere, çocuk çetelerine sahne oldu. Şehrin güvenlik güçlerinin bazı yöneticilerinin de tuhaf ilişkilere ve ortaklıklara girmesi, bu tablonun vahametini artırdı. Çok kültürlü, çokdinli, çokkimlikli zengin bir geçmişten gelen Trabzon, bugünkü zaaflarıyla birlikte ele alındığında, her türlü provokasyona açık tehlikeli bir kent görüntüsü veriyor. Trabzon’da önde gelen sivil toplum hareketi Empati Grubu’nun kurucularından Şinasi Haznedar ile kentte ne tür kışkırtmalar yaşandığını, kimlerin ne tür hesaplarının bulunduğunu, kentin geçmişini ve rahip cinayetini konuştuk.

Türkiye’nin en seçkin kentlerinden biri olarak bildiğimiz Trabzon’un aslında bir dehşet şehri olduğunu görüverdik birdenbire. Bu herhalde bir-iki ayda olmadı. Öncelikle Türkiye’nin bu gerçeği nasıl zamanında fark edemediğini merak ediyorum. Devlet, İçişleri Bakanlığı, istihbarat örgütleri, televizyonları ve gazeteleriyle medya, bu gerçeği nasıl atladı?

Türkiye’nin tüm paranoyaları, korkuları, travmaları, sistemdeki çürümüşlükleri Trabzon’da mevcut ama Trabzon’da yaşanan bu olayların benzerleri Türkiye’nin başka illerinde de yaşanmıyor mu? Mesela mafya-güvenlik örgütü ve devlet ilişkileri sadece Trabzon’da değil başka illerde görülüyor. Ama Trabzon’da bu tür adli olayların yanı sıra bir başka şey daha var ki, o da, derin devletin kalkışmaları… Trabzon’daki son olaylar bir cümleyle özetlenirse, kaba milliyetçiliktir, devletin rutin yani hukuk dışına çıkma isteğinin dışavurumudur. Geçmişte bir cumhurbaşkanı, ‘Devlet zaman zaman rutin dışına çıkar’ dememiş miydi?

Trabzon’da çöküş nasıl başladı?

Trabzon’da çöküş aslında 1990’ların sonunda Türkiye’nin AB üyeliği işinin ciddileşmesiyle başladı. Kentte, farklı olana tahammülsüzlük, Trabzon’daki bazı siyasi partiler, bazı sivil toplum örgütleri ve devletin bazı güçleri ve yöneticileri eliyle beslendi. 1997 yılında, aralarında Rahmi Koç, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un da bulunduğu bir grup, ‘Din, Bilim ve Barış Sempozyumu’ için Venizelos gemisiyle Trabzon’a geldi. Sempozyumun öncesinde, ‘Bunlar Rum Pontus hayalini gerçekleştirmek istiyor. Trabzon Pontus’laşacak mı? Karadeniz Pontus gölü mü oluyor?’ diye, kentte milliyetçi ve şoven duygular öyle kışkırtıldı ve tepkiler öyle örgütlendi ki, gemidekiler Trabzon’a çıkamadı ve sempozyum yapılamadı. Aslında Trabzon’da böyle peş peşe olaylar yaşandı. Mesela Çeçen militanların 1995’te Trabzon limanındaki Avrasya feribotuna gelmesi herhalde birtakım merkezlerin desteğiyle oldu. Sonra İstanbul’daki Gazi Mahallesi olaylarının mahkemesi de Trabzon’da yapıldı.

Mahkeme yeri olarak niye Trabzon seçildi sizce?

Toplumu provoke edecek güçler veya ‘derin devlet’, sicili geçmişte ‘bozuk’ olan, yani geçmişte ‘çokkültürlü, çok-dinli, çokkimlikli’ olan yerleri kurcalıyor. Belli bir homojenliği olan kentleri ise kurcalamıyor. Mesela Yozgat’ta bu olaylar olmuyor. Çünkü orası yekpare, homojen bir vatandaş topluluğundan oluşan bir kent. Ama Diyarbakır, Tunceli, Kahramanmaraş’ta bu olaylar oluyor. Çünkü onlar da Trabzon gibi pek çok inancın ve etnik kimliğin bir arada bulunduğu kentler. 1998’lerde Gazi olaylarının Trabzon’daki duruşmaları sırasında çok kötü şeyler yaşandı. Hatta Trabzon emniyet müdürü destek için gelen sanık yakınlarını halay çekiyorlar diye yumrukladı. Trabzon’daki çöküşün ilk işaretleriydi bütün bunlar. Zaten zaman içinde Trabzon’da olaylar daha da tırmandı. 2003 yılında…

Ne oldu, ne yaşandı?

Şu anda KKTC’nin Cumhurbaşkanı olan Mehmet Ali Talat’ı biz Empati Grubu olarak Trabzon’da konferansa davet ettik. Trabzon’daki milliyetçi odakların parteleri ve sivil toplum örgütleri ve büyük çoğunlukla yerel medya ‘Kıbrıs’ı satan adam, Akel uşağı’ diye öyle provokasyonlar yaptılar ki, Trabzon’da ve ilçelerinde hiçbir otel Talat’a oda vermedi. Trabzon Emniyet Müdürü bize, ‘Halkın sevmediği, tasvip etmediği insanları kente getirmeyin. Güvenliği sağlayamam’ dedi. Ankara’da AK Parti’nin önde gelenlerini devreye soktuk da güvenlik sağlandı. Aslında Trabzon’daki linç girişimleri Mehmet Ali Talat’la başladı. Onu şehre sokmak istemeyen de bir avuç çete falan değildi. Yasal siyaset yapan güçler ve devletin güvenlik anlayışıydı.

Trabzon’da çöküşün ilk işaretleri görüldüğünde ne yapılmalıydı?

Trabzon’daki olaylar, ‘Bu bir güvenlik zaafıdır’ diyerek, sadece vali ve emniyet müdürü değiştirmekle önlenecek olaylar değil. Geçmişte yaşanan ve rahip cinayetiyle devam eden olayların her birinde Trabzon’da vali ve emniyet müdürü farklıydı. Peki ne değişti? Trabzon’daki olaylar bir sistem sorunudur ve bu olaylar Türkiye’de demokrasiyi geliştirmekle, şeffaflığı yerleştirmekle önlenir. Türkiye’de devlet topluma ‘nasıl düşüneceğini, neye inanacağını dayatıyor. Cumhuriyetin kurucu ideolojisi homojen, tek tip bir toplum yaratmak istiyor. Bu toplum tek kültürlü ve hatta tek dinli olacak. Resmi ideolojiye göre Türk olacaksınız, Türkçe konuşacaksınız. Çünkü bunun dışındakiler milli bütünlüğe bir tehdittir.

Peki Trabzon bu homojen toplum dayatmasını niye bu kadar güçlü bir biçimde benimsiyor?

Trabzon’un diğer illere göre daha milliyetçi refleksler veriyor olması belki de şundan. Trabzon geçmişinden çekiniyor ve özelliklerini bir eksiklik olarak görüp, bundan bir suçluluk yaratıyor ve abartılı tepkiler veriyor olabilir. Trabzon imparatorluklara başkentlik yapmış, çeşitli medeniyetlerden etkilenmiş, Osmanlı’da çokdinliliği, çok- kimlikliliği yaşamış, Bedri Rahmi’den Hasan İzzettin Dinamo’ya sanatçılar yetiştirmişti. Trabzon geçmişte çok kültürlü, çokkimlikli, çokdinli bir kentti. 1900’lerin başında Trabzon’da 15 ülkenin konsolosluğu ve bir opera binası vardı. Belediye meclisinde azınlıkların temsilcileri bulunuyordu. Eğer bugün biz bir ‘derin devlet’ten söz ediyorsak, bunun ipuçları Trabzon’dadır. Derin devletin tarihsel izlerini sürersek, Trabzon’a çıkabiliriz. Çünkü derin devlet geçmişte de vardı. Mesela 1921’de TKP Başkanı Mustafa Suphi ve arkadaşlarının boğdurulması… Birinci Meclis’te Atatürk’e muhalefet eden Trabzon milletvekili Şükrü Bey’in Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Topal Osman tarafından öldürülmesi…

Trabzon’da tuhaf şeyler olduğunun ilk büyük işareti, tutuklu ailelere yardım derneği TAYAD’lılara yönelik linç girişimiyle ortaya çıkmıştı. Sizce bu linç girişimi kendiliğinden bir hareket miydi yoksa örgütlü bir kışkırtma mıydı?

Örgütlü bir kışkırtmanın sonucuydu. TAYAD’lılar gösteri yaparken bir yerel televizyon ‘Meydan Parkı’nda TAYAD Türk bayrağı yakıyor’ diye alt-yazı geçti. TAYAD’lıların başına gelenler bir provokasyonun sonucudur.

Son olarak rahibin öldürülmesinden önce de bir yerel televizyon kanalına bağlı bir gazetenin kışkırtıcı yazılar yazdığını okudum. Sizce bu tesadüf mü?

Tesadüf değil ama Trabzon’da kışkırtıcı yayınlar öyle fasılalarla yapılmıyor. Sürekli yapılıyor ve kaba milliyetçilik, içe kapanmacılık, değişim ve AB karşıtlığı ktoplumsal akla kesintisiz kazınıyor. Bakınız… Trabzon’daki üniversite bile iki yıl öncesine kadar ‘milliyetçiliğin sokak ve şiddet yanını benimseyen insanların yönetimde olduğu bir yerdi. Üniversite yönetimi ülkücü kadroların elindeydi. Santa Maria Kilisesi’ne merak ettiği için giden öğrencileri takip eden ve onları kaldıkları yurtlardan çıkarıp dayak atan güçler vardı Trabzon’da. Üniversite yönetimi bunu yapanları biliyordu ve onlara göz yumuyordu. Trabzon’daki tuhaf yapı üniversite eliyle de beslendi işte böyle…

Birileri, Trabzon’u tüm Türkiye’yi karıştıracak eylemlerin başlangıç noktası seçmiş olabilir mi?

Olabilir… Sivas, Kahramanmaraş olaylarını hatırlıyoruz…

Trabzon emniyet müdür yardımcısının bir suçluyla ortak bir şirket kurduğu da gazetelere yansıdı. Devletin bundan haberdar olmaması düşünülebilir mi?

Düşünülemez tabii. Hepimizin aldığı nefesi takip eden devletin bunu bilmemesi mümkün mü?

Trabzonspor’un kaptanı Fatih Tekke’nin arabasını kurşunlayan sanık da henüz yakalanamadı. Bunu neye bağlamalıyız peki?

Yakalamak istememeye bağlamalıyız. Yoksa rahip Santoro’ya kurşun sıkanı ertesi gün eşkâliyle bulan bir sistemin, Trabzonspor olayında adları basında çıkan birtakım şüphelileri derdest edip getirmemesi akla getirilemez. Ben, rahip cinayetinin zanlısının bu kadar erken tespit edilmesini, bu kilisenin faaliyetinin izlemeye alınmasına ve bu projenin bir örgüt değil bir derin devlet projesi olmasına bağlıyorum.

Rahibin öldürülmesi derin devlet projesi mi sizce?

Evet. Böyle bir olaydan zarar edecekler ve kazanacaklar belli. Rahibin öldürülmesinden dışa açılmak, demokratikleşmek ve AB’ye üye olmak isteyen Türkiye zarar görüyor. Türkiye’yi dünyadan koparmaya, içe kapamaya çalışanlar ise bu olaydan yararlanıyor. Trabzon olaylarıyla ilgili bugüne kadar basında yer almayan bir şey var. MİT Bölge Başkanlığı kiliseye 200 metre mesafede. Eğer Trabzon’da bir misyonerlik tehdidi varsa ve devlet bunu gerçekten bir tehlike olarak görüyorsa, MİT’in bu kiliseye giren çıkanları gözetlemediği, istihbar etmediği düşünülemez. Cinayet zanlısının hemen yakalanmasının nedeni MİT’ in kiliseyi izliyor olması olabilir.

MİT’in görevi zanlıyı yakalamak değil, istihbarat faaliyetiyle olayları önlemektir. Rahibin öldürülmesi önlemez miydi bu durumda?

Eğer kilise uzun süreden beri izleniyorsa, ki izlendiğine eminim, bunu engellersiniz. Eğer engellemediyseniz,

o zaman siz, devletin rutin dışına çıkmasıyla murat edilen bir şeye aracılık etmiş oluyorsunuz. Eğer bu bir derin devlet projesiyse, bundan sonra nasıl hareket edileceği de vaaz edilmiştir ve yok akli dengesi bozuk, yok 18 yaşından küçük, yok şu silah, bu silah diye suçu hafifletici gerekçeler yaratılmaya çalışılıyordur. Aldığım duyumlara göre, MİT, kiliseyi cepheden gören bir daire kiralayıp, 24 saat gözetlemiş. Zaten ‘misyonerlik tehdidi’ üzerinden yürütülen politikalar da yeni değil. Misyonerlik suçlamaları, dünyadaki eğilime paralel olarak Türkiye toplumunun daha çok demokrasi ve insan hakları istemeye başladığı ve AB üyeliğinin ciddileştiği 2000’lerde başladı. Yoksa misyonerlik Türk insanı tarafından o kadar önemsenmiyor. Ama Türkiye’nin dışa açılmasını, AB üyesi olmasını, demokratikleşmesini ve çokkültürlü, çok inançlı unsurların barış içinde yaşamasını istemeyen güçler var Türkiye’de.

Trabzon dindar bir kent olarak tanınır. Din öğesi, hoşgörü ve sevginin yerine düşmanlığın kaynağı olarak mı kullanıldı bazı güçlerce?

Bazı güçler tarafından kullanıldı ama bir anket yapılsa, AB’ye halkın desteği çok yüksek çıkar. Trabzon halkının çoğunluğu dini fanatizmi reddeder. Mesela PKK’nın Trabzon’a geldiğini Emniyet güçleri de söyledi. PKK, Doğu dışındaki coğrafyalarda var olma iddiası taşıyabilir. Veya, kaşınınca çok feveran eden Trabzon’daki yapıyı PKK da kurcalıyor olabilir. PKK da kullanılmış olabilir. Bakınız… Trabzon’da misyonerlik ya da ahalinin Hıristiyanlaştırılması diye de bir tehlike yok.

Niye varmış gibi korkuluyor?

Bu tehlike, güvenlik devleti olmanın bir gerekçesi olarak kullanılıyor. Aslında halktan çok devletin tehlike olarak gördüğü bir misyonerlik algısı topluma yedirilmeye çalışılıyor. Geçmişte 16 Hıristiyan mahallesi bulunan Trabzon Hıristiyanlaşmadı ve Trabzonlular birbirini boğazlamadı. Çünkü o dönemde inanç kılığında provokasyon yürüten psikolojik savaş merkezleri ve derin devlet yoktu. Rum Pontus devletini kiminle kuracaksınız? Türkiye genelindeki 2-3 bin Rum mu Trabzon’da Pontus devletini kuracak? Benim bildiğim Trabzon’da faaliyet gösteren tek bir kilise var. Rahibi öldürülen bu kilisenin ayinine gelenlerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Trabzon’u herhalde bu kilise Pontuslaştıracak. Hem Rum Pontus’un merkezi, başkenti Amasya’ydı. Siz hiç Rum Pontus konusunda Amasya’yla ilgili bir ses çıktığını duydunuz mu? Niye Amasya’yla ilgili bir şey denmiyor?

Niye?

Çünkü Trabzon konumundan ötürü kaşınmaya müsait bir yer olarak görülüyor. Trabzon bir liman. Kafkaslar’a açılan bir kapı. Dünyayla teması var. 55 bin üniversiteliyi barındırıyor. Trabzon siyasi partilerin ve sivil toplumun çok canlı örgütlendiği bir yer.

Trabzon’un ekonomisinin de çok kötü durumda olduğu söyleniyor. Ekonomi çöktü mü bu şehirde?

Trabzon’da işsizlik çok arttı. Çünkü İran ticaret yolunu değiştirdi. Eskiden İran kapısı açıktı ve ticaret çok canlıydı. Rusya’yla bavul ticareti de öldürüldü. Fuhuş mafyası mal ticaretini ikincilleştirdi ve hatta kesti. Ermenistan kapısı da açılmadı. Sonuçta Trabzon limanı da kullanılmaz oldu.

Trabzon, yabancı kadınların gelişiyle büyük bir fuhuş salgını da yaşadı. Fuhuş sektörü şehrin hayatında nasıl bir rol oynadı?

Bazı erkeklerin işleri sarsıldı. Trabzonlu evli erkeklerin bir kısmı her şeyini satıp Rusya’da ev tuttu. Bu, parçalanmış aileler sorunu yarattı. Aile içi şiddet arttı. Fuhuş, mafyayı da ortaya çıkardı. Başka illere kadın gönderme işleri falan derken, mafya-emniyet güçleri ilişkisi gündeme geldi. Geçmişte üst düzey bir emniyet görevlisinin bu ilişkilerden büyük servet edindiği söylendi. Fuhuştan kazanılan büyük parayla mafya güçlendi ve bu, sosyal dokuyu çürüttü. Hukuk dışı kazanılan paralar başka hukuk dışı işleri de besledi. Trabzon yöre olarak zaten silaha yatkındır. Rahibin öldürülmesinden hemen sonra yapılan üstünkörü aramada bile 45 adet ruhsatsız silah ele geçirildi. Fuhuştan elde edilen paralar diğer gayrimeşruluklara analık etti.

Aslında benim aklımda bir başka korkunç şüphe var. Anadolu’da şu anda patlamaya hazır başka kentler de var mı?

AB’yle müzakere sürecinin başladığı düşünülürse, Trabzon türü filmlerin diğer yerlerde de vizyona sokulmak istenmesi pek de uzak bir ihtimal değil. Muğla’da geçenlerde bir çete yakalandı. Bu çete daha önce de yakalanmış ama nasıl olduysa işine devam etmiş.

Ne oluyor? Anadolu’da asayiş elden gidiyor mu?

Gidiyor, belki de gitti. Ülkemizde şehirlerin mafyanın ve kışkırtıcıların eline geçmeye başladığını düşünmemize neden olacak işaretler o kadar çok ki…

Yorumlar kapatıldı.