İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Teori ve pratik

Murat Belge

Benim için 2006 yılı da gezilerle başladı, Viyana’ya gidip geldikten sonra şimdi de Kanada’dayım -Montreal’de. Bu ülkeye ilk gelişim. Türkiye ile saat farkı yedi saat. Bu kadar farklılık, yazı yetiştirmemi de zorlaştırabilir. Bakalım, nasıl başa çıkacağız.

İki yolculuk arası İstanbul’da bulunup mahkememizin birinci duruşmasında hazır bulunmayı da başardım. O günün gecesi sabaha karşı ayrıldığım için bu duruşmada olanların medyaya, basına nasıl yansıdığını bilmiyorum. Bizleri Türk mahkemesine saygısızlık ettiğimiz gerekçesiyle ‘ihbar’ eden ‘avukat’ grubunun bir Türk mahkemesindeki davranışının nasıl değerlendirildiğini doğrusu merak ediyorum. Neyse, dönüşte öğrenirim.

Bu ‘mahkeme sahneleri’ arasında epey çarpıcı, düşündürücü olanları vardı. Bunları yazacağım. Ama güncel bir olaya bağlanan bir noktadan başlayacağım bugün. Mahkeme önünde gösteriye gelenlerin posteri ve bunun içerdikleri üstüne birkaç şey söylemek istiyorum. ‘Dün Ali Kemal: Bugün Hasan Cemal’ yazılı bir poster açmışlardı. Bu çizginin adamları, ‘Malatya’da doğdu/Papa’yı da vurdu’ gibi sloganlarında da kafiye tutturmayı bildiğini kanıtlıyor ve şiirsellikle derin bir ünsiyet sergiliyor. Bunu gene başarmışlar.

‘Biçim’i bırakıp ‘içerik’ kısmına gelirsek, ne demiş oluyor bu kişiler? Ne dedikleri açık: Bir düzeyde, vaktiyle Ali Kemal’in, şimdi de Hasan Cemal’in vatan haini olduğunu söylemiş oluyorlar. Ama önemli konu, onların ne olduğundan önce onlara ne yapılması gerektiği. Bunu ‘şiir sanatı’nın derinliklerine dalmak gerekmeden, yazanlarla aynı vasat zekâ düzeyini paylaşan herkes anlayabilir. Ali Kemal (Sakallı Nurettin Paşa’nın değerli katkılarıyla) o zaman linç edilmişti. Demek ki şimdi de Hasan Cemal’in linç edilmesi gerekiyor.

Şu noktada bir parantez: Cemil Çiçek’in ne kadar güzel bir yasa yaptığı hakkında. Şimdi de yasasını ne kadar savunsa az. ‘Türklüğü aşağılama’ gibi ne idüğü belirsiz ‘suçlar’ oluşturan maddeler yazacaksınız. ‘Hukukçular Birliği’ gibi hukuku kendinden menkul birilerine sağda solda muhbirlik yapma kapısını açacaksınız. Onlar ‘müşteki’ sıfatıyla mahkeme salonunda zorbalık yaparken ayaktaşları da mahkeme önünde birilerinin linç talepleriyle gürültü edecek. Ne hoş bir memleket! Ne kadar sağlam bir adalet düzeni!

Toplum, sivil toplum adalete bu şekilde sahip çıkıyorsa, artık korkacak bir şey kalmadı demektir. Böyle bir adaletten kimse yakasını kurtaramaz.

Hasan Cemal için biri Yeni Çağ gazetesinde bir şey yazmıştı: Hasan Cemal’in ipini seve seve çekeceği yolunda bir şey. Bu da, devletin hiçbir zaman cellat açığı çekmeyeceğinin müjdesiydi. Ama devletin de idamı kaldırma gafletini gösterdiği bir zamana denk düşüyordu bu. Şimdi, biz yurttaşların böyle zevkle, seve seve yapacağı bir işi devlet ortadan kaldırmışsa, bundan nasıl bir sonuç çıkıyor? Demek bundan böyle ‘idam’ değil, ‘linç’ üstünden gideceğiz.

Yani o sorumlu yurttaşın ortaya attığı anafikir üstüne bu genç yurttaşlar da çalışmışlar. Ali Kemal’den Hasan Cemal’e getirip bağlamışlar. Bundan sonra, üzerinde uzun uzun düşünecek bir sorun kalmıyor, artık eyleme geçme aşamasına geliyoruz.

Nitekim geliyoruz hep. Trabzon’da bir delikanlı eyleme geçti ve papazını vurdu. O çocuk da bu kültür içinde yetişmiş, ‘kendi adaletini kendi temin etme’ felsefesini benimsemiş bir çocuk olmalı. Trabzon, kendisi ‘böyle bir kent’ olma yolunda epey mesafe aldı zaten. Kısa bir süre önce bir linç girişimiyle manşete çıkmıştı (daha önceki bir tarihte Mehmet Ali Talat’ı sınırları içinde konuşturmayarak nasıl parlak milliyetçi olduğunu göstermişti), şimdi de papaz yaşatmama kararlılığıyla tarihe geçecek.

‘Münferit vaka’ klişesi Türkiye’de durmadan kullanılır. Bu kadar fazla ‘münferit vaka’ içinde yaşayıp bunların bir araya gelip bir sistem, bütün parçaların birbiriyle bağlantılı olarak çalıştığı bir düzen meydana getirmediğine kendini inandırarak yaşamak.. bu da epey ‘münferit’ bir mantık gerektiriyor.

Yorumlar kapatıldı.