İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hakareti ifade etme özgürlüğü

Aydın Candabakoğlu

GALİBA Orhan Pamuk olayında ciddi bir yanılgı içindeyiz.
Veya birileri, bilinçli ve planlı bir şekilde bizi bu yanılgı girdabına çekmek istiyor. El hak, başarılı da oluyorlar.

Çünkü öyle olmasa; Orhan Pamuk’un temelsiz, mesnetsiz ve saçma sapan iddiasının Başbakan’ından muhalefet liderine pek çok kesim tarafından ‘düşünce ve ifade özgürlüğü’ kapsamında değerlendirilmesi ve yorumlanması söz konusu olamazdı.

’30 bin Kürt ve bir milyon Ermeni’yi katlettiler’ sözüyle Orhan Pamuk, bir düşünceyi ifade etmiyor, bir suçlamada bulunuyor.

Belgesi, bilgisi, delili olmadan; bir milleti ‘soykırımcı’, ‘katil’ ilan ediyor.

Bunu ne demokrasi, ne de ifade özgürlüğüyle bağdaştırmak mümkündür.

Haksız ithamın ve hakaretin gideceği yer, yargıdır. Nitekim bu olayda olan da işte budur.

*

ROMANCININ iddiası öylesine dayanaktan yoksun ki, ‘dışarıda’ söylediği ve millette büyük infial yaratan sözlerini, aylar sonra ‘içeride’ inkar yoluna sapıyor. Çünkü Nobel ödülleri açıklanmış, beklentisi sona ermiştir. O halde küstürülen milletin gönlünü almakta fayda vardır.

Nitekim televizyon ekranları, gazete sayfaları ayarlanıyor, olay yaratan röportajın yayınlandığı basın organı, o meşum sözleri çarpıtmakla suçlanıyor. Böylece, ‘Beni sevmiyor’ dediği millete sevimli görünmeye çalışıyor muhterem… Ancak bu sapması da çok sürmüyor, ilk dış gezisinde yeniden ‘sözlerimin arkasındayım’a getiriyor.

Neyse, bu zikzaklar kendisinin karekteriyle ilgili mevzular. Biz fazla girmeyelim. Bırakalım konunun uzmanı doktorlar incelesin bu vakayı.

Ancak zikzak götürmeyecek gerçek, ortadaki davanın ifade özgürlüğüyle ilgisinin bulunmadığı, bir haksız itham ve hakaret davası olduğudur.

Hukuk varsa, ki biz Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu kabul ediyoruz, adına ve şöhretine bakılmaksızın haksız itham ve hakarette bulunanların yargı önünde hesap vermeleri gerekiyor.

Şişli Adliyesi’nde görülen dava, işte bunun neticesidir.

*

KONU bu kadar net ve açık iken, Orhan Pamuk davası bir düşünce ve ifade özgürlüğü meselesi haline neden getiriliyor?

Daha da acısı, bu ülkenin Başbakan’ı, muhalefet liderleri ve hatta vatanseverliği zerre kadar şüphe götürmeyen pek çok aydın, nasıl oluyor da savcıların, hakimlerin, hukukçuların sesine kulak vermiyor?

İtham ve hakaret, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilirse, hukuksal kaos yaşanır.

O zaman birileri çıkar, akıl almaz ithamlarda bulunur. Örnek isterseniz, buyrun örneklerden örnek beğenin…

– A partisi, hortumcuların ve hırsızların partisidir.

– B partisinin hedefi, teokratik bir düzen kurmaktır. El Kaide desteklidir.

– C partisini kontrol eden gücün kaynağı Susurluk zihniyetidir. Yönetiminde katiller de vardır.

Dilin kemiği yok ki…

Saçmalardan seçmeler, istediğinizi seçin.

Efendim ben böyle düşünüyorum, çıkıp bu düşüncemi de gazete, televizyon, meydanlar veya kahvehanelerde ifade ediyorum diyebilir misiniz?

Denemek isteyen buyursun…

İddialarını adlandırıp ifade etsin bakalım…

Komşusu için, işyerindeki insanlar için yapsın da görelim…

Daha doğrusu görsün bakalım neler oluyor.

*

BAŞBAKAN Erdoğan’ın, ‘ben de düşünce özgürlüğü mağduruyum’ mantığıyla Pamuk davasına yaklaşımı, bence kendisine haksızlıktır. Çünkü iki olay arasında hiçbir şekilde benzerlik söz konusu değildir.

Erdoğan, kimseyi suçlayıp itham etmeyen bir şiir okuduğu için yargılanıp mahkum oldu. Pamuk ise itham ve hakaret ettiği, kendisine ait sözlerinden dolayı yargılanmaya çalışılıyor.

Anavatan Partisi Lideri Erkan Mumcu da olaya düşünce özgürlüğü içinde yaklaşıyor, ‘Pamuk’la aynı düşüncede değilim ama ifade özgürlüğü alanını açmak zorundayız. Bundan kıyamet kopmaz’ diyor.

İfade özgürlüğü alanını açmak gerektiği, bundan kıyametin kopmayacağı noktasında Mumcu ile aynı düşünceyi paylaşıyorum. Ama ifade özgürlüğünün delilsiz, belgesiz itham ve hakaret hakkı vermediğini hatırlatmak istiyorum.

Bizimkiler konuyu ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdikten sonra, AB sözcülerinin ‘Pamuk kriteri’ koymalarını yadırgamamak gerekiyor. AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk, Türkiye’yi tehdit ediyor, ‘müzakereleri sürdüremeyiz’e getiriyor. AB, sadece yargıya baskı yapmıyor, tüm kurumlarıyla Türkiye’yi ‘hizaya getirmeye’ çalışıyor.

*

ORHAN Pamuk, bu olayda seçilmiştir. Bence ortada düşünce ve ifade özgürlüğü meselesi olmadığını AB de biliyor. Ama AB’nin rahatsızlığı ‘Türklüğe hakaret’i cezalandıran TCK’nın 301’inci maddesi… Hrant Dink’in de mahkum olduğu maddeden kurtulmak amaçlanıyor.

Türklüğe hakaretin önündeki engeller kaldırılmalı ki, rahat rahat kinlerini kusabilsinler!

——————————————————————————–

Not: Adliye önündeki protestonun şiddete varan boyutunu tasvip etmek mümkün değildir. Kınıyorum.

Halkın tepki yoğunluğu ne olursa olsun, protestolar demokratik zeminde kalmalı.

——————————————————————————–

NOKTA…Şiddet de bir ifade şeklidir.Ama suçtur!

Yorumlar kapatıldı.