İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çiçek bir de `müdahil´i görse

Altan Öymen

Davalara ‘müdahil’ olarak katılma başvuruları siyasi nitelik kazanıyor. Bazen de İstanbul’daki gibi, adalete ve güvenliğe ‘müdahale’ girişimlerine dönüşüyor. Bakan Çiçek ise basını suçluyor

Van’daki Yücel Aşkın davasından sonra, İstanbul’daki Orhan Pamuk davası gündemde. Bunun da ele alınacak yönleri çok. Ben bugün, Van gibi, İstanbul’da da tartışmalara yol açan ‘müdahil’lik konusu üzerinde duracağım.

* * *

‘Müdahil’, bir kamu davasına dışarıdan katılma hakkını kazananların sıfatı. Bazıları bir sanık hakkında savcılıkta açılan davanın duruşmasından önce veya duruşma başlarken mahkemeye başvurup derler ki:

“Bu sanığın işlediği fiilden ben de kişisel olarak zarar gördüm. Savcının görüşünün dışında ben de duruşmaya katılmak istiyorum, görüşlerimi, taleplerimi bildirmek istiyorum.”

Bu talebin, en basit örneği, sarhoş olarak trafik kazası yapan kişi hakkında açılan kamu davasında, kazada yaralananın durumudur. Veya kazada ölenin eşinin durumu… Yahut hırsızlık sanığının davasında malı çalınanın durumu… Onların davaya müdahil olmaları, en doğal haklarıdır.

Tabii, zarar başka birçok konuda da söz konusu olabilir. Ama Yargıtay kararlarına göre, bu zararın ‘doğrudan zarar’ olması gereklidir. Mesela “hırsızın çaldığı mal, benim değil ama amcamın oğlunun malıdır” diye başvuran kişiye ‘müdahil olma’ hakkı verilmez.

‘Müdahil’ olma talebi, bazen davanın açılması için, hukuki deyimiyle ‘suç duyurusunda bulunan’lardan da gelir. Bunun halk arasındaki deyimi ‘şikâyetçi olmak’tır. Bazıları ‘şikâyet’ edip de açılmasını sağladıkları davalarda ‘müdahil’ de olmak isterler…

Bunun örnekleri, özellikle son sıralarda, siyasi tarafı olan bazı davalarda görülmüştür. Bazı ‘hukukçu’ adı altındaki derneklerin mensupları, ‘Ermeni konferansı’yla ilgili yayınlarda olduğu gibi, hem bazı davaların açılmasında rol oynamışlar, hem de o davalarda ‘müdahil’ olmak istemişlerdir.

* * *

Mahkeme, müdahil olma isteğini, tabii, gerekçesini değerlendirdikten sonra, karara bağlar. Sanığın talep sahibine ‘doğrudan zarar’ vermiş olması ihtimali, gerçekten var mıdır, onu anlamaya çalışır. Vardığı sonuca göre, talebi ya reddeder, ya da kabul eder.

Kabul ederse, talep sahibi, davaya ‘müdahil’ olarak kabul edilmiş olur. Müdahil kelimesi, zaten ‘dahil’den gelir, ‘dahil olan’, anlamına gelir. Türkçesiyle ‘içerde olan’ anlamına…

O hakkı kazanan kişilerin veya avukatlarının dava sırasında yaptıkları hukuki girişimlere de -gene aynı kökten bir kelime kullanılarak ‘müdahale’ denilir.

* * *

Van’daki Yücel Aşkın davasının çarşamba günkü duruşması, böyle bir talebe sahne olmuştu. Van Üniversitesi’nin eski mensuplarından birkaçı, avukatlarıyla birlikte mahkemeye gelmişlerdi. “Rektör bize de zarar verdi” gerekçesiyle davaya ‘müdahil’ olarak ‘dahil’ edilmek istemişlerdi.

Bu talep, mahkeme üyeleri arasında görüş ayrılığına yol açmış, sonuçta bire karşı iki oyla kabul edilmişti.

Böylece, ‘müdahil’ sıfatını alan gruptakiler, sanık avukatlarının karşısındaki yerlerini almışlardı ve duruşma o grubun da katılımıyla yeni bir boyut kazanmıştı. Müdahil avukatlar arasında, İstanbul’dan gelen Hukukçular Derneği Başkanı Hüsnü Tuna ile, adı internette ‘Muslim Lawyers Guild’ adlı kuruluşun mensubu olarak geçen Necati Ceylan da vardı.

Hepsi birlikte, ilk iş olarak, ‘müdahil’ olarak kabul edilmelerine muhalefet oyu veren mahkeme üyesi Ferhat Erbaş’a karşı ‘redd-i hâkim’ talebinde bulunmuşlardı. Talebin kabul edilmesiyle, heyetin değişmesini sağlamışlardı. Daha sonra da, sanık avukatlarının hemen hemen her talebine ‘karşıt talep’ oluşturmuşlardı.

Öyle ki, sanık avukatları Yücel Aşkın’ın tahliyesini isterken onlar “öteki 9 sanık da tutuklanmalıdır” talebinde bulunuyorlardı.

Hasta ve halsiz olduğu belli olan Yücel Aşkın’a karşı ise çok katı bir tutum içindeydiler. Bu, az sayıdaki dinleyiciler arasındaki en objektif gözlemcileri bile rahatsız ediyordu.

Fakat dünkü Orhan Pamuk davasına ‘müdahil’ olmak isteyenlerin tavrını gördükten sonra, hemen şunu ekleyelim:

Van’daki ‘müdahil’ler, en azından bizim izlediğimiz aşamada, yaptıklarını mahkeme salonu içinde yapıyorlardı. Duruşma usullerinin ve mahkeme başkanının koyduğu düzenin dışına çıkmıyorlardı.

Ayrıca: Van’da, Adliye binasının dışındaki düzenin korunması da, İstanbul’dakine göre, çok daha dikkatliydi. Orada da, ‘müdahil’lerin yandaşları vardı. Bir kısmı gösteri yapmaya meraklıydılar. Ama bunu – on-on beş kişilik bir grubun ‘yuh’lu bağırışları dışında- bir saldırganlık haline getirmediler.

Buna, kendileri de dikkat ettiler. Güvenlik güçleri de, zaten aynı dikkat içindeydiler. Herhangi bir zorbalığa karşı önlemlerini almışlardı. Adliye binası etrafındaki günlük hayatın akışını da bozmaksızın, kilit noktalardaki varlıklarını herkese hissettiriyorlardı.

* * *

İstanbul’daki durum ise, dün bütün gün televizyonlardaydı. Adliye binası içinde kameraların giremediği yerlerde yapılanları, içerde bulunup dışarı çıkanlardan dinledik. Dışarıda olup bitenleri de canlı yayınlarda gördük. Yumruklu, taşlı, sopalı saldırıları…

Başlangıçta güvenlik güçleri de ortada görünmüyordu. Harekete geçmeleri hayli sonra oldu. Ve İstanbul’un en merkezi yerlerinden birindeki Adliye binası, bir hukuk sorununun çözümü yerine, zorbalık gösterilerine sahne oldu.

Üstelik, o zorbalıklar, Orhan Pamuk’a dava açılması için ‘şikâyet’te bulunup, açılan davanın ‘müdahil adayları’nın bir kısmı tarafından açıkça savunuldu. Pamuk hakkındaki suç iddiasının böyle olaylara yol açmasının normal olduğu söylendi. Yani, ‘suçu övmek’, ‘suçu teşvik etmek’ gibi, eski Ceza Kanunu’na göre de yeni Ceza Kanununa göre de suç sayılan fiiller işlendi.

Sıfatlarına ‘müdahil adayı’ diyoruz. Bu, hukuki bir terim değil. Ama ‘müdahil’ olma talepleri henüz karara bağlanmadı. O karar, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in tavrı belli olduktan sonraki 7 Şubat duruşmasında, ‘davaya devam’ sonucuna varılırsa, alınacak.

Müdahil olma taleplerinin özeti şu:

“Orhan Pamuk Türklere hakaret etti. Biz de Türk olduğumuza göre, bundan zarar gördük. Biz de davaya girmek isteriz.”

Orhan Pamuk’un dava konusu olan cümlesi bizce yanlıştır. Ama, bunun Türklere hakaret oluşturduğu iddiası da yanlıştır. Hele tüm Türklerin davaya ‘müdahil’ olma hakkını taşıdığını iddia etmenin, ne hukuki dayanağı vardır, ne de mantıki dayanağı…

Ama işte, bu örnekte de görüldüğü gibi, son sıralarda o yolda yapılan başvuruların bir kısmının sonucu ortadadır.

O başvurular, mahkeme salonlarının içini bir siyasi ve/veya ideolojik tartışma yeri haline getiriyor. Mahkeme salonlarının dışını da, beğenmediklerinin üstüne yumruklar ve taşlarla yürüyen zorbaların saldırı alanı haline getiriyor.

Adalet Bakanı ve hükümet sözcüsü Sayın Cemil Çiçek ise, dünkü olayların sorumluluğunu da, gene basında arıyor. İşin adalet ve güvenlikle ilgili yanlarını da düşünse iyi olacaktır. O arada davalarda ‘müdahil’ olma adı altında, adalete ve güvenliğe yapılan müdahaleleri de düşünse…

Yorumlar kapatıldı.