İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Milliyetçiler, Burberry ve Irak’a giriyoruz

Güler Kömürcü

Bir haftalık yılbaşı-yurtdışı tatilimin dönüşünde, uçakta gazetelere göz atarken… Uzatmadan anlatayım, anlatacak daha çok konum var; habere göre, bir grup milliyetçimiz, Fener Rum Patrikhanesi’nin dini törenini ‘yeniçeri’ kılığına girip protesto etmiş. Ve bu haberin hemen altında bir ilan vardı, ünlü ingiliz markası Burberry’nin İstanbul’daki mağazasında başlayan indirim duyurusu; ‘Burberry-30-50 off-sale- Bagdat Street’ Türkiye’de ulusal bir gazeteye tamamen İngilizce verilmiş bir ilan, Bağdat caddemiz ‘Bagdat street’ olmuş! Bir ülkeyi işgal, dil işgali ile başlar, peki diğer yanda ne oluyor, bir grup milliyetçi adına Hukukçular Birliği’nin- niyetlerinden en ufak şüphe etmediğim ama sunumlarını beğenmediğim değerli üyeleri- Ortodoks Türk vatandaşlarımızın dini törenini protesto ediyor (benim ülkemde din özgürlüğü olduğu eminim unutulmuyor). Bu iki haber alt-alta size neleri düşündürdü ey okur.

Dayanamadım, dün eleştirilerimi Hukukçular Birliği’nin tepe isimlerinden Avukat Kemal Kerinçsiz’e ilettim, uzun bir sohbet yaptık, onu dinleyince bu defa da kendime algı eksikliğim için kızdım, Kerinçsiz dedi ki;

‘Güler Hanım öncelikle biz bir dini töreni protesto etmedik, Bartholomeos’un kendini ‘ekümenik-dünya Ortodoks lideri’ ilan edip, Türk yasalarını hiçe sayarak, papazlarına da sokaklarda dini kıyafetlerle gösteri yaptırmasını kınadık, bu yaptıkları kıyafet yasamıza aykırıdır, Anayasamızın 174. maddesine göre dini kıyafetlerle sokakta dolaşmak suçtur. Benim imamım dini kıyafetle sokakta dolaşınca suç oluyorsa, Bartholomeos’un papazları da sokaklarda dini kıyafetle gösteri yapınca suç olur, medyamız görsel şovla ilgilenip, ana mesajımızı algılayamış, haberin asıl mesajını vermediler, magazinle ilgilendiler.’

Sayın Kerinçsiz’e sordum, ‘peki ama daha derin arka planlı-uluslararası mesajı olan organizasyonlar yapılamaz mı? Ortodoks dünyası tek bir yapı değil ki, kendi aralarında ciddi çekişme var, kamuoyumuz bilmiyor, mesela; Amerikalıların da bizzat sahip çıktığı bizim (!) Bartholomeos’un bu siyasi çabaları-kendini dünya Ortodokslarının dini lideri ilan etmesi diğer tarafta tam 300 milyon Rus Ortodoksu çok rahatsız ediyor ve Ruslar Bartholomeos’un ekümenikliğini tanımıyorlar. O halde bizim gibi Bartholomeos’un liderliğini reddeden Moskova’daki Rus Ortodoks Patriki 2.Alexiey ile neden Türkiye’de bazı kesimler daha sıcak ilişkiler geliştirmesin ki? (en iyi barış şahinlerle yapılır derler)

Bir panel aracılığıyla, Rus Ortodoks Patriği, Başkan Putin’in de çok değer verdiği 2.Alexiey’in İstanbul’a davet edilmesi sağlanabilir, bu daveti ancak Dışişleri Bakanlığı ya da Cumhurbaşkanlığımız yapabilir, Hukukçular Birliği sivil toplum örgütü olarak bu çerçevede bir organizasyona zemin hazırlayabilir. 300 milyon Ortodoksun temsilcisi Patrik 2.Alexiey ile neden daha sıcak ilişki kurmayalım?’ Sayın Kerinçsiz bu çerçevede derhal gereken girişimlere-araştırmalara başlayacaklarını belirtti. Size de ilginç geldi mi bu açı ey diplomasi sever okur?

Ve şimdi başka bir dala konalım, İsrail’e gidelim, Şaron öldü-ölecek, dün bir haber sitesinde http://kehaberler.blogspot.com/ bakın ne okudum, bu siteyi bir grup Yahudi akademisyen hazırlıyor ve onlara göre ‘Şaron bilerek ölüme mahkum edildi.’ Haber şöyle; ‘2 hafta önce Sharon küçük bir nörolojik olay yaşadı. Yapılan tetkiklerde kalpte doğuştan varolan bir delik keşfedildi ve bu deliğin ‘ileride’ daha daha büyük problemler yaratmaması için kapatılmasına karar verildi. Bu bir tesadüf değil tıbbi deyimle ‘red hering’ denilen bir bulgu da olabilir. Deliğin kapanması anjoğrafik tahlil sırasında gerçekleşecekti. Bu süreç her nedense 2 hafta sonrasına atıldı. Prosedüre gerek var mıydı? Ama diyelim ki gerek vardı ve o zamana kadar Şaron’un başına bir şey gelmesin diye kan sulandırıcılar verilmeye başlandı. Şaron, Clexan adlı bir iğneyi günde iki kez olmaya başladı. Bu iğnelerin beyin kanaması yapma riskinin çok yüksek olduğu biliniyordu, yani bile bile…’

Kısacası birileri Şaron’un çekilmesini, daha şahin bir ismin göreve gelmesini, İran ve Suriye’ye saldırı planının derhal hayata geçirilmesini mi istiyor dersiniz?

Yine başka bir dala konalım, ABD Ankara Büyükelçisi Wilson’un geçen hafta Nur Batur’la yaptığı röportajda söylediği bir kritik cümleyi hatırlayın, ABD’li Büyükelçi diyor ki; ‘Irak’la ilgili olarak Türkiye’den önemli, geniş kapsamlı, yeni operasyonlar yapılacağını tahmin ediyorum’ yani ‘Türk askeri NATO şemsiyesi altında önümüzdeki günlerde Irak’a girebilir’ mi demeye getiriyor? Aynı şekilde önceki günde Dışişleri Bakanı Gül, ‘Amerikalılar ve diğer yabancılar Irak’tan çekildiğinde Türkiye’den NATO şemsiyesi altında talep olursa bunu değerlendiririz’ dedi.

Özetle, sefer ola ey okur, Amerika çıkıyor, Kürtler bizim emanetimize veriliyor, asıl mesele sizin psikolojik olarak hazırlanmanızda galiba.

Son olarak; birileri bu günlerde ikide bir, ‘ya Apo’nun sağlığı tam bu esnada ciddi olarak! bozulursa…’ sorusunu gündeme getirmeye başladılar. Bu soru, yukarıdaki fotoğrafın hangi planında yer alıyor dersiniz? Türkiye’de neleri tetikler acaba?

Nice mutlu bayramlar dileğiyle, sıra sizde yazılı düşünün.

Yorumlar kapatıldı.