İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Orhan Pamuk davası kalkınca iş bitecek mi?

İsmet Berkan

Yargıtay’ın Adalet Bakanlığı’nın başvurusu üzerine verdiği karar net: 1 Haziran 2005 öncesi işlenen ‘suç’larda eski 159’un bakanlıktan soruşturma izni alma kuralı geçerli.

Yani, Adalet Bakanlığı’nın daha önce Orhan Pamuk davası dahil bazı davalarda kendisine görüş sorulunca verdiği, ‘Artık yeni ceza kanunu yürürlükte, işlemleri ona göre yapın’ cevabı doğru değilmiş.

Bu aşamada, en ünlü dava olan Orhan Pamuk davasında Adalet Bakanlığı, yurtdışından da kaynaklanan ağır siyasi baskıdan kurtulmak için bir seçenekle karşı karşıya. İsterse bakanlık gerekli soruşturma iznini vermeyerek Pamuk davasının ortadan kalkmasını sağlayabilir.

Bu ne kadar tutarlı bir davranış olur, orası tartışmalı. Yani, bizdeki yargı bağımsızlığına bizden daha çok düşkün olması gereken Avrupa Birliği siyasetçileri ve bürokratları açısından, bir davaya siyasi müdahale hoş bir şey olmasa gerek… Öte yandan, daha yeni iş dünyasının önde gelen isimlerini yargıya müdahale ile suçlamış bir hükümetin kendisinin yargıya müdahale etmesi de kendisi açısından hoş olmasa gerek.

Her neyse, artık ortada bir imkân var.

Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in bu imkânı nasıl değerlendireceğini hep birlikte göreceğiz.

Ama varsayalım ki Cemil Çiçek soruşturma izni vermedi ve Orhan Pamuk davası ortadan kalktı, acaba bizim 301 derdimiz sona ermiş mi olacak?

Kuşkusuz hayır.

Peki nedir bizim 301 derdimiz?

Basitçe şu: Bu madde, Türklüğü ve devletin temel kurumlarını AŞAĞILAMA suçunu cezalandırıyor.

Oysa eskiden suç, ‘TAHKİR VE TEZYİF’ti.

Aşağılama, kuşkusuz ‘tahkir ve tezyif’ten çok daha geniş, çok daha muğlak bir kavram.

Suçun ana unsurunu belirleyen temel kavram değiştiği için geçmişte oluşmuş onlarca içtihat da artık geçerli değil. Yani Yargıtay’ın geçmişte 159. madde hakkında verdiği kararlara dönüp bakmak çok anlamlı değil.

Mahkemeler, ‘aşağılama’yı cezalandırırken, ‘aşağılama’ ile ‘eleştiri’ arasındaki belirsiz sınırı çizmeye çalışacaklar. Oysa aynı mahkemeler eskiden ‘hakaret’ ile ‘eleştiri’ arasındaki nispeten daha belirli sınırı çizmeye alışmıştı, ayrıca dediğim gibi onlara yol gösterecek çok sayıda Yargıtay kararı da mevcuttu.

‘Aşağılama’ ile ‘eleştiri’ arasındaki sınır pek belirsiz olduğu için, bu madde ifade özgürlüğünü sınırlamaya aday, hatta artık resmen sınırlayan bir madde. Ve bu yüzden de ne bizim için ne de girmeye çalıştığımız AB için kabul edilebilir değil.

Şu an bu maddeyle ilgili resmi tavır, ‘Bekleyelim, Yargıtay’ın bu madde hakkında içtihat oluşturması için zamana ihtiyacımız var’ tavrı. Bence görünen köy kılavuz istemez, eğer bu maddeyi tamamen kaldırmıyorsak madde metninde acilen değişiklikler yapmamız gerek.

Madde metnindeki ‘Türklüğü aşağılamak’ çok sorunlu. Hangi Türklüğü? Diyelim Türkmenbaşı Saparmurad Niyazov için ‘Delidir’ dedim, Türklüğü aşağılamış mı oldum?

Geçenlerde bir sohbet sırasında Adalet Bakanı Cemil Çiçek benzeri maddelerin İtalya, Fransa, Almanya ceza hukuklarında olduğunu, başka ceza hukuklarında da benzer maddelerin bulunduğunu söyledi. Doğrudur, böyle maddeler vardır ve olabilir ama sorulması gereken soru bu maddelerin başka hukuklarda da olup olmadığı değil diyelim son 10 yıl içinde bu maddelerden o ülkelerde kaç dava açıldığı olmalı.

Bakın bizde 301 yürürlüğe gireli daha altı ay olmadı ama şimdiden 70’e yakın dava var açılmış, onlarca soruşturma var davaya dönüşmeyi bekleyen.

Konuya hükümetin kompleksle yaklaştığı izlenimine sahibim. Oysa böyle komplekslere gerek yok. Sonuçta, bu hükümet gurur duyulacak reformlar yaptı, şimdi de eksikleri tamamlaması isteniyor, hepsi bu.

Yorumlar kapatıldı.