İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Şu işe bakın

Gündüz Aktan

Fatma M. Göçek’in 2 Aralık günü Zoryan Enstitüsü’ndeki konferansta yaptığı konuşmanın özeti HYE-TERT sitesinde yayımlandı. Bu sunuşun ana unsurlarına bakalım:

‘BM sözleşmesine göre olaylar kesinlikle soykırım olmakla birlikte’, soykırım sözcüğünü kullanmayacağını söylüyor. Daha sonra defalarca soykırım diyor ve Türkiye’nin soykırımı sonunda mutlaka kabul edeceğini vurguluyor.

Soykırımı inkâr eden resmi tezi devlete hasrediyor, toplumun geriye kalanının buna katılmadığını ima ediyor.

Demokrasiye karşı, baskıcı ve inkârcı Türk devleti soykırımı tanımadıkça, Türkiye’nin ne demokrasi ne de AB üyesi olabileceğini ve halkın Türk devletinin şiddetine maruz kalmaya devam edeceğini belirtiyor. Böylece Türkiye’nin demokrasi olmasının karinesi soykırımı tanımak oluyor.

AKP’nin şiddetli ‘askeri ve bürokratik devlet’ muhalefetine rağmen iktidara geldiğini ve statükoyu değiştirmek isteyen ‘eğitilmiş liberal güçler’ ile işbirliğine girdiğini; din temelli bu partinin laik Türkiye’de yaşayabilmek için AB’ye girmek istediğini; ‘milliyetçi güçler zayıflamazsa’ demokrasinin gelişemeyeceğini; Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını ve geçmişiyle yüzleşemeyeceğini bildiriyor.

Bu süreçte Orhan Pamuk, Hrant Dink ve Ragıp Zarakolu’na karşı hukuk yoluyla yapılan baskıya ve Massachusetts’teki mahkemeye karşı çıkılmasını savunuyor.

Ermeni ‘soykırımını’ yapan birçok kişinin daha sonra kurtuluş mücadelesi için Mustafa Kemal’e katıldıklarına; ilk TBMM’nin yüzde 25-30’unun bunlardan oluştuğuna; içlerinden İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın başbakan ve cumhurbaşkanı olduklarına dikkat çekiyor.

Nihai amacın Anadolu’da atılan tüm Ermenilerin geriye dönüşünü sağlamak olduğu müjdesini veriyor.

Söz alan müsteşar Yönet Tezel’e verilen ‘birkaç dakikalık sürede’ yaptığı müdahalenin karikatür bir özeti metinde yer alıyor. Enstitü başkanı Greg Sarkissian ise, Pamuk’un tabuyu yıkma amaçlı sözleriyle Halil Berktay, Murat Belge ve Taner Akçam’ın bilim adamı eleştirilerine atıf yapıyor; ‘devletin onayladığı görüşlere’ ve ‘devlet baskısına’ karşı çıkanlar olduğunu söylüyor.

Kısaca antidemokratik, baskıcı ve halkına şiddet kullanan Türk devletinin ve onu destekleyen milliyetçilerin dışında kalan toplumun tümünün Ermeni soykırımını kabul ettiği; milliyetçilerin gücünü kırıp devleti demokratikleştirince soykırımın tanınacağı ve Ermenilerin Anadolu’ya döneceği anlatılıyor.

Oysa devletin resmi tezi Ermeni olaylarının trajedi olduğu ama soykırım olmadığından ibaret (Tabii resmi teze karşı olanlar da dolaylı yoldan soykırımı kabul etmiş oluyorlar). Benim çözüm için yargı veya tahkime gitme önerimin resmi tezle henüz bir ilişkisi yok.

Türkiye’de birkaç ‘liberal aydın’dan başka soykırımı kimse kabul etmiyor. Binlerle akademisyen, tarihçi, sosyal bilimci, gazeteci, politikacı ve halkın hemen tamamı soykırım iftirasını reddediyor. Yani resmi tezin ardında tam bir toplumsal mutabakat var.

Soykırımı tanımayan Guenter Lewy, Samuel Weems, Justin McCarthy, Bernard Lewis, Shimon Peres, Stanford Show ve daha birçokları ile İngiliz hükümetleri, herhalde demokratik zihniyetten yoksun Türk milliyetçileri değiller.

Ermenistan soykırımı savunduğu halde, neden meclis başkanı, başbakanı ve milletvekilleri katledilen, demokrasiden nasibini almamış bir ülke olmaya devam ediyor?

Amerika’da 22 eyaletin okullarında Ermeni soykırımına karşı görüşün öğrenilmesine izin verilmemesi; kendilerini sansürleyen tüm yayımevlerince karşı tezi savunan kitapların basılmaması; bazı AB ülkelerinde karşı görüşü cezalandıran yasalar ve parlamento kararları ifade özgürlüğü mü sayılıyor?

Ermeniler tezlerine güveniyorlarsa, neden Başbakan’ın komisyon önerisine ve Massachusetts mahkemesine karşı çıkıyorlar?

Soykırımın yapıldığına inanan bizim iyi kalpli (?), iyi yetişmiş (?) ‘liberal aydınlarımız’ sorunun halli için neden hukuk yolunu görmezden geliyorlar?

Bu konuda bol paralı ama ilkel bir psikolojik harekât yürütülüyor. Soykırım olmadığının en önemli kanıtı da bu.

Mutlaka yenilecekler.

Yorumlar kapatıldı.