İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Milli mücadelenin öteki yüzü

Ayşe Günaysu

Biz muhalifler sayıca azınlıkta olmayı baştan kabullenmişizdir. Çünkü yerleşik sisteme, düşünceye, değerlere muhalefet ederiz. Ama bazı konularda kendimizi çoğunlukla saf tutar bulduğumuzda, nedense, bizim çoğunluğun yanında durduğumuzu düşünmek yerine, çoğunluğun bize destek verdiğini sanıp, halkımızın bu cömertliğini nihayet ne kadar haklı olduğumuzu anlamış olduklarına yorarız. ‘Bunda bir iş var’ demek yerine, herhalde arayıp bulamadığımız bir şeye, halkımızın desteğine, hiç değilse bir noktada sahip olmanın mutluluğuyla olsa gerek, pek de şaşırmayız.

Örneğin anti-emperyalizm. Bugün sadece Kemalistler değil, AKP tabanı da, MHP tabanı da anti-emperyalisttir. Hele hele Kemalizmle Türk solu arasında anti-emperyalizm konusunda tam bir görüş birliği var. Genel sol kamuoyu bundan pek rahatsız da görünmüyor. Çünkü ortak payda ‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’. Münferit çıkışlar dışında popüler Sol kültürümüzün, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu borçlu olduğu Milli Mücadele’ye karşı eleştirel bakışı yok. ‘Kurtuluş Savaşı’nı bir cümle ile anlatır mısınız diye bir anket yapılsa, Kemalistlerle solcuların büyük bir çoğunluğu üç aşağı beş yukarı aynı cümleyi kuracaklardır: Emperyalizme karşı ulusal bağımsızlık savaşıdır Kurtuluş Savaşı.

Milli Mücadele gerçekten de bir yanıyla 1. Dünya Savaşı’nın galiplerinin iradelerine karşı bir ulusal egemenlik savaşı olmakla birlikte, aynı zamanda Anadolu’nun başlamış olan Türkleştirme/Müslümanlaştırma sürecini tamamına erdirmeyi hedefleyen, memleketin Hıristiyan halklarına, en başta Rumlara ve Ermenilere karşı bir etnik temizliği de içerir. Ulusal egemenlikle etnik temizlik birbirinden bağımsız değildir. Öyle ki, etnik temizlik olmadan Milli Mücadele’nin kazanılamayacağı çok iyi bilinir ve ifade edilmiştir de.

Milli Mücadele’ye taban sağlayarak onu başarıya ulaştıran Anadolu eşrafı da, büyük çoğunlukla Kemalist harekete, esas olarak anti-emperyalist oldukları için değil, Ermeni ve Rumların geri dönüp mallarına sahip çıkmalarından korktukları için, 1914’ten itibaren el koydukları Rum ve Ermenilere ait toprakları, malı mülkü kaybetmemek için katılmışlardır.

Taner Akçam ‘İnsan Hakları ve Ermeni Sorunu’ kitabında Milli Mücadele’nin bu yönünü ayrıntılarıyla anlatıyor ve çok sayıda kaynak gösteriyor. Örneğin Cumhuriyet’in resmi yazarlarından Falih Rıfkı Atay, ‘Savaş bitip de İngiliz ve müttefikleri, İttihatçı ve hele Ermeni öldürüşçülüğü hesaplarını sormak yoluna gidince, ne kadar gocunan varsa silahlanıp bir çeteye katılmıştır’ diye yazıyor. Söz konusu çeteler Kuvayı Milliye çeteleridir. Mustafa Kemal, Doğan Avcıoğlu’nun deyişiyle, ‘Rum ve Ermeni olaylarından dolayı kovuşturulan İttihatçılar ile Rum ve Ermeni öcünün direnişe zorladığı … eşrafa dayanarak … Kurtuluş Savaşı’nı yürütmüştür.’

Yine örneğin Karadeniz’de Milli Mücadele, büyük ölçüde Ermenilere ve Rum çetelerine karşı verildi. Sayısız köy yakıldı, kadınlar ve çocuklardan oluşan ahalisi katledildi. Rum çetelerin oluşumunda, Rumların politize olmuş kesimleri arasında yükselen milliyetçi dalga faktörünün yanı sıra, baskı ve zulüm de büyük rol oynamıştı. Rum erkekler için köy yakma, sürgün, katliamlardan canını kurtarmanın tek yolu dağa çıkmaktı. Amele taburları dağa çıkmanın bir diğer nedeniydi. Gayrımüslim erkekler toplanıyor, askerlik adı altında amele taburlarına alınıyor, büyük bir kısmı topluca katlediliyordu. Sonuç olarak dağlarda 300 bin asker kaçağının gezdiği o günlerde Rum erkekler için çeteye katılmak olağandı. Çetelere katılanlar arasında zanaatk‰r, meslek erbabı, esnaf kişiler de vardı. Örneğin, Stefanos Yerasimos, Milliyetler ve Sınırları kitabında çetelerin etrafında örgütlendiği şefler arasında en ünlülerinden Vasil Usta’nın, ‘karısının namusunu korumak’ için çeteci olan bir asker kaçağı olduğunu anlatır.

Uzun lafın kısası Milli Mücadele Türk sol kamuoyunun geneli için henüz açılmamış kapalı bir kutu. Daha doğrusu, Taner Akçam gibi kutuya açanlar var var ama içine bakmaya hevesli pek yok.

Yorumlar kapatıldı.