İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni gelinler

Mehmet Kamış

Ermeni tehciri sırasında Hüseyin Onbaşı tarafından evlatlık edilen küçük bir çocuktur Heranuş. Babası tehcir başlamadan önce Amerika’ya çalışmaya gitmiş. Yani Türkiye’de değil. Annesi Halep’e tehcir edilince Hüseyin Onbaşı’nın himayesi altında Seher ismini alarak Müslüman olan Heranuş yine Hüseyin Onbaşı’nın hanımının yeğeni Fikri ile evlendiriliyor.

Öte yandan bir başka köye evlatlık olarak verilen ve ismi Ahmet olarak değiştirilen Horen, ablasını ziyarete geliyor ve babasının tehcir sırasında Halep’e kadar gelerek kendilerini aradığı ve bir mektup yazdığı haberini veriyor. Horen kaçak yollardan babasının gönderdiği ulakla Halep’e giderken ablası onunla birlikte gitmiyor. Horen babası ve annesiyle birlikte Amerika’ya gidiyor, Seher ise Türkiye’de kocası ve çocuklarının yanında kalıyor… Ancak aralarındaki iletişim mektuplarla devam ediyor. Öyle ki Horen anne babasıyla birlikte çektirdiği fotoğrafları kardeşi Seher’e gönderiyor, mektuplar atıyor. O da yaşamakta olduğu Elazığ’ın Maden ilçesindeki ailesiyle birlikte fotoğraf çektirip bunları anne babasına gönderiyor. Seher Amerika’ya göç eden anne babasıyla ve kardeşiyle bir daha hiç yüz yüze gelemiyor…

20. yüzyılın başlarında Osmanlı devleti karmakarışık bir durumda. Balkan Savaşları’nın acısı henüz dinmemişken Birinci Dünya Savaşı’nda onlarca farklı cephede savaşmak zorunda kalmak büyük bir yıkım getiriyor. Hem devlet hem toplum tam bir travma yaşıyor. Çanakkale’ye, Galiçya’ya, Filistin’e, Yemen’e giden yiğitler bir daha geri dönmüyor. Bir taraftan da misyonerler ülke içindeki etnik grupları kışkırtıyor. Birinci Dünya Savaşı’yla çok zayıflayan Osmanlı’da milliyetçi akımlar ülkeyi paramparça ediyor. Arnavutlar, Bulgarlar, Araplar ayrılıyor. Rusların ve misyonerlerin kışkırttığı Taşnakçılar da ayrılmak istiyor. O günleri anlatan Erzurumlu bir dede ‘Taşnakçılar babalarımızın askerde olmasını fırsat bilmek istedi.’ diyor. Bütün bu olaylar sonuçta çok acı olayların yaşanmasına neden oluyor. Ermeniler daha güneye tehcir ediliyor. Kurunun yanında çok büyük bir sivil nüfus da yanıyor.

Neyse biz baştaki hikayemize dönelim. Heranuş’un hikayesini Aksiyon dergisinin 577. sayısında Erhan Başyurt’un kaleme aldığı “Anneannem bir Ermeni’ymiş” isimli haberde okudum. Bu hikayeyi okuyunca yüreğim acıdı. Toplumsal travmayı, tehciri, ölümleri bir tarafa bıraktım, en çok da bir çocuğun anne babasını, anne babanın da çocuğunu ömür boyu bir daha görememesi canımı acıttı. Sonra bin yıl birbirleriyle problemsiz yaşayan iki toplumu birbirine düşüren Taşnakçılara, İttihatçılara, Çar’ın adamlarına en çok da Protestan misyonerlere lanet okudum.

Ve eminim ki pek çoğumuzun heybesinde, hafızasında buna benzer hikayeler vardır. Benim dedemin kardeşine de (aslında kardeşi değil amcaoğlu; ama kardeş kadar yakınlar) ailesi Amerika’ya göçmüş bir Ermeni kız almışlar. Onun çocukları anne ve babamın kuzenleriydi ve çok yakından görüşürdük. Ben o kadını hiç göremedim; ama ailede sürekli anlatılırdı.

İlk isminin Haykanor olduğunu öğrendiğim bu kadının sonradan Müslüman olmasına rağmen çok dindar olduğunu, Amerika’dan gelip kendisini götürmek isteyen kardeşleriyle birlikte gitmediğini, eşinden ve çocuklarından ayrılmadığını anlatırlardı. Hâlâ hayatta olan kızı Halime teyzenin Amerika’da yaşayan öz dayılarını ya da dayı çocuklarını hiç görmediğini üzülerek anlatırdı. Haykanor Amerika’ya kendisini götürmek isteyen kardeşleriyle gitmiyor; ama onların izini buluyor. Sonra onu da kaybediyor. Anne babasını ise bir daha hiç görmüyor.

Türklerle Ermeniler farklı dinlere mensup olmalarına rağmen akraba olmuş iki millet. Bin yıllık kadim dost. 1900’lü yılların başından önce hangi tarihte Türkler Ermenilerle savaşmış? Bin yıl birlikte ve dostane yaşamışlar. Birtakım Ermeni milliyetçiler, ahmak ittihatçılar ve Rusya aramızı bozmuş. Sonra bu kavgayı büyük devletlerin de yardımıyla bir kan davası haline getirmişler. Ne kadar yazık…

Yorumlar kapatıldı.