İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Pamuk ve o takım

Hadi Uluengin

BEYOĞLU’nda, 6 – 7 Eylül 1955 pogrumunun fotoğraflarını gösteren bir sergi mi açıldı, cam – çerçeve indirmek ve “öteki”ne nefret bağırmak için “o takım” oradadır!

1915 kıyamını “resmi ideolojiler” ötesinde tartışmak için üniversitede konferans mı düzenlendi, katılımcılara küfretmek ve “öteki”ne kin kusmak için “o takım” oradadır!

Büyük Orhan Pamuk görüş ifade ettiği için Şişli’de mahkemeye mi düştü, gözlemcilere saldırmak ve “öteki”ni kovmaya kalkışmak için “o takım” yine oradadır!

* * *

ZATEN aslına bakarsanız, “o takım” daima orada oldu. Pusuda durdu. Nöbet tuttu.

Örneğin, 4 Aralık 1945 sabahı “kalkın ey ehl-i vatan” çağrısıyla celállendi ve Babıáli’de “Tan” gazetesini yağmaladı.

Veya, 31 Temmuz 1951 günü aynı Babiáli’de, bu defa “Cumhuriyet” gazetesinin can-ı gönülden yaptığı bir “Názım Hikmet’in yüzüne tükürülsün” manşetiyle balgam savurdu.

Yahut, 16 Şubat 1969 Taksim’inde insanları bıçaklayarak “Kanlı Pazar”a imza attı.

Evet evet, “o takım” hep orada oldu ve de hep “öteki”ne nefret güdüsüyle varoldu.

* * *

SÖZ konusu “o takım”, sosyoloji lügatinde “sessiz çoğunluk” denilen genel kitlenin tam zıddındaki bir “anti”yi oluşturur. Aynı lügatin “şirret azınlık” tanımına girer.

Yani, militan ve partizan kimlikli bu tür marjinal gruplar asla “káhir ekseriyet”i; “sokaktaki adam”ı; “sıradan yurttaş”ı temsil etmezler ama, koparttıkları patırtı sayesinde “medyatik” nitelik kazanırlar. Zaten de, tüm strateji ve taktiklerini bunun üzerine oturturlar.

Nitekim, takdiri size bırakıyorum, “Kürt bakkala gitme, minibüsüne binme” diye rezil ırkçılık yapan derginin yazarı Bedri Baykam eğer Büyük Orhan Pamuk’a karşı cadde ortasında bağırmasa, kolaj ressamlığı ve CHP yüzdesiyle ne kadar “medyatik” olabilecekti?

Veya, Şişli’de “misyon” (!) protesto eden göstericilerin en ön safında yer alan ve o “misyon” okullarının “baba”sı Robert Kolej’de sınıfa Nazi selámıyla girmiş olmakla övünen Altemur Kılıç, aynı Büyük Orhan Pamuk’a kendi marjinal sütununda beddua savurmakla yetinseydi, sen, ben, bizim oğlandan başkasının ruhu bunu duyabilecek miydi?

Zaten de, iş burada dönüp dolaşıp evrenselliğe geliyor.

* * *

EVET evet, değer kıstasında, fikir düzeyinde ve meslek performansında evrenseli ıskalamış olanlar içgüdüsel bir korunma refleksiyle “öteki”ne karşı öyle nefret duyarlar ki, hem derhal “o takım”a girerler; hem de aynı evrenseli yakalamış olana dehşet kin beslerler.

Çünkü, “o takım” yalnız “mahalli lig”de oynayabilir. Kapasitesi bunu yeter. Aşamaz.

Ama yaşadığı derin kompleksin etkisiyle, bir Avrupa takımına transfer olup burada gol kralı seçilen oyuncuyu “vatan haini” ilán eder. Bunu da “milliyetçilik” adına yapar.

Oysa, kendi hesabıma alışverişim yoksa bile son tahlilde 19. Yüzyılın derli toplu bir burjuva ideolojisi olan milliyetçilik lumpen takımı ayağına düşürülemeyecek kadar değerlidir.

Kaldı ki, “vatan hainliği” ve “millilik” kavramlarını kim, neye göre saptayacaktır?

Türkiye denince akla ilk gelen ve dolayısıyla nesnel olarak ulusumuzu yücelten Büyük Orhan Pamuk’u mu; yoksa, ona karşı hançere yırtan ve kendisini “yeni dışavurumculuk akımı öncülerinden” (!) diye tanıtmasına rağmen dünyadaki tek bir “neo expressionniste” sanat forumunda adının “b”si dahi zikredilmeyen bir Bedri Baykam mı daha “milli”dir?

Yahut, başta uluslararası prestijini kullanan aynı Pamuk olmak üzere, geçen yılki AB kararı öncesi Batı’nın “anti-Türkiye” güçlerine karşı dişe diş mücadele vermiş olanlar mı; yoksa cuma günü Şişli’de, Türkiye’yi sonsuz desteklemiş Avrupalılar dahil, gözlemcilere saldırarak ülkemizin çıkarlarını berhava eden grup mu “vatan hainliği”ne daha yakındır?

Takdir sizin; “o takım”ı “öteki”ne nefret kompleksini yenmek çağrısı da benimdir.

Yorumlar kapatıldı.