İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Pamuk da konuşmalı, Özer de!..

Ümit Aslanbay

Sayın Başbakanın ‘hiçbir organ, makam ya da kişi, yargı yetkisinde, mahkeme ve hakimlere emir veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz’ beyanı ardından, Rektör Yücel Aşkın davası ile ilgili ‘beyanlarda’ bulunanlar hakkında ‘hukuk’ harekete geçti. Bu noktada, gelişmenin bir tesadüf olduğunu gözönünde bulundurmak, dolayısıyla Başbakanın söz konusu beyanının da savcılığa bir ‘tavsiye ve telkin’ değil, sadece durum saptaması olduğu hükmüne varmak gerekiyor. Nitekim Ankara Başsavcılığı da aynı görüşte olacak ki yargıya ‘tavsiye ve telkinde’ bulunduklarını düşündüğü, TÜSİAD Başkanı Koç, YÖK Başkanı Teziç ve CHP lideri Baykal hakkında dört yıl hapis istemine kadar gidecek bir dava için yol açmış..

Lütfen tavsiye ve telkin gibi anlaşılmasın; haşa böyle bir durumda, ‘tavsiye ve telkinde’ bulunmayı aklımdan dahi geçiremem ama ben işin o noktaya kadar gideceğini tahmin etmiyorum. Tabii bu sadece bir tahmin…

Yani, Anamuhalefet Liderinin, memleket üniversitelerinin başının ve en kuvvetli ‘sivil toplum örgütünün’ başkanının, sırf bu nedenle hakim huzuruna çıkartılıp, 4 yıl hapis falan gibi cezalara çarptırılabileceklerine insanın inanası gelmiyor.

Adaletin işine tabii ki karışılmaz. Ancak işin; Orhan Pamuk davasından dahi fazla büyüyeceğini, Avrupalı parlamenterlerin, gidip gelmeyi bırakıp Türkiye’yi mesken tutacağını, gazetecilerin akın edeceğini, dünya çapında olay olacağını tahmin etmek pek güç değil.

Bu üçlü dışında, köşe yazılarında veya mahkeme önlerinde bu konuları kurcalamaya kalkan, ‘ileri geri’ yazan, konuşanlar için ise ne yazık ki, havalar pek iyi gibi görünmüyor. Umarım; acımadığı ileri sürülse de’ onların parmakları kesilmez’…

Çünkü, dikkati çeken bir iki nokta var:

Başbakanın, yargıya tavsiye ve telkinde bulunulamayacağına ilişkin gayet doğru ve yerinde olan sözleri, sadece Prof. Yücel Aşkın için anlaşıldı. Oysa bu doğru çerçeveyi daraltmak olur. Nitekim, Orhan Pamuk davasında, kendiliğinden harekete geçen savcılık ve bağımsız mahkeme süreci boyunca, davaya ilişkin pek çok yorum yapıldı. Ne Pamuk’un ‘vatan hainliği’ kaldı, ne uydurmacılığı. Acaba bunlar da yargı sürecini etkileme kapsamına girmedi mi?

Keza, hükümet veya siyasi kişilerin yorumları.

Mesela; Hrant Dink’in mahkum olduğu, Orhan Pamuk’un yargılandığı TCK’nın 301. maddesinden mesela Yeni Dünya İçin Çağrı dergisinin sahibi ve yazıişleri müdürü Aziz Özer mahkum olmuş. Bir başka davada ise Zülküf Kışanak da aynı suçtan ceza aldılar, paraya çevrilmiş.

Şimdi, Pamuk davadan beraat ederse, Özer ile Kışanak ‘ama biz de aynı suçu işlemiştik’ diye itiraz etmezler mi?

Konu ve ceza maddeleri ayrı olsa da, benzer bir durum Koç, Baykal ve Teziç için de geçerli… Bu kişiler ceza almaz da, Aşkın davası ile ilgili sağda solda yazı yazmış veya fikir beyan etmiş, mesela Bedri Baykam gibi (üstelik Orhan Pamuk hakkında da beyanatta bulundu) mahkum olursa, o da ‘beni niye mahkum ediyorsunuz, Koç var, Baykal var, Teziç var’ diye sormaz mı?

Görünen o ki, bu konularda işler biraz karışık.

Ya bu kişilerin hepsi mahkum olacak, -çünkü fikir beyan ettikleri gayetle ortada…

Ya da böyle davalar asla açılmayacak…

Pamuk da konuşacak, Baykam, Baykal da…

Koç da konuşacak, Özer de, Kışanak da, Başbakan da…

Türkiye ise, TCK’nun 301 maddesini ihlal falan gibi suçlarla uğraşmak yerine daha ileriye bakacak. Ama bu kez de Sayın Bakan diyor ki; ‘öyle kravat değiştirilir gibi yasalar değişmez’…

İşte maalesef bu da doğru.

Ama, bundan 7-8 ay önce, parlamentoda yasalar 10’ar 10’ar çıkarılır ve değiştirilirken, kimse böyle konuşmuyordu. TCK’yı eleştirenlere ise hiç iyi gözle bakılmıyor, Avrupa rüzgarını kesiyorlar diye eleştiriyorlardı.

Yorumlar kapatıldı.