İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Din ve kimlik

Hadi ULUENGİN

DİN, yani ülkemiz açısından İslam, birleştirici bir ‘üst kimlik’ oluşturabilir mi?

Hiç tereddütsüz, evet!

Fakat bilhassa en başta vurgulayayım ki, asla ‘tek unsur’ kalmaması kaydıyla, evet!

***

ÖYLE ve de hatta, yukarıda ‘oluşturabilir mi’ diye sormak dahi yanlış içeriyor.

Çünkü, cevap gayet kestirmeden bir ‘oluşturdu’ya tekabül ediyor.

Zira, İslam ortak paydası başlangıçtan beri modern Türkiye’nin temel eksenini çizdi.

‘Ulus devlet’imizin hamuru ilk andan itibaren imani aidiyet unuyla yoğruldu.

Tartışmak dahi abestir, Cumhuriyetimiz tabii ki din ‘üst kimlik’i üzerine inşa edildi.

Nitekim, ne İsmet Paşa’nın Lozan müzakerelerine ‘Müslüman Türk ve Kürtlerin temsilcisi’ olarak katılması; ne Antlaşma’daki ‘azınlık’ kavramının sırf gayrımüslimleri kapsaması; ne de, sonradan ülkemize gelen Pomak, Boşnak, Çerkez, Arnavut muhacirlerde Türk etnisitesinin değil İslam dininin aranması asla ve asla ‘tesadüf’ oluşturmuyor.

***

SAKIN kimse yukarıdaki somut ve tarihi olguda ‘gocunulacak’ bir şey keşfetmesin.

Bu durum laikliği gölgelemez. Cumhuriyet’i küçümsetmez. Ülkeyi teokratik kılmaz.

Çünkü, modern tarihte sayısız örneği görüldüğü gibi, din ve mezhep aidiyetleri seküler nitelikli pek çok ‘ulus – devlet’in de doğumunu belirlemiştir.

Katolik Flamanlar, Protestan Hollandalılarla aynı ırku ve dili paylaşmalarına rağmen, sırf imani ortaklıktan ötürü, farklı ırk ve dilden Valonlarla beraber Belçika’yı kurmadı mı?

Çek ‘milli bilinci’ o protestanlığa öncülük eden ‘Hüsizm’ üzerinde yükselmedi mi?

Pakistan’ın yegáne varlık nedenini ise onu Hinduizmden ayıran İslam oluşturmadı mı?

Dolayısıyla, din tabii ki birleştirci bir ‘üst kimlik’tir ve de üstelik, ulus dahi yaratır.

Ancaak !

***

O ancak şu ki ve burada başta yaptığım vurgulamaya dönüyorum, ‘üst – alt kimlik’ gibi sonsuz çetrefil ve izafi ‘aidiyet hissiyatları’ asla matematik formüllere indirgenemez.

Armut piş, ağzıma düş bir ‘hazır cevabı’ yoktur. Zamanda duraganlığı da yoktur.

Başka bir deyişle, din ve mezhep ulus – devletler için ‘tek’ bir ortak payda olamaz.

Tamam, belki bir müddet, hatta uzun bir müddet, tıpkı Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren Türkler ve Kürtler açısından yaşandığı gibi, ‘üst kimlik’ payandası oluşturabilirler.

Ama, bunun ilánihaye devam edeceğine dair bir kural yoktur. Kimse garanti veremez.

Değişen hayat, dünya ve ülke insanların ‘aidiyet hissiyatları’nı da değiştirebilir.

Artık ‘dini birleştiricilik’ yeterli olmaz. Olamaz. Veya, ancak tamamlayıcı rol oynar.

Kaldı ki, o din yahut meshep bir ‘üst kimlik’ yaratabildiği gibi, gün gelir, bunun tam aksine, artık bütünleştirici değil tamamen ayrıştırıcı olan bir ‘alt kimlik’ de körükleyebilir.

Nitekim, yukarıdaki ‘Hüsizm’ böyle bir ‘üst kimlik’ sıfatıyla Çek milli bilincini yaratmıştır ama, daha sonra, onu Katolik Slovaklardan ayrıştıran ‘alt kimlik’e dönüşmüştür.

Hepsi Slav olan ve ağız farkıyla hepsi aynı dili konuşan eski Yugoslavya halkları, tüm laik kökene rağmen, çıbanbaşı ‘ulus bilinci’ni Hırvat ve Slovenlerde Katolik; Sırplarda Ortodoks, Boşnaklarda ise Müslüman ‘alt kimlik’ler çerçevesinde inşa etmemiş midirler?

***

O halde diyebiliriz ki, Türk ve Kürtleri birleştirmiş olan din ‘üst kimlik’i aşındı.

İşlevi bitti demiyorum ama, ‘tek’ olmaktan çıktı. Yeterlilik arzetmiyor. Eksik kalıyor.

Artık ülke ‘üst kimliği’ din ortak paydasında oluşturulamaz. Korunamaz. Hayaldir.

Şimdi kağıt üzerinde ‘laik’ yazan cinsten değil, devlet teori ve pratiğinde gerçekten sekülerleşmiş bir ‘üst kimlik’ zorunludur ki, bunun adı da ancak ‘Türkiyelilik’ olabilir.

Yorumlar kapatıldı.