İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TÜRKİYE’DE, YENİDEN “SOL” TARTIŞILIRKEN

Raffi A. Hermonn (*)

Gazeteci – Araştırmacı

Paris – İstanbul

Bazı coğrafyalarda “sol” gibi kavramlar, hakiki tartışma zeminine, daha erken oturtulabilmişken; diğer coğrafyalarda ise, bu çok daha geç olmuştur, oluyor, olacaktır; bizim coğrafya geç kalanlardan ve nedeni de sır değildir.

Naçizâne fikirlerini ifade edebilmek için, sınırlı yere sahip olan bizim gibiler; özet
ve ana başlıklarla, hazırlamaları gerek yazılarını. Biz de bu kurala uymak zorundayız.

SOL, FARKLI VE ÖZGÜN OLMALI

“Sol” fikrini savunan kişi – kuruluşlar, misyonlarının doğası gereği, söylem, duruş, tutum, davranış ve analizleriyle, diğer kuruluş, örgüt ve hele siyasal partilerden “farklı” ve “özgün” olmak zorundalar.

Türkiyemiz’de ise, bu hiç de böyle değil !

Türkiyemiz’de, hangi “sol” parti :

– Parti içi demokrasi,

– Kürt,

– Ermeni,

– Kıbrıs, Ege ve Yunanistan,

– Alevi,

– Laiklik,

– Diyanet İşleri’nin, çağımızın laiklik anlayışıyla ne kadar uyumlu olduğu,

– Kılık ve kıyafet yasaklarının, nereye kadar konulabileceği,

– Kimlik,

– T.C. vatandaşlığının, hakiki anlamda, ayırımcılıksız uygulanabilirliği,

– Türkiye’nin kendine ait madenlerini, öz iradesiyle ne kadar kullanabilirliği,

– Kemalizm’in 1930’ların teori – pratiğinin, bugün ne kadar geçerli olduğu,

– Sigortasız tek bir kişinin bile, kesinlikle çalışamayacağı

– Türkiye’de “kuma” yoluyla dahil, birden fazla resmen eşle yaşanamayacağı,
gibi sorunları, uzun uzun tartışıp, yurt sathında düşüncelerini yayıp, tüm bu düşüncelerin açık, sarih ve berrakça ifade edildiği bir program hazırlamış ?

Hangi sol parti bugüne dek, parlamentodamızda bile, çok eşli milletvekillerinin
neredeyse böbürlene böbürlene, arz-ı endam etmelerinin üzerine, ciddiyetle gitmiştir ?…

Hangi sol parti bugüne dek, tinerci, sokağa atılan, sömürüle sömürüle “çırak” diye çalıştırılan, şiddete mâruz kalan çocuk ve kadınların, sıfıra indirilmesi için ciddice kararlar alıp, sorunun üzerine gitmiştir ?

Demek istediğimiz, bizdeki sol tartışmalar : “Evde, çocukların hangi okula gidip gitmeyeceğini, yazın nereye tâtile gidileceğini, bütçenin nasıl oluşturulacağını v.s. gibi ‘küçük’ sorunları, bizim hanım; ben de dünya-ülke ekonomisi, demokrasi sorunları, v.s. gibi ‘büyük’ sorunlara karar veririm” diyen, “kazak erkek”lerimizin haline benziyor.

Sanki “Türk Sol”unun, bir türlü “Türkiye Solu“na dönüşememiş olmasının,
bizatihi içine girmiş olduğu çıkmazın nedeni olduğunu, inatla anlamak istemiyoruz.

Anlamak istemiyoruz, çünkü hâlâ… Türkiye’de en sağından en soluna, hiçbir
siyasal partinin “İttihad ve Terakki Partisi”nin, açıkça değerlendirmesini yapmadığı bir vakıa. Hal böyle olunca, hiç bir ayırımcılık yapmadan, tüm siyasal partilerimizin, ister istemez “İttihad ve Terakki”nin kalıntılarını taşıdığını; bunu tüm teori –pratiğinde
yansıttığını göremiyoruz tabii.

Sağcı, solcu, liberal, dinci ve milliyetçisiyle, eğer “Neo İttıhadçılık” ve “Köylülük”, ortak paydalarımızın başında geliyorsa, mesele gün gibi aşikârdır.

KÖYLÜ’DEN DEĞİL, “KÖYLÜLÜK”TEN KURTULMAK SÖZKONUSU

“Türk Solu”nun, uluslararası çağdaş, demokratik dünyayla, asgâri müşterekler
ve ifade dilinde birleşebilmesi için, her şeyden önce “Türkiyeli”leşmesi şart; bu şartın gerçekleşebilmesi için de “İttihad ve Terakki” geleneğini, daha ne kadar sürdüreceğine veya sürdürmeyeceğine karar vermesi gerek; diğer “olmazsa olmaz”ı da… mutlaka ama mutlaka “köylülük”ten, zihniyet bağlamında kurtulması, diye düşünüyoruz.

Tüm bunlar yapılmadığı halde, geçen yıl Fransa’da “Avrupa Anayasası”na aşırı sağ, dolayısıyla ırkçı “Front National” (Ulusal Cephe) ile el ele “Hayır” deme gaflet ve ayıbına düşen, bu günahı uzun yıllar taşıyacak “Fransa Sol”unun, durumuna düşeriz.

İçte ise “İnsan Hakları, Demokrasi, İfade Özgürlüğü, Modernleşme ve Avrupa
Birliği’ne yakışan bir ülke olma iradesi”ni, sağ ve köylülüğü temsil eden gruplara teslim etme” gibi, komik bir durumda… “kazak erkek” karikatürüyle benzeşiriz.

II. Dünya Savaşı gazabının, İsmet İnönü sâyesinde, Türkiye’ye girememiş olma zaferinin faturasını; dolayısıyla ülkemizdeki sol ve demokratik kesimlerin “anti faşist ve anti ırkçı” yâni her türlü şovenlikten arınmış, hakiki demokratlar olabilememe fırsatını kaçırmışlığın bedelini, güzel ülkemizin insanları daha fazla ödeyemez.

Son söz : Eğer, yazdıklarımıza değil de, yazılanların kimin tarafından kaleme
alınmış olduğuna bakılıp, önyargılı davranılacaksa, adımızı “Rafet Harun Araslı” diye, bürüm bürüm “çoğunluk” kokan bir isimle değiştirmeye hazırız. Yeter ki, dikkatler dağılmasın ve Türkiye çorbasına, bizim de katacak bir tuzumuzun olduğu, kabul edilsin.

Yorumlar kapatıldı.