İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İki anlayış

Murat Belge

Cumartesi sabahının (7 Ocak) Milliyet gazetesi… 22. sayfada yer alan haberin başlığı şöyle: “Türkiye, dinler barışı için tarihi fırsat.” Bu başlıkla özetlenen sözleri Rus Ortodoks Kilisesi’nin Patrik’i II. Aleksey söylemiş. Haberde bir de doğrudan alıntı var: “Müslüman ve Hıristiyanların yakın ilişki içinde olması, aralarındaki sorunların çözülmesine ve barış içinde yaşamalarını sağlayacak modeller geliştirilmesine yardım eder. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin AB’ye girmesi büyük olasılıkla iki uygarlık arasında dostluk köprüsü kurulması yolunda temelin atılması anlamına gelecek.”

Haberi Cenk Başlamış, Moskova’dan toparlamış. Patrik’in söylediği sözlerde gerçek payı var; dile getirilen bu ‘temenni’nin Türkiye’den katkı alma ihtimali de yüksek.

Acaba Cenk Başlamış Moskova’da Patrik Aleksey’den bu demeci alırken bir ‘tarih’ hesabı da yaptı mı? Yani, şu günlerin, Ortodoks Kilisesi’nde İsa’nın Erden ırmağında vaftizinin yıldönümü kabul edilmesi, bunun törenleri, vb.

Çünkü aynı Milliyet gazetesinin 2. sayfasında da şöyle bir haber başlığı görüyoruz: “Haç çıkarmaya Fatih baskını.” Bu ne?

Bunun ne olduğunu da artık iyi biliyoruz: İstanbul’da kalan birkaç Rum, uzun bir aradan sonra, sudan haç çıkarma geleneğini canlandırmaya karar verdi. Onlar bunu yaptıkça, artık doğrudan MHP midir, değil midir, ama ‘milliyetçi’ oldukları şüphe götürmez birileri de onları protesto etmeye başladı. Sudan haç çıkarma kadar eski olmasa da, herhalde bu ikincisini de ‘köklü İstanbul gelenekleri’ arasında saymaya başlayacağız.

Bu yıl, galiba bir yenilik olarak, protestocular İstanbul’u fetheden Osmanlı askerlerinin kılığına girmişler. Gazetelere yansıyan fotoğraflarda ‘Fatih Mehmed’ olduğu söylenen, mokasen ayakkabılarıyla ata binmiş biriyle Yeniçeriler var. Türk ırkçılarının devşirme Yeniçeri kılığına girip böyle gösteriler yapmaları başlı başına ironik! Yücelttikleri o ‘imparatorluğun’ anlayışının kendi yaklaşımlarıyla hiçbir ilgisi olmadığını gene kendileri kanıtlamaya çalışmışlar. Birileri de sandalda, ellerinde MHP bayraklarıyla, deniz yolundan harekete geçmiş. Gazete, 400 polisin bu ‘törenler’ sırasında görev yaptığını yazıyor.

Kısa bir zaman önce, İstanbul’da Rum nüfusun 3 bine kadar indiğini söylerdik. Şimdi galiba 2 binin altında. Bu eli bayraklı cengâverler, şahbazlar, o 2 binin altındaki cemaatin teşkil ettiği tehditle savaşmak üzere buradalar, vatanı koruyorlar.

Evet, Moskova’dan Patrik Aleksey’in söyledikleri: Türkiye, dinler arası barışın köprüsü olsun… Ve 400 polisin koruması ile gerçekleşebilsin, ‘sudan haç çıkarma’ töreni.

Bunlar ikisi de Türkiye’ye ilişkin, yani aynı ülke söz konusu. Ve ikisi de gerçek. Daha doğrusu şu anda sadece biri ‘gerçek’ çünkü her yıl oluyor öbürü ise bir ‘temenni.’ Ama o da ‘olmayacak duaya amin’ değil. Bu toplumun gerçekleştirme potansiyeline pekâlâ sahip olduğu bir şey.

Böylesine keskin karşıtlık içinde iki durum, iki yaklaşım, iki ruh hali nasıl olur da aynı toplumun özellikleri olur? Düşünürsek, başka ülkelerden örnekleri de gözden geçirirsek, bunun benzerlerini tespit edebilir, bazı toplumların belirli dönemlerde böyle yapılanmalara girebildiğini görürüz. Ayrıca bu, iki gündür işlediğim temadan da kopuk değil, aslında tam da oradan kaynaklanan bir durum: modernleşmemiş bir toplumun ilkel milliyetçi ideolojisiyle yetişmiş, ancak düşmanlık, kin ve nefret duygularıyla kendine bir ‘yaşama enerjisi’ bulabilen bir kesim. Bunlar, başlangıçtaki o ideolojik seferberliğin yetiştirmek istediği ve yetiştirmeyi sağladığı kişiler. Öbür yanda, toplum son analizde toplum olduğu, dünyadan izole edilemediği için, o ilkel milliyetçi ideolojinin kalıpları dışına çıkmayı başarmış, dolayısıyla da dünyaya medeni bir bakışla bakabilen insanlar.

Şimdi, AB kamuflajı arkasında demokrasi/askerÓ demokrasi kavgalarımızla, özetlediğim bu iki yapılanmadan birincisinin ikincisini boğma çabalarına daha ne kadar destek vereceğiz? Yeniçeri kılığına giren o zihniyetten daha ne kadar medet umacağız?

Yorumlar kapatıldı.