İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yeni bir vatandaşlık anlayışı

Kimliklerin ortalığa saçıldığı günümüzde siyaset bilimcileri bekleyen en önemli sorular, onların nasıl bir arada tutulabileceği ile ilgili. Kimlikler yokmuş gibi davranmak ise ciddi bir uyumsuzluk belirtisi

AYŞE KADIOĞLU

“Nerelisin?” sorusuna verilen cevap çoğu kez elimizde bulunan pasaport ya da nüfus cüzdanı ile sınırlanıyor. Oysa bu soruya birkaç kimliğe atıf ile cevap vermek mümkün. Geçenlerde, kendisi ile yapılan bir söyleşide, siyasal düşünür Tarık Ramadan, bu soruya şöyle cevap vermiş: “Milliyet olarak İsviçre’liyim, din olarak Müslümanım, bellek olarak da Mısır’lıyım.” (4 Ekim 2005, Guardian). Kimliklerin ortalığa saçıldığı günümüzde siyaset bilimcileri bekleyen en önemli sorular, onların nasıl bir arada tutulabileceği ile ilgili. Kimlikler yokmuş gibi davranmak ise ciddi bir uyumsuzluk belirtisi.

Geçtiğimiz günlerde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Güneydoğu ziyaretinde dile getirdiği üst kimlik ve alt kimlik ifadeleri çeşitli tartışmalara yol açtı. Kimileri böyle ifadelerin Türkiye’yi parçalanmaya götürebilecek bir sürece ivme kazandıracağını öne sürdüler. Bu konu etrafında dile getirilen eleştiriler, vatandaşlık eksenli tartışmaların ne denli köhnemiş varsayımlar üzerinden yapıldığını gözler önüne serdi.

Farklılığı eritmek

Türkiye’de vatandaşlık konusunda yapılan bütün tartışmalarda, söz dönüp dolaşıp Türkiye’deki vatandaşlık anlayışının ne denli kapsayıcı ve dolayısı ile de demokrat olduğuna gelir. Buna göre Türkiye’de vatandaşlık hem Türkleri, hem Kürtleri, hem Ermenileri, hem Yahudileri hem de daha birçok dilsel ve dinsel farklılığı olan grubu kapsar ve bu nedenle de demokratik bir yapıya sahiptir. Konuya bu açıdan bakanlar eninde sonunda taşı gediğine koymanın muzaffer edasıyla o gözyaşartıcı soruları sorarlar: “Aslında hepimiz Türk değil miyiz?”, “Hepimizin kalbi bu memleket sevgisiyle çarpmıyor mu?”, “Kimlikler üzerinde bu denli durmaya ne gerek var?” Oysa kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışı aynı zamanda farklılığı kendi içinde eritmek anlamına da gelir ve bu nedenle aslında bu anlayışın demokratikliği de şüphe götürür. Günümüzde demokrasinin gereklerinden biri farklılığı tanımaya açık olmaktır. Ulus-devletlerin kuruluş döneminde, ulusal egemenlik, halkın siyasete katılımının önünü açan bir olgu olarak ortaya çıkmıştı. Oysa günümüzde, ulusal kategoriler üzerinden yapılan siyaset, farklı kimlikleri temsil etmediği oranda, halkın siyasete katılımının önünde bir engel olarak beliriyor. Siyasal katılımı arttırmanın yollarından biri vatandaşlık kavramını ulus-devletin zincirlerinden kurtarmaktır. Zaten bugün Batı demokrasilerinde, siyaset bilimi kürsülerinde yapılan birçok çalışma dönüp dolaşıp vatandaşlık olgusu ile halleşmeye çalışıyor.

Farklılık siyaseti

Türkiye’de milliyetçi gruplar, Kürt kökenli bir vatandaşın ne tür kimlik talepleri olabileceğini anlamamakta direniyorlar. Çünkü onlara göre, Kürt kökenli de olsa Türk kökenli de olsa herkes vatandaştır. Eğer vatandaş olmaya dair evrakları (nüfus cüzdanı, pasaport) da varsa, ortalıkta şikayet edecek bir durum olmamalıdır. Konuya bu şekilde yaklaşan herkesin düştüğü ortak bir yanılgı var. O da şu: Vatandaşlığı bir kulübün üyeliği olarak görmekte direnmeleri. Modern siyasette bu kulübün adı ulus-devlet. Bu kulübe üye olarak kabul edilmişseniz eğer, başka bir şikayetiniz olmaması gerektiği zannediliyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da olsalar, insanların silinip yok olmasını istemedikleri başka kimlikleri de olabiliyor: Kürtlük, Çerkezlik, Ermenilik, Yahudilik, Alevilik böyle kimlikler. Evet, bu kimliklerinin farkında olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilir ancak, bu kimliklere ilişkin “farklılıklara” ne olacak? İşte bugün vatandaşlık tartışmalarının ana ekseninde bu soru var.

Vatandaşlık literatüründe bu soru etrafında dönen tartışmalar “azınlık hakları” üzerinden yapılıyor. Türkiye’de var olan farklı kimliklerin bazıları “azınlık” ifadesinden hoşlanmadıkları için, Türkiye’de bu kimliklere ilişkin tartışmalar kilitleniyor ve yapılamıyor. Türkiye’de üst kimlik, alt kimlik ifadelerinin kafaları karıştırmaması ve vatandaşlık tartışmalarının bir sağırlar diyaloğuna dönüşmemesi için, öncelikle “azınlık” kavramını sadece gayrimüslimleri ilgilendiren bir olgu olarak ele almayı aşmak gerekiyor. Azınlık olarak telakki edilmenin bazı kimlikleri “gücendirmesi” Türkiye’ye özgü bir özellik. Kuruculuk öylesine mitleşmiş ki, herkes azınlık değil kurucu olmak istiyor.

Azınlık hakları, hukuki anlamda vatandaş olan ve dolayısı ile her düzeyde seçme ve seçilme hakkı olan insanların, “farklı” olmaya dair olan haklarını içeriyor. Vatandaşlık literatüründe bu haklara, çokkültürlülük hakları da deniliyor. Bu alanda son derece yetkin çalışmaları ile bilinen Will Kymlicka’ya göre çokkültürlülük hakları, kendi kendini yönetme isteğinden ziyade, bir yandan farklılıkları muhafaza ederken bir yandan da toplum ile daha fazla kaynaşmaya yönelik haklar. Hükümetlerin bu haklara duyarlı olmaları demek, kültürel farklılığa karşı hoşgörülü olmaktan bir adım öteye gitmek ve kültürel farklılığı davet etmek anlamına geliyor. Farklı dilleri öğrenmeye ve öğretmeye açık olmak, farklı kimliklerin yoğunlaştığı yerlerde trafik ve yol işaretlerini birkaç dilde tasarlamak, geleneksel kostümlerin giyilmesine engel olmamak, farklı dinsel ritüellere şüphe ile yaklaşmamak, çokkültürlü haklara dair gelişmeler. Elbette ki bu haklar sonsuz değil. Grupların birey üzerinde tahakküm kurduğu noktada bu hakların da sınırlarına ulaşılıyor. Çokkültürlülük hakları dünyanın birçok yerinde uygulanıyor, ve ilginçtir, bu uygulamalar zannedildiği gibi ülkeleri bölmüyor.

İki temel açılım

Bugün Türkiye’de üst kimlik, alt kimlik kavramlarından anlamlı bir tartışma çıkarabilmek için iki önemli açılımın yapılması gerekiyor: Birincisi, vatandaşlık olgusunun bir kulübe (ulus-devlet) üyelik değil de bir haklar dizisi olarak görülmesi son derece önemli. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak onunla gelen evraklara sahip olmaktan öte, onun ile birlikte gelen haklara da sahip olmayı gerektiriyor. Bugün Türkiye’de bu hakların içinde azınlık hakları ya da çokkültürlülüğe dair hakları da saymak gerekiyor. İnsanların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına sahip olmalarının bizatihi bir hak olarak görülmesi bugün artık köhnemiş bir anlayışı temsil ediyor ve yetersiz kalıyor. İnsanlar “farklı” olmayı da sahip oldukları haklar içerisinde görmek istiyorlar. Bugün vatandaşlık kavramının ulus-devletten kopması ile kastedilen bu durumdur. Gündemdeki üst kimlik, alt kimlik tartışmaları, bu değişime ve farklılıkları tanımaya dairdir. Bu açıdan bakınca ve dilsel ve dinsel farklılıkların yok olmayacağı düşüncesi ile yola çıkınca, onları “kapsayarak” bütünlüğü sağlamak boşa kürek çekmektir. Farklılıkların tanındığı ortamlarda ise parçalanmadan ziyade, birlik ve beraberliği ahenkli bir şekilde temin etmek mümkün olabilir. Farklılığı tanımak kültürel zenginlik, farklılığı kapsayarak zapturapt altına almaya çalışmak ise kültürel çoraklık getirir.

İkinci olarak, son derece bilinçli bir “hatırlama” eylemine girmek gerekiyor. Türkiye’de Türk kimliğinin inşası süresince bu topraklarda yaşayan farklı kimliklerin dışlanması ya da özümsenmesi süreçlerine eşlik eden son derece ciddi bir “unutma-unutturma” dönemi yaşandı. Farklı kimlikler yokmuş gibi davranmak, bu ülkede siyasal kültürün en önemli özelliklerinden biri. İşte bu unutkanlık, bugün, vatandaşlık tartışmalarına da yansımakta ve “hangi kimlikler, farklı kimlik de ne demekmiş, herkes Türk vatandaşı değil mi?” türünden tepkiler ortaya çıkmakta. Türkiye Cumhuriyeti topraklarının zengin kültürel çeşitliliğini yok saymak üzerinden inşa edilen milli kimlik anlayışı, günümüz koşullarında ahenkli ve demokratik bir bütünlüğü sağlamaktan giderek uzaklaşıyor.

Başbakan’ın söylediklerine tepki gösteren ve Türkiye Cumhuriyeti’nde tek bir kimlik olduğunda direnen sivil toplum kuruluşlarına bakınca, insan, ister istemez, meclisteki siyasetin sivil toplumun ilerisinde olduğu bir tartışmanın ne anlama geldiği sorusunu kendisine sormaya zorlanıyor. İşte bu soru insanın boğazında, yutamadığı bir lokma gibi öylece duruyor. Çünkü bu sorunun cevabı içinde, geleceğin tek kimlikçi siyasal tercihlerine dair ipuçları var.

Yorumlar kapatıldı.