İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HAZIR SÖZ, TAM DA “GÂVUR” İFADESİNE GELMİŞKEN

Raffi A. Hermonn

Gazeteci – Araştırmacı

Paris – İstanbul

Toplumların ortak belleklerinde, bazı kelimeler, ifadeler, anlatım şekilleri olur;
bunlar sözlükteki karşılıklarından çok daha başka anlamlar taşır.

Dolayısıyle, bu kelimelerin, ifadelerin, anlatım şekillerinin, şu veya bu kesimi rencide etmesi söz konusu olunca; bazı “uzman”ların halkın karşısına çıkıp, ellerinde sözlük “Dilimizde bu kelimenin, ifadenin ve anlatım şeklinin, şu veya bu kesimi rencide etmesi sözkonusu değil, bakın ne yazıyor !” demeleri ya o halkı aptal yerine koyup, ona saygısızlık etmektir ya da resmen yapılan bir ikiyüzlülüktür.

Toplumlarda, nasıl “yazılmamış kurallar” varsa, ki bunlar bazı toplumlarda o kadar ileri gitmiştir ki, toplumu yönetmek için en baş “yazılı kural” olan “Anayasa”ya bile gerek duyulmaz, tıpkı İsrail veya İngiltere gibi, aynı şekilde kullanılan bazı kelime, ifade ve anlatım şekillerinin de bazı “yazılmamış anlamları ”vardır.

Çok yakın tarihimizden örnek vermek gerekirse, bazı kesim ve simâların “Şeriat istemeyi !” imâ eden ifadeler yüzünden, olası bir infiali önlemek amacıyla ortaya çıkan diğerlerin : “Efendim, şeriat hukuk demektir… Bakın Arapça sözlüklere, Hukuk’un karşılığına Şeriat deniyor. Dolayısıyla ‘Şeriat istiyoruz’ demek sadece ‘Hukuk istiyoruz’ demektir !” demeleri gibi.

Yâni, kelli felli insanlarımız, “Şeriat istiyoruz” demenin, aslında “Şeriat Hukuku istiyoruz” demek olduğunu bal gibi bilmiyorlar, öyle mi ?…

Televizyon programlarımızın her saniyesi, gazetelerimizin her milimetresi, bu denli ahlâktan nasibi almada epey zorlanmış demagojilere yer verecek kadar ucuzlayabiliyor bazen maalesef.

“GÂVUR !” KELİMESİ, İFADESİ VE SIFATI DA AYNEN BÖYLE TÜRKİYE’DE…

Türkiyemiz’de, aslında ortak bellekte ne kadar birikmiş tabu, eteklerde taş varsa, çok şükür ki, hakikaten Başbakanımız sayesinde, belki istemeyerek, ki ben bu kadarının öyle hasbelkader söylenebileceğine pek ihtimâl veremiyorum, gündeme gelip tartışılıyor.

“Gâvur İzmir” tartışması başlar başlamaz, karşı çıkanların, eleştirenlerin hele şu üslubuna bir bakalım. Herkes aslında “İzmir şehri’nin böyle bir sıfatla anılamayacağını, yapılanın ayıp olduğunu v.s.”söylerken, aslında kesinlikle “gâvur” hitabının yanlışlığı ve ikiyüzlülüğü konsunda, dem vurmuyor; tersine “gâvur” olmanın çok aşağılayıcı bir şey olduğunu içinden kabul ediyorsa da, bu salt “Müslüman-Türk kökenli”ler için geçerli.

Hal böyle olunca, tabii “% 99’u (!) Müslüman olduğu iddia edilen” Türkiyemiz’in sadece bir şehrinin “gâvur” sıfatıyla tarif edilmesi, çok ayıp olarak algılanıyor.

Ama hiç evet hiç biri “gâvur” sözcüğünün, ifadesinin, sıfatın veya tarif şeklinin, bu ülke ve cumhuriyetin, öz be öz yerli (günümüzde bazıların zannettiğince “dışarıdan” gelmeyip), bu toprakların has insanları gayrimüslimlere, toplumun artık “içselleşerek”, son derece doğallıkla kullandığı bir kelime olduğunu ve bunun sadece Müslüman-Türk vatandaşlar için değil, “Müsl – ü- imân” yâni “inançlı” Hıristiyan, Musevi ama sonuçta Türk vatandaşlarımız için de rencide edici, üstelik yanlış olduğu, sözkonusu etmiyor.

“Gâvur” sözcüğüne, sadece Müslüman-Türk kimliğe dokunduğu zaman, hemen
karşı çıkılıyor…

Devletin resmi televizyonundan özel ekranlara, radyo ve yazılı basında, okul ve edebiyat kitaplarında, çarşı ve pazarda, yöneticilerin ağızlarında, “gâvur ölüsü”, “gâvur kellesi”, “gâvur eziyeti”, “gâvur karısı”, “gâvur gelini”, “gâvur dölü”, “gâvur evi”, “gâvur köyü” v.b. sıfatlar, tarifler kullanılabiliyorsa, halk kitlelerine kızmamak gerek.

Tanzimat ilânında da, Musevi hahamı, Ermeni ve Rum papazı, Müslüman hocayı, faytona bindirip (yine sadece dış dinamikler sayesinde) tüm İstanbul’a “yoktur aslında birbirimizden farkımız, hepimiz Osmanlıyız !” mesajı verirken, öte taraftan : “Duyduk duymadık demeyin, artık gâvur’lara GÂVUR demek yasak !” fermanı okutma ironisini yaşamamışmıyız ?

Kısacası “gâvur” sözcüğüne, bu topraklarda “bizden olmayan, pis, öteki (en iyi halde) inançsız” anlamını vermemişmiyiz ?

Dört duvar arasında “Size gâvur denilecekse eğer, o zaman tüm Türkiye gâvur, hem, bundan sonra, bunu söyleme gafletinde bulunanlara, Peygamberimizin ‘Her kim ki, gâvur olmayana gâvur der, asıl gâvurun dik âlâsı kendisidir !’ sözü hatırlatılmalı !” diyen, değerli hocalarımızın tesbitini, aynı kitle iletişim araçları ve okul kitaplarından, düzelterek, ama inanarak, milleti bilgilendirme cesaretinin gösterilmesi gerekiyor.

Yoksa “% 99’u Müslüman (!)” olan ülkemizin, aslında top yekûn ‘gâvur’ olduğu ortaya çıkar ki, ayıkla pirincin taşını…

Yorumlar kapatıldı.