İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kabul edilemez durum

FRITS BOLKENSTEIN

Türkiye’nin en tanınmış yazarı Orhan Pamuk, Türklerin 1915 ve 1916 yıllarında 1,5 milyon Ermeni’ye uyguladığı soykırım üzerine açıkça tartışılmasından yana olduğunu söyledikten sonra, geçen hafta İstanbul’da “milli kimliğe hakaret etmek” suçlamasıyla mahkeme önüne çıkmak zorunda kaldı. Dava önümüzdeki yılın şubat ayına ertelenmiş olsa da, Pamuk’un üç yıl hapis yatabileceğini hesaba katması gerekiyor. Türkiye’nin, resmi çizgiye karşı duranları cezalandırma ve hapse atma gayretleri beni, bu ülkenin Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerine başlamasına karşı çıkmakta haklı olduğuma ikna etti.

Avrupa Birliği Konseyi, 1999 yılında Türkiye’ye, bu ülkenin kesin olmayan ileri bir tarihte AB’ye girebileceği anlamına gelen AB adaylığı statüsü verdi. Konsey bunun akabinde, AB Komisyonu’ndan 2004 yılı sonuna kadar Türkiye’nin demokrasi, hukuk devleti ve azınlık haklarına saygı da dahil olmak üzere katılım kriterlerini yeterince yerine getirip getirmediğine karar vermesini rica etmişti. Bu, benim de üyesi olduğum komisyonun Romano Prodi başkanlığı altında verdiği son kararlardan bir tanesiydi. Bu komisyonun 30 üyesinin 29’u, Türkiye’nin bir sonraki adım için kriterleri yeterince yerine getirdiği görüşündeydiler.

Aksi yönde düşünen tek kişi bendim.

Rapordaki çekinceler

Bu arada Komisyon, reformların, Başbakan Erdoğan, daha ziyade İslami eğilimli hükümeti tarafından yavaş bir tempoda da olsa devam ettirildiğini kabul eden bir ilerleme raporu açıkladı. Ancak bu rapor ciddi çekinceleri de ortaya koyuyordu. İşkence de dahil olmak üzere insan hakları ihlallerinin yanı sıra, ordunun nüfuzu büyük oranda kalmaya devam ediyor, ifade özgürlüğü her yerde yerine getirilmiyor, gayrimüslim ve kültürel azınlıklar ayrımcılığa tabi tutuluyor ve kadınlara uygulanan şiddetle yeterince etkin bir şekilde mücadele edilmiyordu. Türkiye ile katılım müzakerelerinin bu yılın ekim ayında başlamasından bu yana da pek bir şey değişmedi. Gündemdeki Pamuk’un takibata uğratılmasının yanı sıra, kabul edilemez birçok davranış söz konusu: Mart ayında polis, uluslararası kadın günü vesilesiyle yapılan bir kutlamayı şiddet kullanarak dağıttı. Mayıs ayında en büyük öğretmen sendikası, Türkiye’de yaşayan 14 milyon Kürdün anadillerinde eğitim görmelerinden yana girişimde bulunduğu için yasaklandı. Anlayışsızlık gerçekten de Türk hükümetinin en tepesine kadar ulaşıyor. Bu gibi hareketler ve tavırlar, benim 2004 Kasım ayında verdiğim karşı oyu yeterince haklı çıkarıyor. Ancak bu eksiklikler ortadan kaldırılsa bile Türkiye yine de AB’ye alınmamalı, zira bu ülke Avrupalı değil. Bu yüzden Türkiye’de Komisyon’un baskısıyla uygulanan reformların, katılımdan sonra devam etmeyeceğinden eminim. Hatta bu reformlarda geri adım atılacağını iddia ediyorum. Bunun dışında, Türkiye’nin üyeliği kaçınılmaz bir şekilde Ukrayna, Beyaz Rusya ve Moldova’nın katılımına yol açacaktır ve belki de Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan’ın da. Bu saydığımız ilk üç ülke, kesinlikle Türkiye’den daha Avrupalıdır.

AB, basit bir dostluk derneği değildir.

AB malların, hizmet sektörünün, sermaye ve şahısların serbest dolaşımı ilkesine dayanır. Komisyon, Birlik anlaşmalarının bekçisi olarak bu dört temel özgürlüğü korumalıdır. Bu, Komisyon’un üye ülkeleri yasalarını değiştirmeleri konusunda ikna etmesi ve gerektiğinde buna zorlaması gerektiği anlamına gelmektedir. Kısacası AB üyeliği, bir devletin, içişlerine etki yapan, yetki kısıtlayıcı bazı önlemleri kabul etmesi anlamına geliyor.

AB, Tarihçi Paul Kennedy’nin ’emperyalist büyüme’ olarak nitelediği şeyin kurbanı olur. Bu yüzden eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing, Türkiye’nin katılımının AB’nin sonu olacağından endişeleniyor ve bu yüzden eski Alman Şansölyesi Helmut Schmidt, “Türkiye’nin üyeliği AB’nin altından kalkabileceğinden daha büyük bir yük olur” dedi. Ancak Türkiye’nin üyeliğine karşı olan en önemli neden bir demokrasi meselesinden ibarettir: AB nüfusunun çoğunluğu bu üyeliği istemiyor. (1999-2000 yılları arasında Avrupa Komisyonu üyesi, Hollanda’nin eski Savunma Bakanı, 19 Aralık 2005)

Yorumlar kapatıldı.